AFRODİSiAS-Karacasu
         (03.15 romanımdan)

Ana yola çıktığımda, radyonun sesini biraz daha açtım ve dağlara, taşlara, çiçeklere, ağaçlara, yolda gördüğüm insanlara haykırdım: ‘’sizi seviyoruumm !!’’
Karacasu’ da, topu topu dört eczanem vardı ziyaret etmem gereken.
Eczacılarımla da, çalışanlarla da aramız çok iyiydi. 
Öyle ki on beş günde bir gidiyorum diye, bana sitem ediyorlardı: ‘’Her gün gel!’’
Bunlardan biri benim sınıf arkadaşımdı: Murat Altınışık. 
Aynı zamanda geçen yıl yapılan yerel seçimlerde,  rakibine büyük fark atarak Karacasu Belediye Başkanı olmuştu.
Her zaman Ona en son giderdim, bugün de öyle yaptım.
Kapıdan girdiğimde Murat masada oturmuş bir şeyler okuyordu. Çok şaşırdım çünkü genellikle eşi Emine olurdu eczanede.
-Merhaba Başkanım, hayırlı işler.
Başını kaldırıp beni görünce, yerinden kalktı, yanıma kadar geldi ve yılların silemediği yüzündeki o sımsıcak gülümseyişle sımsıkı sarılıp yanaklarımdan öptü.
-Aman Allah’ım! Bakar mısınız kimler gelmiş?  Kız sen gittikçe gençleşiyorsun, arkadaşım demeye utanıyorum valla, bu ne güzellik?
-Estağfurullah Başkanım, o ne demek öyle, aynalara küssün galiba? Emine Hanım çok iyi bir kadın, ben olsam seni kapı dışarı bile çıkarmazdım.
Çalışanlar ve oradaki insanlar kahkahalarla güldüler. Herkes onu çok seviyordu. Çünkü hem çok güler yüzlü, hem de işini ciddiye alan, başarılı bir adamdı. Babasının oğlu gelse, iltimas geçmez, olumsuz bir durumda kimsenin gözünün yaşına bakmazdı.
Tam sandalyeye oturacakken, kolumdan tutup çekiştirdi
-Hiç oturma, seni yaylaya götürüyorum. Emine sen geleceksin diye, dünden beri hazırlık yapıyor, seni çok özlemiş.
-Yapma… Yazık kadına ya. Daha ameliyattan yeni çıktı, yorulmuştur.
-Kızım ne yapayım söz dinletemedim ki; senin bugün geleceğini biliyor ya, engel olamadım.
-Ama… 
Diyecek oldum, hemen o muzip tavrını takındı
-Maazeret yok, Başkan emrediyor, hadi çabuk ol açlıktan bayılmak üzereyim.
Koluma girip beni dışarı sürükledi. Arabaya binerken esnafın gözlerini üzerimde hissettim, hiç rahatsız olmadım. Halk Başkanını çok iyi tanıyor ve çok güveniyordu.
Samimi, sıcak, çok çalışkan ve en önemlisi çok dürüst bir insandı Murat. Burada doğmuş büyümüştü.

