Gerekli tebligatlar yapılarak ifadeleri alınmak üzere celp edildiler, müştekiler, şahitler ve sanık muhtar daireye. Tüm ciddiyeti, konuya hakimiyeti ile soruşturmaya başladığında sıra sanık muhtarın ifadesine başvurulmaya gelmişti. Orta yaşlarda, pardüsesi  omuzun da, kalın taşlı tespihi elinde ukalaca ve genç muhakkiki  umursamadan girdi odaya. Sertçe onu uyarmış ve kendine çeki düzen vermesini sağlamıştı Murat Bey. İlk salvoyu yiyen Muhtar daha dikkatli davranmaya mecbur kalmıştı. Ama yinede kendisini çocuk olarak gördüğü her halinden belliydi. Bunu sezen muhakkik köşeye sıkıştırdı onu sorularıyla. Ve çöktü kaldı Muhtar efendi. Baktı yalvaran gözlerle. Tahkikat birkaç ay sürdü konunun çetrefilliği ve şahitlerin sayısının çok oluşu nedeniyle.

                                   Durumun vahametini anlayan muhtar; tavassutta bulunmaları için onlarca hatırı sayılan insanları devreye soksa da, Murat Bey idealist tutumu karşısında yakalayamadı hiçbir olumlu neticeyi. Kendisini ziyarete gelerek, özel görüşme talebinde bulunan muhtarı müsait olan bir odaya alarak çay ısmarladı ona. Bir müddet sonra, misafirperverliğinden cesaret alan Muhtar : “ – Araştırdım, bir ahşap evde onca insan yaşıyorsunuz. Onlara sen bakıyorsun. Beni bu işten kurtar, biri Samsun’da olmak üzere istediğin iki daire alayım sana. Rahat edersiniz. “ deme cüretini göstererek, bohça gibi yaptığı büyük mendilini masaya bıraktı “- Bunlarla da piyasaya olan borçlarını ödersin !”  dediğinde, ayağa kalkan genç muhakkik patlattı tokatı suratına. Bohçasını alarak apar topar kaçtı attığı tekmeyi kıçına yemeden. İlk defa böyle bir olayla karşı karşıya kalınca; durumu anlattı daire amirine. Onu  karşısına alıp sakinleştiren Vural Bey; “ – Rüşvet almaman elbette çok güzel bir davranış, ama bu yüzden adamı tokatlaman yanlış. O şimdi başka bir mizansen yaratıp Kaymakam’a şikayet edecektir seni.” diye telkin ve tembihte bulundu. Dediği gibide olmuştu. Kaymakam’a giden o koskoca Muhtar, onun rüşvet istediğini vermeyince de tokatlayıp tekme attığını söylemişti. Daire amirinin telefonu çaldı, arayan Kaymakam Bey’di. Olup biten kendisine anlatılınca; o da muhtarı makamından kovmuştu.

                                    Fezlekeyi tamamladı ve “ Lüzumu Muahkeme “ gerekir kanaatı ile İta Amirine teslim etti. İlçe İdare Kurulunda oy birliği ile kabul edilen fezleke mahkeme edilmek üzere C. Savcılığına gönderilmişti.

                                     Aradan aylar geçti, kapısı çalınmadan   palto omzunda, kalın taşlı tespihini sallayan muhtar ve kendisinden davacı olan o gurup girdiler içeriye. “ – Buyurun oturun, hoş geldiniz, çay ısmarlayayım. “ dedi genç memur. Alay edercesine bakan Muhtar : “ – Ben çocukların çayını içmem. İyi bak bize; arkamdaki davarlar beni şikayet etmişlerdi. Şimdi hazır olda duruyorlar. Sen kabul etmedin teklifimi de ne oldu ? Başkaları yedi ve ben özgürüm. Büyü biran önce ve otur borç

 

harç içinde o köhne, kırık dökük evde!” dedi ve sertçe çekti kapıyı. Gidiş o gidiş. Çok şey öğretmişti hayata ve gerçeklere dair bu olay. Ve hala devam etti o evde oturmaya.

