31 Mart günü yapılan Mahalli İdareler Seçimlerinde 33
yıldır oturmakta olduğum Paşaköşkü Mahallesinde muhtarlık için adaylık koyduğumu
3 Aralık Dünya Engelliler Günü’nde yapmış olduğum basın açıklaması ile
kamuoyuna duyurdum.
Adaylık koymamın
en büyük nedenlerinden bir tanesi mahallemin sorunlarına çözüm üretmek olduğu kadar engellilerinde bu tür yarışlarda var olduğunu
göstermek istediğim içindi.
Bazı insanların aklına engellilerin sadece pasif
görevlerde yer alması gerektiği gibi yanlış bir düşünce geliyor. Bu düşünceye
sahip insanlar bilmeliler ki engel beden de değil zihindedir. Çok şükür çalışan
bir beynimiz, fikrimiz, üretkenliğimiz var. Bu anlamda da adaylığımla insanlara
bir mesaj vermeyi düşündüm.
Dünyaya at gözlüğü ile sadece kendi pencerelerinden
bakarak geniş düşünemeyen insanlarımız, “Engelliğinden
dolayı muhtarlık yapamaz. O engelli, binalara girip çıkmaz. Bu işi yapması
imkânsız” gibi düşünceyle adaylığım hakkında ileri geri konuşanlar çok oldu.
Çünkü bu söylemlerin birçoğu olduğu gibi bana yansıyordu.
Bu tür düşünen ve konuşan insanlara şunları söylemek
istiyorum. Engelli bir insan öğretmenlik, mimarlık, doktorluk, avukatlık,
mühendislik hatta milletvekilliği yapıyor da muhtarlık neden yapamıyor? Sonuçta
muhtarlık kazma, kürek işi değil zekâ işidir. Mevzuatları yerine getirme işidir.
Mahalleli ile yerel idareciler arasında köprü vazifesi görür. Mahallenin
altyapı ve üst yapısını yakından takip edip, bunu idari birimlere ulaştıran ve
onları çözüme kavuşturmak için gecesini gündüzüne katan insan demektir. Binanın
üst katına çıkıp iş yapan ya da kazma kürek alıp yolda çalışan bir muhtarı
kimse görmemiştir. O anlamda ben kendimi Malatya’daki tüm adaylar arasında
avantajlı görüyordum.
Çünkü ben de yılların verdiği bir bilgi birikimi vardı.
Hangi muhtar adayı kazanırsa kazansın en az bir iki yıl kamu
idarecileri ve siyasetçileri ile tanışmak ve diyalogu ilerletmek için
ziyaretler yapması gerekecek ve bu nedenle de mahallesine bu süreçte hiçbir iş
üretemeyecektir. Oysa bunların hepsi ben de vardı. Yıllarca dernek başkanlığı
ve son yıllarda da yazarlık yapmam nedeniyle siyasetçiler ve kamu
idarecileriyle diyalogum devam ediyordu.
Avantajlarımın ve dezavantajlarımın farkında olan biri
olarak muhtarlık seçiminin de bir hizmet yarışı olduğunu biliyordum. Gel
gelelim her konuda ve her anlamda kendini kanıtlamış ve ispatlamış biri olarak
girmiş olduğum muhtarlık seçiminde başarılı bir sonuç alamadım.
Adaylığımı açıkladığım günden itibaren bana destek
veren tüm dostlarıma (sözde değil özde olanlara) ayrı ayrı çok teşekkür
ediyorum. İlk ve son olan bu adaylık çalışması nedeniyle birçok şey öğrenmiş
oldum. Özellikle de “Seni
destekleyeceğiz. Oyumuz sana.” diyerek tutamayacakları sözleri verenlerin halen
günümüzde daha çok bulunduğunu öğrenmiş oldum.
Yıllar öncesinde yaşadığımız toplumda ve çevremizde en güvenilir ve ileri gelen insanların,
hiçbir zaman yalan söylemeyen ve verdiği sözleri her zaman tutan insanlar
olarak bilinmekteydi. Bununla birlikte geçmiş yıllarda birçok yörede “Bazı kişilerde söz senettir, bazı
kişilerde ise senet bile güvence değildir.” diye bilinmekteydi. Adaylık
çalışması nedeniyle bunların günümüzde geçerliliğini yitirmiş olduğunu anlamış
oldum.
İnsanların söz verip de sözlerini tutması onlara
karşı güven artırdığı gibi sözlerinde durmamaları ise onlara karşı olan güvenlerini
azaltır. Bu nedenle söz verip de sözlerini tutmayanlara Hz. Mevlana’nın “Düşündüğünü söyle, söylediğini yap,
yaptığının arkasında dur; ama dikkat et sözünün altında ezilme!” ile
Theodre Simon’un “İnsanın onuruyla
arasında çok ince bir tel vardır, o da sözdür.” sözlerini hatırlatarak bir
daha kimseye ne olursa olsun altında kalacakları sözleri vermemelerini tavsiye
ediyorum.
Sözün özü olarak, insanların bazıları tutamadıkları sözlerinin altında ezile dursun bense kaybedeceği yarışın sonuna kadar onurluca mücadele ettim. Benim için önemli olan kazanıp kaybetmek değildi. Bu yarışta ben de VARIM demekti. Bunu da başardığıma inanıyorum.