Yayla deyince ben uzak ve yüksek bir yer zannetmiştim, on dakika sonra oradaydık.
Yemyeşil bir yamaçtaydı yayla; etrafta villa tipi evler vardı, çoğunun bahçesinde çiçekler, bir kısmında da sebze ekiliydi. 
Karşıda bütün heybetiyle tepesi karlı Baba Dağ duruyordu ve Karacasu ayaklarımızın altındaydı.
Tek katlı çok şirin bir evin önünde durduk, burnuma yemek kokuları gelince buranın Muratların evi olduğunu anladım.
İçeri girdiğimizde; Emine koşarak gelip, boynuma sarıldı
-Canım! Valla çok özledim seni, çoktandır görüşmüyoruz. Murat bugün geleceğini söyleyince, nasıl sevindim anlatamam.
-Ben de öyle ama ne gerek vardı buna? Çok zahmet etmişsin gerçekten.
-Zahmet ne demek? Benim Bahar’ ım gelecek de, ben bir şey yapmayacağım olacak şey mi?
Seni seviyorum canım benim. Hadi hemen oturun, yemekler soğumasın. 
Harika bir masa hazırlamış sağ olsun. 
Ameliyatını anlattı, çok zor geçmiş. Saatlerce narkozun etkisinden çıkamamış, Murat çok ağlamış. 
Daha öğrenciyken evlenmişlerdi ve aşkları dillere destandı. O dönemlerde hepimiz böyle bir aşkı hayal ederdik. Konuşmalar esnasında Murat bir eliyle sürekli Emine’ nin elini tutuyor ona sevgi dolu gözlerle bakıyordu. Birbirlerini hala çok seviyorlardı.
Çay, kahve derken, sohbet uzadıkça uzadı.
-Benim kalkmam lazım, akşama prova var gene. Geceye geleceksiniz değil mi?
Emine hemen atıldı
-Başkan beyin işi çıkmazsa elbette geleceğiz.
-Bak daha zaman var, işlerini ona göre ayarla Murat, yoksa karışmam.
-Kızım sen başkanlığı memurluk sanıyorsun herhalde. Biz yedi gün, yirmi dört saat iş başındayız. Ne zaman ne çıkacağı belli olmuyor ki… Ama senin için yaparız bir şeyler.
Masayı öylece bırakıp çıktık, Emine arkamızdan el sallarken, biz hafif rampadan aşağı yola koyulmuştuk.
Murat, birkaç dakika gittikten sonra frene bastı ve bana döndü. Gözlerini kısarak, yüzüme baktı; hemen öğrencilik yıllarım geldi aklıma. Evet bu; ’Maceraya hazırım!’’ mesajıydı 
-Kız valla ben de özlemişim seni, hadi öğrenciliğimizdeki gibi delilik yapalım!
Öğrenciyken, arada dersleri asar, İstanbul’ da kaybolurduk. Paramızın yettiği yere kadar gider, yer içer akşama yurtlarımıza dönerdik. Hele o bir o yakaya, bir bu yakaya uğrayıp, içimizi dışımıza çıkaran; yine de çok eğlenceli bulduğumuz Dilenci Vapuru hiç vazgeçemeyeceğimiz bir alışkanlığımızdı. 
Ben aşık olunca; bütün sıkıntımı ona anlatırdım, O hiç bıkmadan beni dinlerdi. Bitince de; ‘’ Çok şükür bunu da atlattık!’’ der, beni güldürürdü. Çok iyi bir dostum, arkadaşım ve kardeşimdi.
-Hayır…Hayııırrrr… çok işim var. N’olur bırak gideyim. Biliyorsun Önder beyle aramız yeni yeni düzeldi, problem olmasın. Hem dedim ya akşam prova var.
-Başlatma Önder beyine, provana…
Eliyle sus işareti yaparken, bir kez daha ona özel cümleyi tekrarladı.
-Başkan emrediyor!
Mecburen kendimi olayların akışına bıraktım. 
Dar köy yollarından, ağaçların altlarından geçerken; bir kez daha canım Türkiye’ min her köşesinin ayrı bir cennet olduğunu düşündüm.
Okul yıllarımızdaki maceralarımızı konuşup, gülüşürken; tertemiz, yemyeşil bir mezarlığın yanından geçiyorduk ki; Murat durdu, bir anda ciddileşerek, iç çekti.
-Biliyor musun Bahar, bir Belediye Başkanının çalışkan olup olmadığını, şehir mezarlığından anlarsın. Eğer mezarlıklar bakımlı ve temizse, o başkan gerçekten işi biliyor demektir. Ölüsüne saygısı olmayanın, dirisine saygısı olmaz zira.
-Hiç aklıma gelmezdi ama sana katılıyorum.
Karşıdaki heybetli tarihi eseri görünce gülümsedim. Murat benim tarih merakımı çok iyi biliyordu, bu yüzden beni 
Geyre’ de bulunan AFRODİSİAS antik kentine getirmişti. 
-Tek başına buralara gelemeyeceğini bildiğim için, hazır işim yokken seni gezdireyim diye düşündüm.
-Sağ ol Murat sen harika bir dostsun. Gerçekten de zamanım yok diye her seferinde erteledim, iyi oldu.
Kapıdaki görevliler bizi görünce saygıyla gülümsediler ve içeri buyur ettiler. Giriş ücretliydi ama bizi para vermeden geçireceklerdi ki; Murat kızgın bir ifadeyle karşısındaki genç adama çıkıştı.
-Sen kimin parasıyla, kime bağış yapıyorsun? Bir daha hiç kimseye bunu yapma tamam mı?
Cüzdanını açtı, içinden parayı çıkarıp uzattı ve biletlerimizi alıp içeri girdik. Önce müzeleri gezdik, ardından açık alanları.
Tanrıça Afrodit’ e adanmış birçok eski çağ kentinin ortak adıymış Afrodisias. Bunların en ünlüsü de şu anda bulunduğumuz Karacasu ilçesinin bir mahallesi olan Geyre’dekiymiş.
MÖ 5. Yüzyılda kurulan Roma İmparatorluğu döneminde başta heykelcilik olmak üzere birçok sanat dallarının yer aldığı önemli bir sanat merkezi haline getirilmiş çok büyük bir alanda yer alıyordu şehir. Afrodit Tapınağı ve Afrodit adına yapılan şölenlerle ünlüymüş o zamanlar.
Karacasu’ ya gelirken, yol kenarlarındaki o çanak, çömlek atölyelerinin tarihi ta o zamanlara dayanıyor.
Yüz yıllar boyu depremler, su baskınlarına maruz kalan kent yok olmuş. 
Bir gün fotoğraf sanatçısı Ara Güler burada kaybolunca, orada bulunan evlerin ve kalıntıların birçok fotoğrafını çekmiş, bunları Amerikan dergilerine göndermiş. 
Bu durum Amerikalıların hayli ilgisini çekmiş ve bilgi istemişler. O da Arkeolog Kenan Erim’ e açmış konuyu, ondan yardım istemiş.
Sonra kazılar başlamış ve Kenan Erim’ in olağan üstü gayretleriyle, Amerika’ dan da çok büyük destekler alarak kente yeniden can verilmiş. 
Kenan Erim ölünce na’şını getirip buraya defnetmişler.
İyi ki kaybolmuşsun orada, nurlar içinde yat Ara Güler, nurlar içinde yat Kenan Erim böyle bir şaheseri ülkeme kazandırdığın için. Sizi saygıyla ve minnetle yâd ediyorum.
Vakit epey ilerlemiş ve akşam olmak üzereydi; gözüm arkada oradan ayrıldık.
Eczanenin önüne gelince Murat ve çalışanlarıyla vedalaşıp, Aydın’a doğru yola koyuldum.

Saygılarımla
Sebahat Karagöz
( Afrodisias-karacasu başlıklı yazı S.Karagöz tarafından 24.03.2019 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.