Defne Joy Foster vefat ettiğinde, Adana'da tiyatro oyunculuğu yapıyordum. Prova sırasında bir arkadaşımız, "Defne Joy Foster ölmüş" dediği zaman çok şaşırmıştık; çünkü genç ve anî ölümler insanı şoke eder. Ölüm olgusunun ne kadar yakın oluşu bütün soğukluğuyla ve gerçekliğiyle soğuk duş etkisi yapıyor desem, abartmış olmam sanırım. Ölüm, diriye ezelden ebede hep garip ve yabancı. Prova çıkışı akşam bir dönercideyim. Televizyonda gündem Defne Joy Foster... Dönerci de küçücük bir dükkân. Haberleri seyrederken bir müşteri, demesin mi; "Esmer bomba, herkes baktı tadına, bir biz bakamadık!" Dükkân sahibi genç ile ben bir tuhaf olduk. "Ölmüş gitmiş kadın" dedim herife, "Allah rahmet eylesin, denir." Herif hiç istifini bile bozmadan, "Ne rahmet dileyeceğim ya! Bunlar önüne gelenle yatar, denk gelse ben de..." dedi, defolup gitti sırıtarak. Dönerci arkadaş, "Uzatma, tartışmaya değmez" der gibi bakış attı bana. Ölülere şehvet duyan sapığa nekrofili mi denirdi?
     Maalesef bunu azıcık anımsatan bir terbiyesizlik, edepsizlik, ölüye saygısızlık geçen hafta aramızdan ayrılan Ayşen Gruda'ya da yapıldı. Rahmetli Ayşen Gruda, tiyatro ve sinemanın sevilen, sayılan bir oyuncusuydu. Tiyatro sahnesinde onu seyretmek nasip olmadı ama sinemada kendimi bildim bileli o hep vardı, onun filmlerini keyifle seyrederdim. Bilhassa Kemal Sunal ve Şener Şen'le çevirdiği filmlerle büyüdü birkaç nesil. Televizyona da işler yaptı. Meselâ bunlardan en bilineni, rahmetli aktörler Halit Akçatepe ve Ercan Yazgan'la baş rollerini paylaştığı "Kaygısızlar" dizisi. "Sabriye Kaygısız"ı oynadı yıllarca. Hayal meyal hatırladığım "Ana", "Ana Kuzusu" dizileri de vardı. Hangi alanda yer alırsa alsın Ayşen Gruda'yı bıkmadan usanmadan izledik. Allah rahmet eylesin, mekânı cennet olsun. Başka ülkelerde nasıldır bilmiyorum ama bizim Anadolu kültüründe, "Ölmüşlerin arkasından kötü konuşulmayacağı"  töresi vardır. Bu töreyi çiğneyen ayıplanır. İnsanlık dışı, etik dışı bir şey yapanları eleştirmek, kınamak ayrı tabi. Örneğin; geçtiğimiz asrın en büyük katili Hitler'i veya Özgecan Aslan'ı katledenleri lânetlemek gibi. Düşünüyorum da, kendi hâlinde bir insan olan Ayşen Gruda n' ağaptı da bu kadar nefret dolu cümleleri, bedduayı hak etti? "Acaba bilmediğim bir şeyler mi var" diyerek interneti aradım taradım, arkasından kötü konuşulmasına sebep olacak bir emare bulamadım. "Ne emaresi arıyorsun, rahmetliye kusur mu arıyorsun" diye bana sinirlenebilirsiniz ama durun bir dakika! Sosyal medyada Ayşen Gruda'nın söylediği iddia edilen, "Başörtülüler çok çirkin" lâfı dönüp durunca, gerçeklik payı var mı diye Google'a sordum ve bunun aslının olmadığını anladım. Aslı olsaydı, "Akit" bunu bir silâh gibi kullanırdı gerçi değil mi? Rahmetliyi "kutsal değerlere hakaret"le suçlayamadıklarına göre; bu kinin sebebi dinî değil, demek ki siyasî. Davetli olduğu bir programda, Gruda -güya- Tayyip Erdoğan'ın fotoğrafının duvardan indirilmesini istemiş. Eğer indirmezlerse sahneye çıkmayacağını söylemiş. Ayşen hanım bu söylentiyi reddetti. "İftira" dedi. Galiba bu mesele yüzündendir bu kızgınlık. Bir de, Gruda'nın Erdoğan'a Gezi Olayı günlerinde; "Ona sayın demek istemiyorum, oğlum demeye yaşım müsait değil, anca yeğenim diyebilirim. Bak yeğenim, insanları birbirine kırdırma, yanındakiler seni yanıltabilir..." demesi. Ayşen Gruda Mustafa Kemal'ci bir insandı. Dikkat ederseniz; rahmetliye edilen hakaretlerin temelinde onun cumhuriyetçi görüşünün vurgulandığını anlarsınız. İnternet sitelerindeki haber altı yorumlarda Ayşen Gruda'ya lânet okuyanları mı ararsınız, ateşinin bol olmasını dileyenleri mi ararsınız, cehenneme kadar yolunun olmasını isteyenleri mi!.. Ama bunların arasında en fenası, hatta en mide bulandırıcı, "Zaten bunu yazsa yazsa bir yobaz yazardı. 'Dervişin fikri neyse zikri de öyle olur' sözünden hareketle adamların aklı anca orospuluğa çalışıyor, beyni çükünün tepesinde, çünkü onların şuur altında değişik fanteziler vardır ve öfkelendikleri zaman bu seksî duygu ve düşüncelerini daha fazla bastıramayıp açığa çıkarırlar" dedirtici cinsten bir sosyal medya paylaşımı vardı ki!.. "Bir lâik daha geberdi. Bu kadının cenazesi kerhaneden kaldırılmalı." İğrençliğin farkındasınız değil mi? Bir tanesi de, "Ben sanatçılara rahmet dilemem, ben Müslümanlara rahmet dilerim" demiş. Sanki, "sanatçı" ve "Müslüman"ı iki farklı canlı türüymüş gibi ifade etmesi, bunların yontulmamış olduğunun alâmet-i farikasıdır. Sanatı sadece sinema, tiyatro ve müzikten ibaret zanneden, sanatçılığı sadece şov dünyasının yaptığı işlerden olduğunu düşünen bir kara cahil; nereden bilsin, insanın keşfedip canlıların hizmetine sunduğu her şeyin bir "sanat eseri" olduğunu... Kâinatı, tabiatı yaratıp dizayn eden Allah'ın en büyük sanatkâr olduğundan habersiz yaşayan, ömrünü dar ufkuyla tüketen bir şahıs; insanın sanatsal ilhamı Yaratıcısından aldığını idrak edemez. Kâinat, Tanrı'nın izdüşümüdür. Bu izdüşüm de insanın ilham kaynağıdır.
