Mavinin topağında günü birlik
masallar,
Devşirmen yüreğinde kayıpların
Asılı levhalar
İnsana dair her biri
Kayıp şehrin kayıp ahalisi
Teninde saklı mevsimin satırlar
Ve Abaza yankıları savrulan doğasında
Ölüm marşının, geride kalan üç beş
dize
Açık ara farkla ölümü kolladığım.
Mavinin yasını tutuyorum, atıfta
bulunduğum renklerin meali aslında öksüz bulutların da dolu dolu olduğunu
bildiğim rahmeti.
Sonlar sunuyorum sonra ve sona
müdahil olmanın verdiği keyifle tutmadığım günlüğün sayfalarına çöp adamlar
çiziyorum.
İri çok iri gözleri her birinin.
Gözlerimde yanıp sönen aşkı
giydiriyorum sonra aslında ait olmadığım bir aşkı, âşık edebiyatıyla
sözlendirip genç irisi yaslar tutuyorum.
Zamanın elleri çok terli bir o kadar hüzünlü
ve zamanın benle alıp veremediği ne ise isyan bayraklarını açmadan indiriyorum.
Ritmine uyamadığımdan belki de
sorumlu addedilmek bir yana sorunlu görünen vasıflarımın vasıfsızlığı…
Kibirli iklim; kibirli insan.
Yana döndü başım aslında gözlerim
arkada ve kan çanağı özlemin şeceresini tutuyorum.
İhanet ettiğim mutluluğun doğasına
aykırı içimde epriyen yalnızlık bir de kuytularını öldürdüğüm hüzün mizaçlı
düşlerim.
Karabasanlara sığınıyor karanlık
aslında ben karanlığa sığınıyorum ve çatık kaşlı gölgelerden alamıyorum gözlerimi.
Gülkurusu akşamların tadı damağımda
aslında her kuruttuğum gülü maziye armağan ettim ve geride kurumayan tek gül
yine içimdeki özgün renklerin coşkusu.
Yüreğin manivelasında aksi bir
mizacın yansıması var aslında hiç olmadığım kadar hüzünlü ve veryansın
yüklüyüm. Kümülâtif bildirgelerine evrenin rest çekiyorum ve siyasetin
kursağında kalan hırs ve azme özeniyorum oysaki kıyısından geçmem ben siyasetin
yine de dev adımlar tahayyül ediyorum içimin kutuplarında savsakladığım penguen
kafilesine bir mektup gönderiyorum belki de iklim değişikliği iyi gelecek bana.
Kuramların canı cehenneme… bunu
söyleyenin kim olduğunu bilmesem de sadece haykırmak istiyorum ne de olsa kural
tanımaz insanların hegemonyasında kuralcı kişiliğimle mesken tutuyorum
kuralları.
Aşkın savsakladığı mutluluğun çok
uzağına savrulmuş bir yaprağım ve mizanseni olmayan bir şiirin de ilk dizesi
olmaya aday.
Varlığın iç dökümünde dış cephe kaplaması
giysilerim ve örtündüğüm kadar da üstünü örtüyorum ruhumun gelin görün ki;
yazdığım her kelime mabedime ihanetim ve sanrıları olmayan bir gerilla gibi
içimdeki ateş büyüyor.
Yol yorgunu beynim ve kürediğim her
duygu derken iklime özgü bir esinti ile yapraklarımı döküyorum bir bir ve
eğilip yerden topluyorum tüm döküntüleri.
Dökünüp soyunan hangi duyguysa sarıp
sarmalıyorum giydirdiğim cümlelerin tuzağına ilk evvela benim düştüğüm.
Üşüdüğüm gecenin soytarı
yalnızlığında ve kıblesi olmayan kirli yüreklerin de Kerbela’sı iken öykündüğüm
o hoşnutluk belli ki kimseye benzememenin de bir özrü açtığım her parantez ve
içi dolmadan kapattığım nicesi ve nice boş kutu sadece nefesimi hapsedip üstüne
şerh düştüğüm.
Ölü bir günün öylesine geçen hikâyesinde
ördüğüm yeni şiirlerin peşindeyim ve sanrı yüklü kâbuslarımı teyelliyorum iki
yakasına şehrin.
Koca şehrin küçük bir künyesiyim
belki de içimdeki şehrin iz düşümü iken yazmaya aday olduğum İstanbul şiirleri.
Sancılı ufku anıp
Derlediğim her bulutu sihirle
kavrayıp
Elemin hücrelerine doluşan hezeyanı
Körüklüyor be sefer şehrin vapurları.
İstanbul kadarım:
Bir avuç haritadaki varlığım
Belki iklimin dilinde ben hoyrat bir rüzgârım.
Göğün pervazında somurtan bir martı
kadar aç karnım ve gagaladığı susamlardan ben de nemalanıyorum sanırım ateşi
çıktı doğanın ve yüreğimin ağırlığını martının kanatlarına yüklüyorum ve az
sonramı tahmin etmek dahi istemiyorum: ya susacağım ya da susayacak.
İri pençelerinde zor söylemlerin ben
şehir kadar ıssız kalabilmeyi diliyorum ve biliyorum ki düştüğüm bu tuzakta
asla yalnız ölmeyeceğim.
Yüzümü yalayan rüzgâr.
Sözcüklerimi alaya alan nice kuş.
Belki de alaycı gölgelerin kurbanıyım
üstelik ne ilk ne de sonra.
Bozuk pusulaya itibar etmesem de
yolumu asla bulamayacağım belki de izini sürdüğüm tümden gelen duyguları hiçlik
saplantısında ben kuru bir heceyim ve suskun ve yalnız.
İhbar ettiğim her cümleden dolayı
içimdeki kodese yeni cümleler tıkacağım ve ayyuka çıkan hezeyanlarım ile sır
küpü yüreğimi de gömeceğim göğün derinliklerinde o âşık olduğum maviye…