Son günlerde İngiltere, İtalya ve Fransa’da çevreciler iklim değişikliği için tutuklanmaya varan çılgın gösteriler yapıyorlar. Dünya’da havanın ısınmakta olduğunu ve kuraklığın arttığını vurgulamaktalar. Haklı olarak dünya yaşanılır olsun istiyorlar. 


Baharı yaşarken, Ülkemde de kış aylarında yağışın az olduğunu, Ankara ve Türkiye’nin bir çok barajlarında doluluk oranının düşük seviyelerde seyrettiğini medya haber kanallarında vurgulanmakta… Haberde, eğer önlem alınmazsa 2100 yıllarında hava sıcaklıklarında 7 derece artış olacağını, yakıcı ve bunaltıcı sıcaklıkların yaşam için büyük bir tehdit oluşturacağına vurgu yapılmaktadır.


Antartika’da buz dağları erimekte ve böylece deniz seviyeleri yükselmekte. Şiddetli deprem olduğunda Tsunami uyarıları yapılmakta ve buralarda yaşayan insanlar ölüm tehdidine karşı uyarılmaktadır. Eğer yaşarsam gelecekte en büyük hayalim, deniz kenarında bir emeklilik yaşamak ama bu tsunami haberlerini dinledikçe ve dehşet görüntülerini izledikçe bu isteğim olmayacakmış gibi düşüncelere sürüklüyor beni.   


Neden dünya ısınıyor? Bu sorunun cevabı da bizim yaşam tercihlerimize bağlanıyor. Kullandığımız parfümler, sigara, fabrika dumanı ve zehirli artıkları gibi bir çok sebeplerle havayı ve doğayı kirletmek, ormanları yakmak ya da ağaçları bilinçsizce kesmek ve sayılamaka kadar da dahası…


Çocukken, 1970li yıllarda, parfüm nedir bilmezdim. Bir misafirliğe gidersek, bize kolanya uzatılırdı, sakal traşı olsak en sonunda kolanya sürerdik yüzümüze… Bu bir adetti ve her evde mutlaka kolanya bulunurdu. O yıllarda kış aylarında Ankara’da -30 derecenin üzerinde soğuklar olurdu. 2019 yılına geldiğimizde, artık kolonyayı kullanan neredeyse yok gibi, çeşit çeşit parfümler aşırı bir biçimde kullanılmakta. İnsanlar yıkanmak yerine, parfüm kullanmayı yeğlemekteler. Parfümler, insanın kötü kokuları kapatmak için kullanılır hale geldi. 


Yine yetmişli yıllarda, köy nüfusu ve onun yerleşim alanının toplama göre çok yüksekti. Doğal tarım yapılır ve her şey organikti. Irmaklarda balık olurdu. Günümüze geldiğimizde, şehirleşme oranı hayli yükseldi. Irmaklar kokmaya ve kirlenmeye başladı. O ırmaklarda artık balıklar yaşamıyor. Kötü kokusu yüzünden kenarında piknikte yapılamıyor. O köylerde üç beş ihtiyar yaşıyor, her yer bakımsız ve viraneye dönmüş durumda. Kimse beden gücüyle çalışmak istemiyor. Masa başında ve hareketsiz kalmaktadır. Tembelleşen beden ruhu da etkilemekte, isteksizlik ve yaşama heyacanı azalmaktadır. Her çözüm hiç bir gayrete gerek kalmayan ve parayla elde edilebilir hale geldi. İnsan tembelleştikçe, doğayı da yok etmektedir. Nisan ayındayız kar yağıyor, açan çiçekeleri soğuk vuruyor. Neden Nisan Nisan gibi değil, neden baharın güzelliği doğaya yansımıyor, neden şimşek eşliğinde muson yağmurları düşmüyor yere? 


İnsanlar sadece konuşuyor, sadece yok edilen yeşillik yerine, yaptığımız taş binalarla övünüyoruz. Yaşamımızı süsleyen doğa ve piknik hayali için evimizden kırk elli km uzaklıktaki yerlere gidiyoruz. O yerlede suni bir yeşillik ve mesire alanı oluyor. Peki, bundan şikayet eden var mı? Hayır… Yaşam farkında olmadan da akıp gidiyor. Biz farkında olmasak da, doğa bunun farkında ve tepkisini kuraklıkla göstermektedir. Mevsimler değişiyor. Kış aylarında Ankara’da nadiren -10 derecenin üzerine çıkan soğukluğu yaşıyoruz. Kar yağsa da yağdığı günün ertesinde eriyip gidiyor. Benim çocukluğumun doğası öldü. Bunu ben hissediyorum. Ama benim çocuklarım bunu hissetmiyor. Farklı bir yaşam modeli içindeler ve var olan doğayı umursamıyorlar. 


Kuraklığı doğa bize sunmuyor. Aksine biz bunu ister gibi yaşıyoruz. İnsan doymak bilmiyor ve doğayı mahvediyor. İsraf etmek had safhada. insanların görüntüsü bile değişti, obezite artmakta. Hareketsizlik ancak, kalbinde sorun yaşayanlar-ölüm korkusunu yenmek için park alanında yürümeyle son buluyor. Hareket ancak, ölüm korkusunda yapılıyor. Tembelleşen ve işlenmeyen doğa da tepkisini kuraklıkla gösteriyor. 


İnsanlar parfüm yerine, çok yıkanıp, doğal kokusuyla gezmeye teşvik edilmeli… Fabrika atıkları nehire karışırken o suya zarar vermemesi için arındırılmalı… İnsanları doğal tarım yapabilmek için özendirilmeli… Kömürle ısınmayı yok edebilmek için doğal gazın ücretine devlet teşvik ederek ucuzlatmalı… Orman yangınlarına önlem alınmalı… Yeni orman alanlarını oluşturulmalı… Sigara ve nargile gibi havayı kirleten ve sağlığı bozan alışkanlıkları insanların terk etmesi için eğitim programlarına medyanın daha fazla  zaman ayırması… İhtiyaç olmadıkça özel arabaların trafiğe çıkmasını önlemeli ve toplu taşım araçlarının kullanımını teşvik edecek sağlıklı ve konforlu ortamın sağlanması… Kısacası yaşadığımız plansız ve  vurdumduymaz hayatımızı değiştirmeliyiz. Biz değişmezsek, gelecek nesilin yaşadığı  kuraklığın ortaya çıkardığı kötü şartlardan dolayı, bizi çok kötü yad edeceğini bilmeliyiz. 


Dünyamızın yaşanılır olması için ne yapmak gerekiyorsa, herkes elini taşın altına koymalıdır. 


Saffet Kuramaz 

( İklim Değişikliği Ve Kuraklık başlıklı yazı safdeha tarafından 20.04.2019 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.