     Biliyorsunuz; bizim ülkemizde din, bazı şahısların tekelindedir. Bir tarikat, cemaat veya siyasî bir partiye mensup insanlar, gerçek Müslümanların kendileri olduğuna inanırlar. "Bizim partiye verdiğiniz oy, mahşerde berat belgenizdir" derler. "Muhalifseniz kâfirsiniz, cehennemliksiniz" derler. Allah'ın belirlediği ölçü onlar için yok hükmündedir. Allah'ın varlığına ve birliğine, Hz. Muhammed'in O'nun kulu ve elçisi olduğuna iman etmek yeterli değildir. Seçim günü imanınızı sandıkta tescillemeniz; resmîleştirmeniz gereklidir. Eğer aksini yaparsanız, karşıt açıklamada bulunursanız Ayşen Gruda muamelesine maruz kalırsınız. Size bir Fatiha'yı çok gördükleri gibi, arkanızdan demediklerini bırakmazlar. Bi' de şu, "Ateşi bol olsun" bedduası moda oldu. Zaten yobaz güruhun; bir kişiyi "cehenneme, ateşe, azaba lâyık" görmesi için o kişinin Atatürk'ü sevmesi kâfi. 5 vakit namazlı, sürekli Kur'an okuyan bir hacı olsanız bile; Mustafa Kemal'e sempatiniz varsa, cehennemin dibini boylamamak için imanınızdan şüphe etmelisiniz. Ayşen Gruda'nın adını yazarken bu yüzden adın sonuna "l.a." eklemeye başladılar. Yani; "lânetullahi aleyh" (Allah'ın lâneti onun üzerine olsun) Savaş sırasında bir sahabenin bir adamı öldürdüğünü gören Hz. Muhammed, sebebini sorar. Sahabe, "Çünkü o münafıktı" yanıtını verir. Hazret-i Muhammed de, "Nereden biliyorsun? Kalbini yardın da mı baktın" diye ona kızar. Sizce bu olayı ve Hz. Muhammed'in buna benzer ikaz sözlerini bu güruh duymamış olabilirler mi? Ölenlerin gıyabında kötü konuşulmayacağını bilmiyor olabilirler mi? Bal gibi biliyorlar bence. İşlerine gelmiyor.
     Bir gün televizyonda bir program seyretmiştim. 70'lerde "Dağlar Kızı Reyhan" türküsüyle ünlenen ve o yıllarda bir yıldız olan Zaliha isimli bir müzisyenin, kariyerinin zirvesindeyken mesleğini bırakarak Bodrum'a yerleştiği ve orada bir pansiyon işlettiği anlatılıyordu. Zaliha hanımın bu durumu sosyal medyaya da yansımış; gençlik ve şimdiki hâlini gösteren 2 farklı fotoğrafı da yan yana getirilmişti. Kadının şimdiki hâli; renkli bir yazmayı başına örtmüş ama tesettür değil. Zaten saçlarının çoğu açık. Bu haberin altına birisi şöyle yorum yapmış: "Gençliğinde başörtüsüyle çok mücadele etti, Allah'ın emrini alaya aldı ama Rabbim onu başörtüsüne mecbur etti. Ateşi bol olsun." Neresinden tutsanız orasından elinizde kalacak, sırf yorum yapmış olmak için yorumlanmış, basmakalıp, ezbere bir lâf. Yorum sahibine bakıyorum yaşı 40 bile değil, Zaliha'ya bakıyorum 76 yaşında ve üstelik sahneleri 1984'te bırakmış, medyadan uzak. Acaba Zaliha'nın, Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği'ne (ÇYDD) 4 milyon (4 trilyon) lira bağış yaptığını öğrendi de, o yüzden mi kadına ateşi lâyık gördü, diye sormadan edemiyor insan. Eminim ki yorumu yapan şahıs, Zaliha'yı hayatında ilk kez o gün görmüştür. Oksijen israfı cibiliyetsiz herifler; ellerinde tespih, dillerinde küfür. Otomatiğe bağlanmış gibi ha bire lânet yağdırıyorlar, tekfir ediyorlar. Tehlikeli sularda yüzüyorlar.
      İnsanları dünya görüşüne göre, "cennetlik-cehennemlik" olarak sınıflandırıyorsunuz ya, sizin gibi düşünmeyenlere ana avrat dümdüz gidiyorsunuz ya, kutsal değerleri nefsinize göre kullanıp ayağa düşürüyorsunuz ya; asıl size lânetullahi aleyh!
( Ölüler Ve Yobazlar başlıklı yazı alidemiral tarafından 3.02.2019 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.