                                     Aradan 10 yıl geçmişti. Meyveli ağaçların kesim ve nakli için biriken dilekçelerin keşfine gitmek üzere kiraladığı araçla, soğuk ve karlı bir havada yola çıktı Murat Bey. Keşif sonrası arıza yapan aracın tamiri için mola vermeleri gerekince, bir kahvehaneye girdi. Doluydu tıklım tıklım, göz gözü görmüyordu sigara dumanından. Televizyon yüksekçe bir yere konulmuştu ve onun dibindeki bir masada sadece bir kişinin oturduğunu ve pür dikkat televizyon seyrettiğini görünce sevinerek gitti o masaya ve izin istemeyi ihmal etmeden oturdu. O şahıs duymadı bile. Gelen garsona sipariş vererek 4 bardak  çayı içti peş peşe. Bir ara adam kendinden tarafa bakınca o meşhur muhtarı gördü. Hala aynı derecede kaba saba biriydi. Hiç ilgilenmedi bile kendisiyle. Aracın  tamir edildiğini işaret eden şoförüne “ -geliyorum “ dercesine işaret etti. Hesabı almak üzere gelen garsona muhtarı göstererek parayı ondan almasını istedi. İtiraz etti muhtar :” – Ben mi davet ettim seni. Kendin oturdun. Ver içtiğin çayların parasını!” “-Ayıp olmuyor mu muhtar? Misafirin sayılırım. Tanımadın mı beni ?” diye cevap verince; dikkatle kendisini adeta inceleyen muhtar :” La Murat Bey sen misin? “ şaşkınlığını yaşadı. “ -Evet benim ya !”- Bir soru soracağım cevabı benim istediğim gibi olursa, hayhay çaylar benden. Söyle bakalım ev aldın mı yoksa hala o eski evde mi oturuyorsun ?” Aynı evde oturduğunu duyunca “ -Sen hala çocuksun. Adam olamamışın. Ben çocuklara çay ısmarlamam !” Şaşkınca ne olduğunu anlamaya çalışan garsona çay parasını ödeyerek çıktı oradan gülerek. Vicdanı rahat ve kendiyle gurur yaşamanın keyfini hiç unutmadı.

                                  Daha çabuk yetişmesi için keşiflere, demonstrasyon ve toplantılara her vesileyle götürmeye devam ediyordu Daire Amiri. O ara çeltik zarar ziyanları ilçede başta gelen ihtilaflardandı. Bir keşfe götürdü. Yürüyerek bir hayli yol aldıklarında merakla sordu çeltik tarlasına ne kadar mesafe kaldığını. Bir kalabalık çiftçi gurubu arkalarından geliyorlardı, kulağına eğildi :” Evlat şu anda sorduğun tarlanın içinde yürüyorsun. Çık oradan! “ Öylesine utanmış ve mahcup olmuştu ki. Ziraat okulunda bu konuyu etraflıca görmüşlerdi nazari olarak; ama hayatında hiç çeltik tarlası görmemişti. Çeltik ziraatının suda yapıldığını biliyordu. Oysa yürüdüğü tarlada hiç su yoktu.Meğer kanun gereği kesik sulama tatbikinin mecburi olduğunu anlattı ona amiri arabada. Sadece nazari bilginin tek başına pek  işe yaramadığını o gün bu unutmadığı hatırasıyla anlamıştı.

                                 Kendisi ilçe Soya Üretim Proje sorumlusu olarak ta çalışıyordu. Teknik Ziraat Müdürlüğündeki İl Soya Üretim Proje Lideri Ziraat Mühendisi bayanla, proje kapsamındaki tarlaları ziyaret ediyorlardı. Tarla sahibi yanlarında idi. Bayan; soya tarlasına girerek genç ziraatçı meslektaşını azarlarcasına “ – Bu ne ya. Tarlayı yabancı ot basmış. Neden bakmıyorsunuz? “ deyip yabancı ot diye yeni büyümeye başlamış soyaları kopartmaya başlamıştı. Tarla sahibine işaret ederek

“ – Arabaya binerken gözlüğünü düşürdü. Kırıldı camı. Göremiyor gözlüksüz “ diyerek işi kurtarmaya çalıştı ve bayan mühendise hiç bir şey demedi. Orta yaşlı bir kadındı. Ancak kopardıklarını bir gazete kağıdına sararak daire amirine gösterdi ve olayı anlatmaktan da geri kalmadı. Onun “ – Bak evlat ne olursan ol. Eğer mesleğini bilmez böyle çuvallarsan her yerde mahcup olur, saygın olamazsın !” öğütünü kulağına küpe gibi astı adeta. Bu onu daha çok şevkle öğrenmeye taşıdı.

