“Varlığına duacıyım.” dediniz
mi sevdiğinize? Her şeyi bir kenara itip onu sevdiniz mi inceden inceye. Her
zerresine sirayet edercesine ona hükmettiniz mi? Kalbinizi söküp göğsünüzden
onun avuçlarının içine koydunuz mu? Bu, kurak mı kurak bir yaz günü yağmur
duasına çıkmaya benzer. Sen duasına çıkmışım sevgili yağsana!
Haykırmak
istiyordum ona çünkü tıka basa doluydum onunla. Sermayesi aşk olan bir adam
tabi ki onu sevgiliye sarf etmek ve onunla bunu yaşamak adına hislerini
dökecektir kâğıda. İçinizde kalıp
mezarınız olacağına dışa aktarın mabediniz olsun sevgili! Ben böyle konuşunca o
da masumane ve bir o kadar da safiyane:
-
Sen
böyle edebi konuşursan ben nasıl cevap veririm sana!
dedi. Mahcubiyetini
ve
çaresizliğini hissediyordum. Buna lüzum yoktu. O karşımda en güzel şiir olarak
duruyordu.
Yazdıklarım
onun güzelliğinin milyonda biri değildi.
Ben gök gürültüsüydüm oysa. İfraz
eden lavdım yanardağda. Okyanusta en dip dalgaydım. O ise bir dalın en güzel
çiçeği, bir alfabenin kulağa en hoş gelen sesiydi. Gerisi kimin nesiydi
bilmezdim. Yağmur yağsın sağanak sağanak, inceden inceye ıslanayım. Sen bana bu
âlemdeki tek sığınak, usul usul sana sokulayım.
Seni
sevmek el açmaktır rabbe ve ‘Kalbimdekini
ver.’ demektir. ‘Bak sevgili! Nasıl
da sevmişim seni. Yüreğimin simsiyah olan her noktasında sana olan aşkımın
geride bırakmış olduğu yangının izleridir. Bu yanmışlığı iyileştirecek tek şey
de senin varlığındır.’ Sözün bittiği yer derler ya onun için öyleydi. Gözleri
dolmuştu. Ağzı bir şeyler söyleyecek gibi duruyordu ama söyleyemiyordu. Kaskatı
kesilmişti.
-
İyi
ki hayatımdasın kadın!” dedim gayriihtiyari. O kadar kalbi
söyledim ki bunu.
Çünkü
en onulmaz anımda karşıma çıkmıştı ve bana şifa niyetine gelmişti sanki! Bir
insan konuştu mu bu kadar mı iyi gelir birisine? Baktı mı bu kadar mı tesir
eder baktığına? Göğe salınan bir uçurtmanın ahengiyle salınıyordu kalp
semalarımda. Göğsüme inen bir sancıydı adeta.
-
Yapma
bunu bana Allah’ını seversen! dedi. “Dayanamıyorum sana! Sana
konuşamıyorum da, bakamıyorum da!
Sensiz kalamıyorum da seninle olamıyorum da! Kıyma bana can alıcı sözlerinle.
Kalbimi dağıttığın yetmez mi? Aklımı aldığın… Kirpiklerini
yumdu. Sandım ki güneş battı. Dudağını büzdü. Bir hıçkırık sesi geldi. Bir
damla gözyaşı aktı. Onun bu halini
görünce üzüldüm. Kendime kızmaya başladım. Değer mi o güzelim gözleri
yaşartmaya? O canımın içi kalbi kırmaya… O nazenin ruhu incitmeye…
-
Ah
be adam! dedim kendime. “Sana değer veren bir kalbi yerle bir etmeye
utanmıyor musun?”
-
Sakın
benden dolayı kendini suçlama. Ben sana layık olamamaktan
korkuyorum. O kadar iyi geldin ki
bana! Anlatamam bunu. Karanlığıma doğan bir güneş gibi oldun. Hüznümü alıp
götüren bir rüzgâr belki de. İyi geldin bana adam! Beni bu kadar sevmene
alışamadım. Çünkü ben hiç sevilmedim bu kadar. Bunu taşıyabilir miyim onu
düşünüyorum. Bu kadar güzel sözleri hiç duymadım bütün hayatım boyunca. Her bir
kelimen gerdanlık gibi geliyor bana. Nasıl da mutlu oluyorum bunları duyunca
senden. Bana yazılmış bir dize, bir mektup… Ruhumun kanatlandığını görmen
lazım… Hissetmen lazım beni…
Siz,
birine: “Varlığına müteşekkirim!” dediniz mi hiç? Akla karayı seçmeniz icap
ettiğinde karayı seçtiniz mi? Ötelenen ve hep dışlanan bir renktir kara.
Kendinize benzettiniz mi onu? İçinize akıttınız mı gözyaşlarınızı? Baştan ayağa
hüzün olup aktınız mı?
-
Sen
böyle konuşunca kendimi unutuyor tabiri caizse sen oluyorum. Sana
inkılap ediyorum. dedi. O böyle deyince
tuttum bir daha sevdim onu. Ne olduğunu anlamadı. Açtı gözlerini kocaman kocaman. Baktı bana “Ne oluyor yine”
diye.