‘’Hepimiz her gece uykuya dalarken ya
da anestezi altında bilincimizi kaybederken ölümü tadarız. Yunan sözcük
dağarcığında ölüm ve uyku yani Thanatos ve Hypnos ikiz kardeştir. Milan
Kundera’nın da dediği üzere ölümü bizler çok önceden tatmışızdır. Çoğu insanı
ölüm konusunda dehşete düşüren şey geleceğin kaybı değil, geçmişin kaybıdır.
Aslında unutma davranışı hayatın içinde her zaman var olan bir ölüm biçimidir.
Çoğu insan için ölüm anksiyetesi açık,
kolayca tanınabilir ama stres yaratan bir durumdur. Bununla birlikte diğer
insanlar için ölüm korkusu gizli ve örtülüdür, başka semptomların ardına
gizlenir ve yalnızca keşif, hatta kazı işlemiyle tanımlanır.’’(Irvin D. Yalom)
Öğretiyi sonlandırmak gerekebilir
mesela ya da öğün arası üç beş hikâye devirmek… şişenin dibi göründü mü de
tırsıp kaçanlara bir somun ekmek ikram etmek gerekebilir mesela.
Bir içimlik kadehin içinde kalan son
su damlasını dahi arıtabiliriz arsızca sonra da kopyala-yapıştır denen metruk
sancıyı bilfiil sunarız; yargısı kayıp düşlerdeki o çekinceyi somut bir veri
haline getirip tüyeriz.
Rezil benliğime şöyle bir b/akıp
artık hangi akıl haritasını karalayacağımı unuttum bir de sevilmeyi talep filan
etmediğim adamların doğasındaki kuruntuyu uğurlamak adına aynadaki tüm üşengeç
görüntüyü sonsuza uğurladım.
Akıl iklimlerinde bir neşriyat
benzeri içinde bulunduğumuz düzenek ve akıl ehli düşler somurtuk karelerde
nöbete duruyor.
Kolluk kuvvetlerine minnettarım
içimdeki duraksamayı sonsuza uğurladığı için yoksa mehter marşına kıyıp yeni
baştan yazacaktım kurtuluş marşımı.
Edimler pek bir titrek ve akıl hocam
olmadığı için aklımın direksiyonunu illa ki başka bir yöne kırıyorum.
Ahkâm mağduru bir düş’ün tesellisinde
aralık bırakıyorum yüreğimin penceresini.
Somurtuk bir ilah gibi yüreğimi
gagalayan kuş sürüsü: ürkek günlerimi hala terk etmedim lakin ürkmeden sevmenin
garantisini verip iyice ahkâm da keserim: ne için mi?
Elbette somut bir izlek olmadığım
için ya da akıl panayırında bilfiil gözetlenmediğim için.
Hadi, kıyın ne olur: kıyımlarda
kıyama durmak nedir, öğrendim sayenizde.
Hafif meşrep kadınlardan haz etmedim
oldum olası ve külçe vücutlarında bir selülit mağduru yağlanma olmayı reddediyorum.
Bol bol spor yapmanın faydası bu olsa
gerek ve gevrek gevrek gülen ölü komşunun deli fişek ruhuna taziye filan da sunmuyorum.
Kaç kez öldüm de kim geldi baş sağlığına?
Başım sağ.
Sağdan sola döndürüyorum başımın
eklem yerlerinde börtü böcek âlem yaparken biliyorum ki kabir azabına en çok
ben müsaidim.
Olup olmadık zamanlarda gök
gürültüsüne benzer sesler duyuyorum ve marazi aklın hikmetine sorgu sual
getirmiyorum ne de olsa donanımlıyım acılara ve yekten düşünüp düşük yapıyor
yüreğimin hezeyanları.
Dönüp dönüp başa yeniden kurguluyorum
hezeyanlarımı.
Vahim belki ya da değil.
Muhatabım olan hiç kimsenin
herkesiyim ve kalemin gövdesindeki o deliğe pamuk tıkıyorum ki; durduk yerde
hezimete uğramasın duydukları hem belli mi olur; yazdıklarım yine çamura düşer.
Olsun: güneş balçıkla sıvanmaz ama ben
kolaylıkla çamurun dibine atarım ansızın yazdığım da değil üstelik hatta ve
hatta hüviyetimi ortadan ikiye yırtar yeni bir kimlik edinirim elbette volta
atışlarım sonlanıp da yeniden güneş yüzü gördüğümde.