                             Normal teftiş için Bakanlıktan müfettiş görevlendirildiği bir hafta önceden bildirilmişti. Soruşturma haricindeki mutat teftişler haber verilerek icra edilirdi. O sure zarfında her şey gözden geçirilerek eksiklikler giderildi. Çoğu konudan Murat Bey sorumlu idi. 10 gün kadar devam eden teftiş sonucu hiçbir eksik bulunamadı ve şifâen kendisine de teşekkür edildi. Müfettiş’in “- Mesleğinizi değil bizler buraya evrakları kontrole geliriz. O bakımdan öncelikle bu konulara eğilin. Evraklar namusunuz, terfiinizdir !” öğüdünü hep göz önünde bulundurarak yetiştirdi kendini.

                               5917       sayılı Men-i Müdehale kanunu ile ilgili müracaatlarda sıklıkla görevlendirilen biriydi Murat Bey. Yine bir keşif sonrası raporunu hazırlayıp teslim etmişti. Birkaç hafta sonra babasından aldığı bir pusulada  köyden bir kamyon odun geldiğini ve onu aradıkları yazılıydı. Koşarak gitti belirtilen adrese, kamyondan inenlerin arasında o keşifte haklı olan ve lehine karar verdiği adam indi. “- Odunu getirdik memur bey !” deyince, böyle bir talebi olmadığını, bu işin nereden çıktığını sordu. Sıkıla büzüle tahrirat katibinin “ – Ben işinizi hallederim Murat Bey’le ama size bir kamyon oduna mal olur !” dediğini ve öyle anlaştıklarını beyan edince durumu  anladı. Tahrirat Katibi adını kullanarak, hiç haberi olmadan bir kamyon oduna sahip olacaktı. Şahsa kamyonu alıp köylerine dönmelerini söyledi ve Kâtip Efendiyi rezil etti. Bu olayla devletin birimlerinde neler döndüğüne şahit olmakla tiksindi.

                                Derneklerin ve benzeri kuruluşların toplantılarına Hükümet Komiseri görevlendirildi Kaymakamlıkça. En çok görev verilen biriydi nedense. O zamanlar iki öğretmen derneği mevcuttu. TÖB ve MÖB. İki ayrı zıt gurup olduğunu bile fark etmemişti. Birde buna sonradan Ülkücü Öğretmenler Derneği ilave olmuştu. Ayrı ayrı tarihlerde her üçüne de görevlendirilmişti, yanında iki kâtip üye ile. Toplantıları takip eder 24 saat içinde kanunen zorunlu olduğu için raporunu tanzim ederek Kaymakamlık Makamına sunardı. TÖB için sunduğu rapor doğrultusunda konu C. Savcılığı’na intikalinden sonra şahıslar bir gün nezarette kalıp serbest kalmışlardı. Aynı şey Ülkücü Öğretmen Derneği içinde uygulanmıştı. Karşılıklı olarak birileri faşist, diğerleri kominist damgasını vurmuşlar ve kamuoyu oluşturmuşlardı bile. O bu tür ideolojik fikir ve uğraşlardan bir hayli uzak, Atatürk ilke ve inkilâplarını düstur edinmiş, sadece devlet memuru terbiyesi içinde verilen görevleri ifa eden biriydi. Aldığı bir habere göre TÖB üyelerinden bir kısım öğretmenler Şehir Kulübünde kendini kıstırıp darp edeceklerdi. Birkaç güvenilir arkadaşına bu sıkıntısını anlatınca onu hiç yalnız bırakmadı arkadaşları. İçlerinden biri o camianın kendilerinden bildiği Kara Mahmut’tu. Çocukluktan beri can ciğer arkadaşlardı ve Kara Mahmut fizik öğretmeni olup, aynı zamanda Türkiye çapında derecesi olan bir boksör ve klas bir futbolcuydu. Bir gece şehir kulübünde içkili bir masada birkaç kişinin daha iştirak ettiği sohbette oturuyorlarken olan oldu. Arka masada birleştirilmiş üç beş masadaki 15- 20 kişi Murat’ a saldırdılar. Bir hayli alkollüydü. Kendini elinde sandalye ortada sağa sola vururken açtı gözünü. Kendi masasında oturanlar başta Kara Mahmut olmak üzere hep solculardı. Özellikle Mahmut’un vurduğunu düşürdüğünü gördükçe o da coşmuştu. Herkes birbirini tanıyordu oysa. Bu ayrılık, kamplaşma neyin nesiydi? Kısacası Hükümet Komiseri olarak verdiği raporlarda görevini yapmış, kanuna aykırı hususları tespit etmişti. Ancak; hiç kimseye yaranamadı. Ama vicdanen huzurlu ve çok rahattı.

( Do Re Mi .. Es- 14- başlıklı yazı KENAN KOÇ tarafından 6.02.2019 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.