BİRAZ  HİNT,  BİRAZ  İSVİÇRELİ, BİRAZ FRANSIZ  BİR OSMANLI  HANIM  SULTANI - ATATÜRK, MİLLİ  MÜCADELE  VE  CUMHURİYET -  12. BÖLÜM -

Kanepede  uzanmaktan  boynu,  sırtı  ve  bacakları  tutulan Selma  Sultan,  güçlükle  tekrar  ayağa  kalktı. Eline  çıngırağı  alarak  hizmetçiyi  çağırdı  ve  gelen  hizmetçiye  ''  Bana  acilen  bolca  kahve  yap  getir.  Ama  Türk  kahvesi  olsun.  O  lanet  İngilizlerin  içtiklerinden  değil ''  Diye  emretti.

Bir  kaç  dakika  sonra  bir  taraftan  kahvesini  yudumlarken  bir  taraftan  düşünüyordu:  ''  Hey  Allah'ım.  Bu  nasıl  bir  kaderdir? Tam İngiliz  İşgalinden  kurtuldum  derken  ülkemizden sürüldük  ve  döndüm  dolaştım  tekrar  İngiliz  İşgali  altındaki  Beyrut'a  geldim.  Beyrut'tan  kurtuldum  bu  sefer  yine  İngiliz  İşgalindeki  Hindistan'a  geldim.  Bu  lanetlerden  kurtulmak  mümkün  değil  mi?  Nereye  gitsem,  hangi  ülkeye  adım  atsam  hep  bu  soysuzlar karşımda.Başımıza  her  ne  geldiyse  hep  bu  leş  kargaları  yüzünden  geldi. İşin  en  kötü  tarafı  da şu  anda  mecburen  İngiliz  vatandaşı  sayılmam.''

Kahvesinden  bir  iki  yudum  daha  aldıktan  sonra  aklına  bir  şey  geldi  tebessüm  etti.  ''  Koskoca Hindistan'ın kaderi  derisi  kemiğine  yapışmış  kupkuru  bir  adamın  ellerinde. Ne  komik.Neydi  adı  şunun?''

İsim  bir  türlü  aklına  gelmeyince tekrar  Zeynel  Ağa'ya  seslendi.

-Zeynel  Ağa  koş.  Sana  bir  şey  soracağım.

Zeynel  Ağa  koşa  koşa  geldi.

-Buyurun  sultanım.

-Şu  Hindistan'ın  Atatürk'ü  var  ya  adı  neydi onun?

Zeynel  Ağa  şaşırdı.

-Benim  bildiğim  bir  tane  Atatürk  var  yer  yüzünde.  O  da  bugün  öldüğüne  göre  başka  Atatürk  bilmiyorum.

-Yahu  hani  zayıf,  kara  kuru  bir  avukat  var ya.  Kel  kafalı  bir  adam.  Hindistan'ı  İngiliz  işgalinden o  kurtaracakmış  diyorlar.

-Haaa  anladım. Gandi'yi  soruyorsunuz  siz.

-Hay  yaşa.  İşte  o.  Sence  Hindistan'ı  bu  İngiliz  köpeklerinden  kurtarabilir  mi?  Benim  pek  ümidim  yok  ya.  Adam  tek  silah  kullanmadan  yapacakmış  bunu  hem  de. Çıkrıkta  ip  eğirmekle  ülke mi  kurtulurmuş?

-Sultanım !  Unutmayın. Sahildeki  taş  ve  kayayı  kum  haline  getiren  dalgaların  şiddeti  değil  azmidir,  inattır.

-Olabilir  diyorsun  yani?

-Olur  bence.  Bu  mukavemet  öyle  hafife  alınacak  bir  mukavemet  değil  çünkü.

-Peki  bu  adam  eğer  bir  zafer  kazanırsa  Mustafa Kemal  gibi ülkesindeki  bazı  mihraceleri  kovar  mı?  Özellikle  de Müslüman  olanları.  Mesela  bizimkini,  bizleri...

Zeynel Ağa  az  önce  zil  zurna  sarhoş olan  efendisinin  bu  kadar  süre  içinde  sanki  ağzına  damla  alkol  koymamış  gibi   konuşmasına  şaşırsa  da  cevap verdi.

-Sanmıyorum  Sultanım. 

-Neden  sanmıyorsun?

-Çünkü  Müslümanların  lideri  Muhammed  Ali  Cinnah  ile  görüşmesi  öncesinde  ona  bazıları ''Gitme!  O adamla  konuşma !''  Demişler.  O  ise  ''  Neden konuşmayacak mışım?  Ben  herkesle  konuşurum  çünkü  ben  bir  Hindu,  bir  Müslüman,   bir  Hrıstiyan,  bir  Budist,  bir  Museviyim.'' Diyormuş.