Tüm düzenli ve düzensiz bunalımlarımı
tehir ettim bu gün sırf kendimi kendimle gölgelemek adına Yalom’un ofisine
düştü yolum.
Yarı zamanlı çalışan bir ruh hekimi
ve beylik sendromlarımı ona sunup da…
Vakti yokmuş adamın. Olsun.
Ölüm anksiyetime ben sahip çıkarım
bir de pay ettiğim sanal tanrım: sonrasını da iyi kötü götürürüm hani ne
zamanki ölümü düşlesem zaten çatı katında ruhumun hep iri sıçanlar kemiriyor
kalemin ucunu ve yeniden açıyorum ucunu Allah’tan uçkuruna düşkün yenik bir
kalem değil benimki: garibim sahibine çekmiş ve sessizce sevip sessizce sevişip
sessizce ağlıyoruz.
Tininde de teninde ayrımcılık yok
yazdıklarımın ötesinde yaşadığım düzlemde kaç boyutlu olmam gerektiğini
güncelliyorum.
Günlerdir oynadığım rolüme belli ki
iyi çalışmışım.
Zeminde kayıp düşsem de belimden
asılıyım Tanrının iplerine ve sağdıcım her kelamı hecelere bölüp ketçapla
tatlandırıp imge arası yapıyorum.
Yediklerimi hazmetmek için kurşun
döktürüyorum: vallahi işe yarıyor, sevgili okuyucu: bak, hala yazmanın keyfini
sürüyorum.
Sürrealist imgeler dediğin ne ki? Hem
ayrıcalıklı olanlar da volta atarken gül döktüğüm yollarda peyda olan o hayal
kırıklığına verdiğim randevuyu asla geciktirmiyorum.
Mezar taşında yorgun bir tarih yazılı
sanırım uyku arası aldığım o bol miktarda sakinleştiriciye borçluyum huzurumu:
yalanım varsa kalemim çarpılsın ve bol miktarda endorfin salgıladığımın da
farkındayım:
Yaşasın anksiyete!
Yaşasın spor!
Yaşasın uygun adımlarla yürüyüş!
Ses efektlerine da hayranım
insanların: bol kepçe alay dağıtıyorlar asla bakmadıkları aynada artık neyi
görmüyorlarsa bol bol pazara çıkıyor ipliği kelimelerimin.
Handikap kimine göre!
Ne gam, sevgili sakinleştirici:
Aklın yolu mademki bir benimki neden
örtüşmez ki herkesinki ile?
Dedim ya: herkesin hiç kimsesiyim
yoksa tam tersi miydi?
Yokuş yukarı sürdüğüm kondisyon
bisikletimin de bol bol yağlanması gerekir ama illa ki zeytinyağı ile sonra da
kekik döküp üstüne, atacağım terimi.
İllet ve şirret minyatür gizemim!
Akla zarar her biri sonramla iştigal
hala tırtıklıyorlar mazimi ve kocaman bir çatalla en lezzetli yanını yiyorum
acılarımın varsa yoksa yarı yolda bırakılmışlığın hezimeti.
Kurguladığım o kadar çok hikâye var
ki çeyiz sandığımda lakin ölümüne sevdalıyım ben üstelik gayya kuyusundaki
esaretimi de sonlandırıp aşka düştüğüm ilk gün nasıl da elektrik almıştım.
Zaman aşımına uğramayan bir aşk
benimki ve tüm hüznüyle tüm neşesiyle gerginliğimi sonlandırdığım.
Karakter analizi yapmak isteyen
buyursun ve sonlansın tüm endişelerim.
Zamana bıraktım, desem yalan olur
hele ki zaman aleyhimde işlerken.
G/ördüğüm kadar mutluyum ve
görmediklerimi havale ettiğim Tanrıma şükürler olsun ki; hala muzip yanımla
haşır neşirim.
Eh, ne de olsa; beni öldürmeyen her
şey daha bir güçlü kılıyor yoksa ben demedim mi?
Toprağı bol olsun Nietsche’nin bir de
yazılmaya aday ne varsa kapıdan kovup da bacadan sarkan ve evet, benim için
yazdığım her gün bayram.
Azat edildiğim o güne şükürler olsun
ve zincirimi kırıp da hayatı kucaklamışken yeniden…
Sevgiler.