Gelibolu
ben küçükken,
babam götürdü bizi,
balık tutmaya giderken.
Gelibolu’nun en güzel koyu
Tek ev, yaşlı balıkçının evi.
Tembihliyim balıkçıdan,
uzağa gitme evlat!
Lağımlar var, düşersin içeri.
Geçen ay, tilki düşmüş,
ölmüş çıkamamış geri.
Tepelerde yıldız gibi,
ışıldayan şeyler var.
Merak bu,
durur muyum geri.
İçimden dedim,
“Tilkinin yok elleri,
kayıkla çıktılar mı
alır başımı giderim. ”
Babamlar gidince hemen,
çıktım tepeye nefes nefese.
Acaba benek, benek
ışıldayan şeyler ne diye.
Etraf
Ya Rabbim çıkmaz olaydım.
Her yer sanki,
karpuz tarlası gibi.
Yağmur, rüzgar açmış,
yumuşak kumlu toprakta,
peri bacası gibi dikilir,
beyaz kemikten karpuzlar.
Tarih, zihnime gem vurmuş,
küçük yüreğimi mahmuzlar.
Kimi kaşlarının arasından,
kimi yüzden, kimi gözden,
kimi anlının çatından,
öylece vurulmuş yatarlar.
göz çukurları boş ama,
bilirim ki,
yukarda Allahın katından,
hepsi birden bana bakarlar.
Ne gezer bu çocuk diye.
Korksam mı? Cesur mu olsam?
Utansam mı? Gurur mu duysam ?
Aklım ermez bilemem.
Sonra.
Aklıma bir şey geldi birden.
Merak ettim gerçekten.
Aradım, tek tek dolaştım.
Yok , bir tane bile yok.
Tüylerim saçlarım diken.
Sert boğaz rüzgarı eser.
Kum taneleri, kurşun gibi.
Çarpar diken diken.
Yüzüm de, yüreğimde acı,
kirpiklerimde yaş kum,
rüzgar, Fayize öğretmenin sesi.
Demek doğruydu gerçekten.
Aradım, tek tek baktım nafile.
Hiç vurulan yoktu enseden.
İçimde korku, cesaret,
gurur, hüzün, keder.
Aklımda her şey dörtnala,
hiç bu kadar hızlı
düşünmedim daha evvel.
Sanki elimde çelik eldiven,
sanki onları vuran
kurşunlar hala havada,
onları vurmadan toplayayım
birer birer.
Aklımda hani şu
toprak altında kalmış
bayrak tutup sallayan el.
Sanki aniden bir el çıkıp
ayak bileklerimden tutacak.
Sanki düşman çekip alacak.
Kara toprak beni de yutacak.
Hangisi Mehmet hangisi düşman,
bilmeliydim bir an evvel.
Hangisi denize bakar,
hangisi karaya bakar
nafile baktım hemen.
Önemli mi kim nereye bakar.
Ya düşerken ters döndülerse.
Mehmet oluverdi hepsi
birden şaşkın benliğimde.
Anladım ki hemen.
“Biz ne yaptık “diye
herkes birbirine bakar.
Hepsi ölmüş dost düşman
artık herkes sulh içinde yatar.
Fayize öğretmenin anlattıkları
geldi aklıma demek doğruydu.
Mehmet benim için ölmüştü.
Utandım oturdum ağladım.
Ama eksikti anlattıkları.
Mehmet sadece ölmemişti.
Benim için öldürmüştü de.
Bir o kadar kişi daha
ölmüştü benim için.
Ben var olayım diye.
Hepsi benim yüzümden.
Annem babam doğmadan,
ben doğmadan ,
sahilde kumda oynayan
kardeşim, doğmadan evvel
ve olan biteni anlamak için
aklım daha ermeden evvel.
Şimdi buluşmuştuk hep birlikte,
nefeslerin son bulduğu bu yerde.
Bir tek ben nefes alıyordum.
Hıçkırdım daha da ağladım.
Suçluluk duydum aldığım her nefesten.
Sonra önemli olduğumu hissettim.
Gurur duydum kim olduğumdan
ve ölenlerin kim olduklarından.
Çocuk başıma gezerken
benden evvelini,beni ve
benden sonrakileri bulmuştum.
Sert boğaz rüzgarı eser,
kum taneleri kurşun gibi.
Yüzüm de yüreğimde acı,
kirpiklerimde avucumda kum.
İstemedim ayrılmak yanlarından.
Onları nefessiz bırakmak gibiydi,
haksızlık gibiydi ama……………
Sahile dönmek zorundaydım
akşam olduğundan.
Çocuktum ararlardı,
gelip buraya bakar,
bulurlardı beni.
Mehmet’in, buraya gelip,
ben ve benim gibilerin kayıp
geleceğini arayıp buluğu gibi….
Sonra mı?
Sonra
büyüdükçe daha da anladım.
Anladıkça daha da büyüdüm.
İstedim ki herkes anlasın,
İstedim ki herkes büyüsün
ve dilimden hiç düşmedi
ÇANAKKALE.
Anladıkça büyüsünler
büyüdükçe anlasınlar diye
OĞULLARIMA VE PRENSESLERİME.
Hastalar gelir hem benlik hem Allahlık.
Sorarım soy adları olan tepelerin yerlerini,
nerede olduğunu bile bilmez ahmaklar .
Bak evladım! bizim soyadımız Eker.