Selma  Sultan  acı  acı güldü:

-Kemal  de  '' Ben  saltanata  ve  hilafete  bağlıyım.''  Diyordu.  Sonra  ne  oldu?  Saltanatı da  hilafeti  de  kaldırdı.  Kaldırmakla  da  kalmadı  Osmanlı  soyunu  topyekun  Türkiye  sınırları  dışına  sürdü.

Zeynel  Ağa  sarayda  dönen  her  şeyden  haberdar  olsa  da  siyaset  işlerine kulaklarını  kapatırdı  hep.  O  yüzden de  Mustafa  Kemal  ile  saray  arasındaki  ilişkiler  hakkında neredeyse  hiç  bir  şey  bilmiyordu.  Merakla  sordu:

-Mustafa  Kemal?  Mustafa  Kemal mi  Padişahımız  ve  halifemiz  efendimize  bağlıymış?  

Selma  Sultan'a  çok  normal  gelmişti  Zeynel'in  tepkisi.  Çünkü  ondaki  sadakat  ve  bağlılık  kelimelerle anlatılabilecek  bir  şey  değildi. Oysa  Mustafa  Kemal'de  zerresinin  bile  olmadığını  düşünüyordu. 

-Öyle Zeynel. Önce  saltanata  ve  hilafete  son  derece  bağlıydı.  Sonra  ne  olduysa  bu  bağları  koparttı  attı.

-Af  buyurun  sultanım.  Olmaz  öyle  şey.  Sadakat  denen  mefhum  bir  insanda  ya  vardır  ya  yoktur.  Sadakatini  kayıt  ve  şarta  bağlayan,  ya  da  duruma  ve  şartlara  göre  sadakatinde  değişiklikler  olan  bir  insandan  '' Bağlıydı,  sadıktı. ''  Diye  bahsedilemez.  Demek  ki  Mustafa  Kemal  Paşa  en  başından  Vahdettin  Hana  da,  Abdülmecit  Efendimize  de  bağlı  değilmiş.

''Zeynel  Ağa.  Ah  Zeynel  Ağa.  Yine  haklısın.''  Diye  düşündü  Selma  Sultan.  Daha  sonra  aniden  aklına  bir  şey  geldi. Zeynel'e  ''Az  bekle''  Deyip  bir  koşu  yatak  odasına  çıktı.  Kendisine  ait  şifreli  bir  kasadan  bir  tomar kağıt  alarak  acele  Zeynel'in  yanına  döndü.

-Bak  şimdi sana  ne  göstereceğim.

-Ne?

-Az  bekle. Sayfaları  tarih  sırasına  koyayım.  Bunlar  çok önemli.

Selma  Sultan, Zeynel'in özellikle görmesini  istediği sayfaları  tarih  sırasına  göre  tasnif  ettikten  sonra.

-Bunları  Validemin  notları.  

''Validem''  Dediği  anda   hem  kendisinin  hem  de  Zeynel'in  gözleri  dolmuştu.  Zavallı  kadersiz  sultan  da  aynen  Mustafa  Kemal  gibi  1938  yılında,  13  Mart  1938  de  Beyrut'ta  hayata  gözlerini  yummuştu.

-İstanbul'un  işgalinden  sonra  her  şeyi  not  etmiş.  Üşenmemiş,  sıkılmamış  Vahdettin  Amcama   Mustafa  Kemal'den gelen ya  da  amcamın  ona  yolladığı  mektup  ve  telgrafların  pek  çoğunu,  yani  Vahdettin  Sultan'ın  izin  verdiklerini  tek  tek  yazıya  dökmüş.

Zeynel  Ağa  merakla  bekliyordu  bu  konuşmanın  ucunun nereye  gideceğini.

-Saraydan neredeyse  hiç  dışarı  çıkmazdı  rahmetli. Sık  sık  bir  şeyler  yazdığını  görürdüm.  Demek  vaktini  bunları  yazarak  geçirmiş.

Selma  Sultan  konunun  başka  tarafa  kaymasını  istemiyordu.

-Şimdi  Samsun'a  ayak  bastıktan  sonra  Mustafa  Kemal Paşa,  Sultan  Vahdettin'e  olan  bağlılığını  nasıl  dile  getirmiş   bakalım  mı?

-Merakla  bekliyorum  sultanım.

