-Şimdi ayakkabıcılar çarşısında değil imalathanesindeyiz, karşımızda evet karşımızda şair Ahmet Zeytinci bey var, mikrofonu ona uzatalım. Ahmet Bey herkes sizi şair ve esprili yazılarınızdan tanıyor, seçimlerde kime vereceksiniz veya vermek istiyorsunuz oyunuzu.


-Teşekkürler ederim memnun oldum, beni sevenlere selamlarımı ileterek şöyle demek istiyorum, pardon ne sormuştunuz, heyecandan unuttum!

 

-Seçimlerde kime verecektiniz yani oyunuzu kime vereceksiniz, Ahmet Bey?

 

-Evet, hatırladım, öncelikle şunu irdelemek zorundayız ki, kol pazısını değil ilim irfanla zihnini düşünce dünyasını dolduranlar ve bu ilim irfan edebiyatla okuyanların yol alanların, ayakta kalabildiği bir çağda iletişim çağında yaşıyoruz. İlim irfan şiirle kısacası edebiyatla düşünüp edeple yatıp kalkanların bu yolda edepli düşünce üretenlerin egemen olduğu, bu yolda yürümeyenlerin ise ama egemen olmayacağını söylemem lazım.

 

-Ahmet Bey siz edebiyata kaydınız.

-Sevgili kardeşim bizim yönümüz, hakka ve edebiyata ve edebe dönüktür, kaymak kaypakların işidir hatırlatmak isterim, lütfen… Kaldığımız yerden devam edelim, Remzi usta bize iki demli çay… Şimdi siz bana bu soruyu sorarak fikrime düşünceme cevap alarak, bir sınır koyarak öğrenmek istiyorsunuz lakin ben bu fikrimi saklayarak, sınırsız bir dünya kurmak istiyorum sandık başına gidene kadar. Belki ben o gün her şeyin farkına vararak, varamayanların varması için çaba sarf etmesini istiyor olabilirim, şimdi oyumun rengini açıklarsam, farkına varanlar çalışmayı bırakarak oyumu çantada keklik görecekler, buda yakışmaz dürüst olmaz.


-Sayın Ahmet Bey rica etsem…


-Ne aceleniz var zaten sinek avlıyoruz az muhabbet edelim sizi bırakmam, biliyorsunuz, bu çalışmalar bir cenk vaktini hatırlatıyor, kalplerimize girenlerin başımızda nöbette duranlarla durmayanların vaktidir, bize kim neler kazandırıyor bilme vaktidir lakin oyumuzun şimdiden belli olma dönemi değildir.

 

MANGALDA KÜL

Neşe pazarında hüzün satarım,

Beş okkası üç kuruşa alan yok.

Sağırlar köyünde nara atarım,

Korkup karakola haber salan yok.

 

İçindeyim hayat denen rüyanın,

Şeker kattım tadı geldi dünyanın,

Güldüğüne bakma deli Ziya’nın,

Aklın söküğünü diktim, bilen yok.

 *

Kafdağı’nda ektim kırk dönüm bostan,

Bir devi gösterip dediler ‘ustan’.

Hiçler meclisinde söyledim destan,

Dedem Korkut gibi kopuz çalan yok.

 *

Kör nefsime uyup gözümü oydum,

Sılaya acıktım, gurbete doydum,

Yolları katlayıp heybeme koydum,

Yolgeçen hanına gayri gelen yok.

 *

Kargaları bülbül gibi öttürdüm,

Develere çölde koyun güttürdüm,

Su üstünde ateş yaktım, tüttürdüm,

Mangalda kül bırakmadım yalan yok!

 *

Ata mirasını bölüşmeye gel,

Benlik belasına bulaşmaya gel,

Ölüler şehrinde dolaşmaya gel,

Zengin-fakir aynı falan, filan yok.

 *

Doğruyu eğrinin emrine verdik,

Sahtekârla, tamahkârı everdik,

Boş lafın postunu ekrana serdik,

Gönlü zehirleyen böyle yılan yok.

 *

Adalete infaz çağdaş zalimden,

Nabza göre fetva sapık âlimden,

Ne halt ettiğimi anla halimden,

Yüzümüzün karasını silen yok.

Bir balonmuş meğer sözler, fiyatlar,

İnsan suretinde eşekler, atlar,

Harami vicdanlar kokar, bayatlar,

Şükür memlekette yağma, talan yok!*


Servet YÜKSEL

 

-Sayın Ahmet Bey ben size bir soru sordum, siz bana şiir edebiyat önünüze ne geldiyse cevaptan başka her şeyi söylediniz.