Soyumuzda sopumuz da rençper.
Başın dik olsun büyük dedelerinden
biri hastane şehitliğinde Çanakkale de,
diğeri birkaç cepheden balkan gazisi.
Bil ki her aileden biri yatar bir tepede.
Son sözleri salavat önceki Allah-ı Ekber .
Çekinme git o tepelere her karışı bizim.
Tanı, bil Atanı sorana mahcup olma.
Vefa tohumları ek hepsinin üstüne
Cehaletin kargası öterse üzerlerinde,
onlar karga sen Mustafa’sın kovalarsın.
Deden sana yattığı yerden gülümsesin.
Yoksa! dün demeden yarın dersen.
Şunu bil ki sana kargalar güler.
Savaşın acısını yaşarken tatmamak için
tarihi iyi bilmek anlamak zorundasın.
Zamanı değil ruhu yakala ,
sorula bilecekleri değil
başına gelebilecekleri ezberle.
Dedenin korkudan değil,
üşüdüğünden değil,
gururundan tüyleri ürperdi.
Onları törende değil yüreğinde an ,
ancak gururdan ürperirsen anlarsın
neden ölüme koşarak gittiklerini,
neden Allah Allah dediklerini,
neden ölerek ölümsüzleştiklerini…..
…..Ve şimdi bak şu eski resme;
Senin için ölüme giden dedeler
senden daha da gençtiler.
Onlar önce Vatan aşkıyla yüreklerinden,
sonra şarapnelle kurşunla vuruldular.
Anzakların torunlarına bak da ibret al.!
Okyanus ötesinden uçup , gelip konarlar,
dedelerinin yattığı tepelerin eteklerine.
Şafakta toplaşırlar uğur böcekleri gibi.
Hoş gelirler, sefa gelirler.
Belki unuttuklarımızı bize hatırlatırlarda ,
bize de uğur getirirler.
ve bakın şimdi şu eski resme
bizim için ölen dedeler
bizden daha gençtiler .
Esaretle yaşamak varken
hürriyet için Vatan için
bizim için ölümü seçtiler.
Bak resmine senin deden bu
şaşma senden genç diye.
Kulak ver ne diyor diye.
Bak şu sağ köşede ki .
Elinde mavzeri var.
Derinden yürekten bakıyor.
Yüreği sana benzeyen.
Bak bakıyor ne diye sana.
Söylüyor ben senin dedenim.
Yüzümüzü de gözümüzü de,
akan kanı emeğimizi de,
resimdeki alayımızı da,
istersen bak ve unut atanı.
Ama
ne olur biz uğruna öldük
unutma bu cennet Vatanı.
Hiç düşündünüz mü?
Mehmet ne bilirdi?
Mehmet ne düşünürdü?
Ne hayal eder,ne düşlerdi?
Mehmet çıkıp gelmişti
semahtan semadan.
Mehmet, gelirdi
cemden cumadan.
Mehmet gelirdi
namazdan, niyazdan, vaazdan.
Mehmet
mekteptendi,dergahtandı.
Sultaniyedendi ,rüştiyedendi
Mehmet .
demirciydi, marangozdu,ahiydi.
Düşündüğü sahiydi.
Mehmet
yanıktı ,sevdalıydı,aşıktı,ozandı.
Gençti delikanlıydı.
Mecnun’du.Ferhat’tı.
En çok gezen,
en çok bilen,
en çok yaşayandı.
Avucunun içi gibi
bilirdi Anadolu’yu.
Bin deyiş bilen çobandı.
Efeydi,dadaştı.
Yüzüne gülene gardaştı.
Yüreği saftı temizdi.
Helal süt emmişti.
Mazeretsizdi,yalansızdı,
dobraydı,dili çatalsızdı.
Kimi ermiş,kimi dervişti.
Hazır cevaptı,ezber bozandı.
Hacivat’tı karagözdü.
Biri Ak Şemseddin’in
bini Hoca Nasrettin’in torunuydu.
Sordun mu
en çok kafayı kaşıyandı.
Ama Mehmet, çoktu çoğunluktu.
Mutlaka bir bilen çıkardı.
hep birlikte hep bilendi.
Anzaklara anlatılana göre
Mehmet yamyamdı.
Halbuki
Düşman zalim,
Mehmet salimdi.
İnsanoğlu insandı.
Devir öyle devirdi ki
atasını babasını cephede,
onu yetim oğlu yetim bıraktı.
Devir devirmeye doymadı
ulu çınarları,
onu da mecbur bıraktı.
Orağını tarlaya fırlattı.
Maşasını közde,
çekicini örste bıraktı.
Keçesini sargıda,
derisini kalıpta,çömleğini fırında,
hamurunu teknede bıraktı.
Bağını ormana,
dorusunu yılkıya,
sürüsünü kıra bıraktı.
Düvenini çırağına,
koca öküzü,kağnıyı elifine,
yaşlı anasını Allah’a,
çocuğunu çocuğuna emanet etti.
Hasretini ihtiraslarını köyde,
canını Çanakkale’de,
ezanı kulaklarımızda,
Kuran’ı dilimizde,
Vatanını elimizde,
İmanını ebediyen yüreğinde bıraktı.
DR.ÖZGÜR EKER
MEHMET'İN DÜŞÜ ŞİİRİNDEN BİR BÖLÜM
https://www.youtube.com/watch?v=VMCP4lNOZ30&t=78s