-Bak  işte  bu  sayfa  çok  önemli. Çünkü Mustafa  Kemal  Paşa  Samsun'a  çıktıktan  yaklaşık  bir  ay  sonra  14  Haziran  1919  da  Sultan  Vahdettin'e  Havza'dan  şöyle  bir telgraf yollamış.  Ha  unutmadan,  bu  arada  6  Haziran  1919  da  İngiliz  köpekleri  Vahdettin  Amcama ''  Mustafa  Kemal'i  derhal geri  çağırın  ve  tutuklayın.''  Diye  sert  bir  ültimatom  göndermişler. Neyse...  Telgrafa geçelim  ve  bakalım  Mustafa  Kemal  neler  yazmış  Vahdettin  Amcama: ( Anlaşılması  açısından  bazı yerler  günümüz  Türkçesi  ile  yazılmıştır  ) 

Gönderen: Üçüncü Ordu Müfettişi, Yaver-i Hazret-i Şehriyarileri Mustafa Kemal ( * )
Alıcı:  Zât-ı  Şahane  (  Direkt  Padişah  Vahdettin  yani. )

''Huzurdayken İzmir'in işgali karşısında "pek mahzun olan" kalbinizin "bu nokta-i necâta ait ilhamatı"nı,( Ülkenin sizin öncülüğünüzde millî mukaddes bir kudretle kurtulacağına dair verdiğiniz ilhamları)  şu an gibi hatırlıyorum. Sizin "ilkâ"nızdan,( Fikrimi  çelmenizden ) aldığım imanın azmiyle görevime devam ediyorum.İstanbul'da iken milletin bu kadar kuvvetli ve az vakitte felaketlerden bu derece müteyakkız (uyanmış) olduğunu tahayyül edemezdim.

Millet baştan aşağı uyanık olup istiklal-i millet( Milletin  bağımsızlığı ) ve devleti ve hukuk-i âliye-i saltanat ve hilafeti teyid ( Saltanat  ve  hilafetin  yüce  haklarını onaylamak ) için kavi bir azim ve iman ile mücehhez(Silahlandırılmış )  bulunuyor.

Sevketpenahım ! (  Kuvvet  ve  kudretine  sığındığım  yüce  zât ) 

Bu  evsaf  ve  vaziyette( Bu  vasıflar  ve  durumlarda)  ve  Zât-ı  Akdes-i  Hümâyunlarına (  bütün  çirkinliklerden  arındırılmış  yüce padişahımıza) revabıtı  layezâl  olan millet-i  necibelerine(  Bağlılığı  eksiksiz  olan necip  millete)   tamamıyle  istinad ( dayanan,  güvenen)  ve  bilmukabele bütün  manasıyle bu  milli ve  vicdani  kuvvete  müzaheret  olunur( Arka  çıkılır ). Son  hatt-ı  hümayunları milletin  azim  ve  celadetini ( Yiğitlik ve  kahramanlığını )  arttırmıştır.''

Zeynel  Ağa  simsiyah  gözlerini  iri  iri  açarak  sordu.

-Hukuk-i  âliye-i saltanat  ve  hilafet  mi?  Saltanatı  da  hilafeti  de yerle  bir  eden  adam  mı  yazmış  bunları?  İnanılır  gibi  değil. 

-Evet  o  yazmış.  Onun   Vahdettin  Sultan'a  yazdığı  bir  telgraf bu.  Ama  tek  örnek  bu  değil.

-Olamazzz.  Başkası  da mı  var?

-Evet  başkası  da  var.  Hatta  başkaları  da  var.

Devam  edecek
--------------------------------------------------
(*)  Kafa  karışıklığına  sebep  olmasın.  Mustafa  Kemal  Samsun'a  9.  Ordu  Müfettişi  olarak  gönderilmiştir  ancak  15  Haziran  1919 dan  itibaren 9.  Ordu Müfettişliği,  3.  Ordu Müfettişliği  olarak  değiştirilir.  

RESİMLER:

1- Hindistan'ın  kurucusu  Mahatma  Gandhi
2- Mahatma  Gandhi  ve  Pakistan'ın  Kurucusu  Muhammed  Ali  Cinnah
3- Mustafa  Kemal'in  14  Haziran  1919 da  Havza'dan  Sultan  Vahdettin'e  gönderdiği  telgrafın  metni.
4-Mustafa  Kemal'in  Havzadan  Sultan  Vahdettin'e gönderdiği  telgrafın  da  konu  edildiği  TBMM  zabıt  kaydı.  Bu  belge  aynen  resimde  de  gördüğünüz  gibi TBMM  Kayıtlarında  mevcuttur:  TBMM Zabıt Ceridesi, Dönem 1, Cild 1, Içtima 2, sayfa 10. --- 24 Nisan 1920…
 

( Biraz Hint, Biraz İsviçreli, Biraz Fransız Bir Osmanlı Hanım Sultanı - Ata başlıklı yazı Sami Biber tarafından 10.03.2019 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.