“ Hababam Sınıfı” adlı eseri sahneye koyacaklardı son sınıfta. Sorumlu öğretmen yönetmen yardımcısı olarak seçti onu ve Kel Mahmut rolünü verdi. Bir kaç ay sürdü provalar, öğretim yılı sonu yaklaşmıştı. Eserin tuvalet sahnesinde öğrencileri sigara içerken yakalıyordu müdür muavini Kel Mahmut. Ama sigaraları yoktu. Kendisini daha önce tuvalette sigara içiyor şüphesiyle azarlayan İngilizce öğretmeni Müdür Hüseyin Sinni’nin makam kapısını çaldı ve girdi içeriye. Çok sert bir idareciydi. “ – Ne var? “ diye sordu sertçe ve Murat durumu anlatarak tiyatro oyunu için sigara lazım olduğunu anlattı. Bir paket çamlıca sigarasını çıkardı çekmeceden istemeyerekte olsa ona uzatırken “ – Artanını getir. Sigarayı da içmeyin, içer gibi yapın! “ dedi. O ara Müdür’ün çakmağını da almayı ihmal etmedi yani.

                               En önde yanında kızıyla oturdu Müdür Bey ve başladı oyun. Her şey harikaydı. O söz konusu tuvalet sahnesi gelmeden; arada üç beş sigara dağıttı rol arkadaşlarına. Kapıların ardından yükselmeye başlamıştı sigara dumanları. Kel Mahmut aslında sigara içmiyordu eserde; ama gıcığına çıkardı paketi yaktı bir sigara ve keyifle üfledi müdürden tarafa. Hırsını almıştı. Oyun sonrası ayakta alkışladı seyirciler ve sahneye gelen Müdür Bey’in kızı ona çiçek verip kucakladı, öptü. Bu bir kız tarafından ilk öpülüşüydü. Meşhurlar gibi hissetti kendini.

                               Ertesi gün çoğunun döküldüğü İngilizce dersinden kurtarma yazılısı yapacaktı Müdür Bey. Bütün dersleri 10 olan Murat; onun insafına bırakmıştı kendisini. 2. sınıfta iken, yanındaki arkadaşına bir soru sormuş ve o iki dilden cevap verir gibi olmuştu. “ – Sen kalk bakalım yanındaki. Cevap ver !” bir şeyler mırıldanmıştı aklınca. Ve müdür “- Yanındaki aptal İngilizce soruya; yarısı İngilizce yarısı Fransızca cevap verdi alakasızca. Be geri zekâlı sen hangi dilden konuşuyorsun ?” diye azarladı ve tahtaya kafasını vurdu defalarca. Çok mahcup olmuş, sınıf hayret ve şaşkınlık içinde izlemişti bu durumu. Olayı duyan diğer öğretmenlerin müdür beye onu anlattıklarını ve sahip çıktıklarını sonradan öğrenecekti.

                               Müdür sınıfa seslenerek “ – Dün akşam harika bir oyun seyrettik kızımla. Hele Kel Mahmut rolündeki arkadaşınız muhteşemdi. İşte onun hatırına imtihan yapmaktan vazgeçtim. Herkes benim dersimden geçti.” dediğinde alkışlar arasında önüne gelen kucakladı öptü Kel Mahmut’u. Ne güzel şeydi o anlar. Müdür Bey o günden sonra ne sigara paketini ne de çakmağı sormamıştı.
                                Her bakımdan gözde olan Murat, Müdür Muavini Arif Bey tarafından kantin sorumlusu olarak seçildi ve yanına bir alt sınıftan yardımcı bulmasını istedi. O sınıf arkadaşı Yaşar’ı uygun gördüğünü söyleyince, itiraz etti hocası ve ona yanlış bir seçim yaptığını, otorite sağlayamayacağını ve arkadaşının başına çoraplar örebileceği ihtimalini anlatsa da uzun uzun ikna edemedi. Bu onun hayattaki ilk yanlış seçimi olacaktı sonunda. Satışlardaki kardan pay alacaktı Murat. Bu onu daha dikkatli mesai sarf etmeye itti. Öyle ya evine daha memur olmadan parayla dönecekti.

                                 O binanın anahtarı kendisindeydi. Başladılar çalışmaya ama bir şeylerin ters gittiğini seziyordu, takibe aldı arkadaşını. Terazinin tartımı yapılacak kefesinin altında 20 gramlık bir taşın bağlı olduğunu gördü tesadüfen. Böylece her tartımda 20 gram eksik veriyor ve o kadar şeker leblebiyi yiyordu Yaşar. Ona kantar hakkının ne kadar önemli olduğunu anlatıp durmuştu ailesi. Günahtan korkuyordu, derhal o taşı söktü aldı oradan ve uyardı arkadaşını. Terekteki malların sabah geldiğinde bazılarında eksilme olduğunu görünce her akşam sayım yaparak kapatırdı kantini. Ertesi günlerde birer ikişer eksikliği görünce yapıştırdı tokatı arkadaşına. Terazi hilesi bitmiş, ama defa hırsızlığa başlamıştı işte. Şikayet edemedi, çünkü seçim kendine aitti. İşi götürmeye çalıştı kör topal.