-Kardeşim bizi ayakkabı imalatçısı görerek edebiyattan yoksun olacağımı mı sandınız?

-Şey yani, sizi zaten biliyoruz Ahmet Bey.


-Size bu durumla ilgili kardeşimin yazdığı bir şiirle cevap verdim, cuk diye taşlar yerine oturdu. Öncelikle ifade etmek gerekir ki, benim bir edebiyatçı olarak yoğun bir küreselleşme sürecine giren dünyamızın barışa olan ihtiyacı geçen her gün artmakta olduğunu söylememe gerek yoktur, gerek olduğunca bizler söylüyoruz. Biz edebiyatçılar olarak şiir mefhumunun naif dokunuşuyla her gönülde farklı bir yer ettiğini biliriz ve ona göre yazarız. Bilirsiniz mi bilmem manaya ve tarife sahip olması şiirin doğasından zaten vardır; çünkü şiir, üzerinde uzun çalışma ve deneylerle ortaya çıkan bir bilim dalı değildir,  gönüllere hitap eden gülüşüyle bir sanat dalıdır. Haliyle herkesi bu bağlamda herkesin estetiğine, zevki ve kabulüne göre yazmakta olmaz, renkler ve zevkler tartışılmaz birbirini tutmaz, şimdi benim oyumun rengini de şimdi açıklarsam, yarınlara yatırım yapmaya çalışarak benden oy bekleyenlere oyumun rengini göstererek gevşeklik yapmalarına olanak imkân vermiş olurum, yatırım yapmaya çalışanların yatırım yapmadan, koltuğundan kalkmadan kazanmalarına izin vermiş olurum.

 

-Sayın Ahmet Bey ben size bir soru sordum siz o kadar şey anlattınız ki, bir memleket meselesi bilmem edebiyatla…


-Sözümü kesmeyin,  şiir kimi zaman dizelerin ses uyumuyla gönüllerle uyum sağlamış, ölçü, uyak gibi öğelerin yer aldığı yapıyla, anlam mana derinlik katarak şiir olmuştur, kimi zaman da, şair kendi gönlünü dizeler içine serpiştirerek, bin bir çiçeklerle seslerle süsleyerek, kendine ve topluma dair olan duygu ve duygusunu, hayalini katarak yazmıştır. Şimdi bizlerde oyumuzun rengini şimdi açıklarsak, bu seçime duygumuzu hayalimizi şiirlerimizle süslemeden rengimizi belli etmek yakışmaz, bu anlamda söylemde gözlemde kolaycılığa kaçar, zahmetsiz kazanmaya benzer. Bizden oy isteyenler önce kendi renklerini belli ettikten sonra, bizim oylarımızı sandıkta beli ederek kullanmamızı sağlayacaklardır.

 

Kimi Sevsem Sensin


“Kimi sevsem sensin hayret
sevgi hepsini nasıl değiştiriyor
gözleri maviyken yaprak yeşili
senin sesinle konuşuyor elbet
yarım bakışları o kadar tehlikeli
senin sigaranı senin gibi içiyor
kimi sevsem sensin hayret
senden nedense vazgeçilemiyor”

Attilla İlhan

 

*

Davet

Dörtnala gelip Uzak Asya'dan 
Akdeniz'e bir kısrak başı gibi uzanan 
Bu memleket, bizim. 

Bilekler kan içinde, dişler kenetli, ayaklar çıplak 
Ve ipek bir halıya benziyen toprak, 
Bu cehennem, bu cennet bizim. 

Kapansın el kapıları, bir daha açılmasın, 
Yok edin insanın insana kulluğunu, 
Bu davet bizim.... 

Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür 
Ve bir orman gibi kardeşçesine, 
Bu hasret bizim...

Nazım Hikmet

 *

-Sayın Ahmet Bey ben sizi anladım size kolay gelsin, teşekkürler ederim.


-Dur daha nereye gidiyorsunuz, karpuz kesecektik daha…

 

Mehmet Aluç


Ahmet Zeytinci Kardeşimin “Kime Vereceksiniz" yazısı üzerine yapmış olduğum hayali veya monolog röportajda diyebiliriz, sürçü lisan ettim ise af ola.

*Açık kara dergisi onuncu sayı.


( Kime Vereceksiniz- Nazire Gibi Bir-şey- başlıklı yazı kul mehmet tarafından 6.02.2019 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.