                                 Yılsonu gelmişti. Şimdi kar zarar hesabı, bilânço zamanıydı. Kendi hesabına göre en az 500 lira prim alabileceğini hesap etse de; evdeki hesap Arif Bey’in hesabıyla uyuşmadı. Bir anlam veremedi, nasıl olurdu? Para teslimlerinde rakam ve yazıyla miktarın yazıldığı, teslim alanın tarih atıp imzaladığı defteri çıkardı Arif Bey “ Bak bakalım ne görüyorsun ?” diye fırlattı önüne. Defteri inceleyen Murat bazı rakamlar ve yazının değiştirildiğini gördü. Yüz liralık teslimatın dört ilavesiyle dört yüz liraya çevrildiği birkaç yerde ayan beyan ortada idi. Kıpkırmızı kesildi ve başı öne eğildi utançla. “ – Ben yapmadım. Haberim yok hocam !” diyebildi sadece. O işi de Yaşar tezgâhlamıştı anlaşılan fazla prim alalım diye. “ –Senin suçun bütün uyarılarıma rağmen o çocuğu kendine yardımcı seçmek. Onun yaptığı bence de malum. Ama sorumlu sensin ! Şimdi getir 400 lirayı da hesapları kapat ! “ Nereden bulacaktı o kadar parayı. Amcasına da söyleyemezdi. Diplomasını alan okuldan ayrılıyordu. Hüngür hüngür ağlaması, Yaşar’ı dövmesi işe yaramadı elbette. Öylesine mâhkum kalmıştı okulda, çaresizdi. Arkadaş kurbanı olmuştu.

                                  Yinede affedici, merhamet sahibi öğretmeni birkaç saat sonra odasına çağırdı onu. Oturturdu karşısına, hayata dair çok değerli uyarılarda bulundu ve çay ısmarladı. Bir kağıt çıkardı hiç görmediği, meğer senet denilen şeymiş. Pulladı 400 liralık borcun altına imzasını aldı. Hiç muhatap olmadı Yaşar’la, almadı senede imzasını. Burukça sevinmişti az da olsa. Artık diploması elinde bir Ziraat Teknisyeni idi. Anlaştılar Yaşar’la, İlk maaşları ile borçlarını ödemek üzere. İleride Yaşar attı yine kazığını ve söz konusu borcun tamamını ödemek zorunda kaldı Murat.

                                   Amca ve yengesiyle dahi vedalaşamadan indi şehre. Kolundaki saati sattı ve o parayla garda aldığı biletle bindi trene. Kavuşacaktı ailesine. Son imtihan öncesi babasından aldığı o mektupta iflas ettiği, umutlarının kendisi olduğu yazılıydı. Bu bir an önce evinde olma isteğini arttırmıştı. O genç yaşta yolu gözlenen olmuştu.

                                  Samsun garına varmıştı saatler süren yorucu tren yolculuğundan sonra. Karanlık çökmüş şehrin üstüne, yağmur yağıyordu çise çise. Az ileride hareket etmeye hazır Terme Minibüsünü görünce hızlandı.Yeterli parasının olmadığı gelmişti aklına. Ne yapacaktı? Muavine uzattı kalan parasını, “- Bu kadar var. “  dedi çekinerek. Muavinin olmaz demesine imkan vermeden işaret eden şoföre minnetle baktı, rahatlamıştı. Gecenin geç saatlerinde Çarşamba’ya varmışlardı. Şehrin ışıkları yanmıyordu. Korktu. O kadar yolu elinde bavulu ile nasıl yürüyecekti. Neyle karşılaşacağını bilememenin korkusu çöktü üzerine. Durumunu fark eden dikkatli, iyiliksever şoför orada bekleyen faytoncuya işaret ederek delikanlıyı evine götürmesini tembih ederken, ne kadar olduğunu bilmediği miktarda ki ücretini bıraktı avucuna. Karşı taraftaki evine doğru yol aldılar, o meşhur tarihi köprüyü geçerek. Heyecanlanmış, yüreği daha hızlı çırpınmaya başlamıştı ailesine kavuşacağının sevinciyle. Nihayet aylar sonra mesleki diploması bavulunda, kendisini kurtarıcı olarak bekleyen ailesine kavuşmuştu. Birkaç defa vurdu ahşap kapıya yumruk yapıp ellerini. “ – Kim o? “  diyen annesinin sesiyle daha da arttı heyecanı. Sarıldılar uzunca sure aile fertleri. Bayram vardı evde. 5 erkek 7 kardeştiler. Ankara’da okuyordu ağabeyi. Anne, baba, dede ve 6 kardeş koskoca bir aile. Bir köşede başı önde mahcupça oturuyordu babası. Elini öpüp sarıldığında gözyaşlarını görünce “- Artık geldim bak . Ben varım Baba, üzülme. İyi olacak her şey!“ dedi, baba ise suskundu.

                                     Büyümüş adam olmuş, sorumlu biri olduğunu düşünerek yattı mutfaktaki yer yatağına küçük kardeşleriyle. Onlara sarıldı ve derin bir uykuya daldı. Bir başka keyifle uyandı sabah. Birkaç lokma attı ağzına demli, taze çayla.

( Do Re Mi .. Es- 11 - başlıklı yazı KENAN KOÇ tarafından 4.02.2019 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.