Makale / Tarihsel Makaleler

Eklenme Tarihi : 30.01.2019
Okunma Sayısı : 1917
Yorum Sayısı : 13
Günün Yazısı

Bu Yazı 31.01.2019 tarihinde
GÜNÜN YAZISI
olarak seçilmiştir.
İNSANLAR BİLMEDİKLERİ  ŞEYLERE  DÜŞMANDIRLAR- AŞKIN  ŞEHİDİ  HALLAC-I  MANSUR


İNSANLAR BİLMEDİKLERİ  ŞEYLERE  DÜŞMANDIRLAR

Hz.  Ali- Nehc'ül  Belağa

*****************************************

''Osmanlı  Devletinin  kurucusu  kimdir?''  Sorusuna  cevap  veremeyen,  soruyu  soranın ''Pek  çok  devlet,  kurucusunun adıyla  anılır''Diye  ip ucu  verdiği  halde  hâlâ  bön  bön  bakan  insanların  olduğu  bir  ülkede  ''Hallac-ı  Mansur'u  herkes  bilir''  diyerek  yazıma  başlamaktan  korkmama  rağmen  mecburen  öyle  başlayacağım.

Hallac-ı  Mansur'u  herkes bilir.  En  azından  onun  ''  Enel  Hak ''  dediği için  feci  şekilde  öldürülen  biri  olduğunu  bilmeyen,  duymayan  yoktur  diye  düşünüyorum.

İşin  aslına  bakacak  olursanız  Hallac-ı  Mansur  ''Enel  Hak ''  yani  ''  Ben  Hakkım ''  dediği  için  öldürülmemiştir.

Peki  niçin  öldürülmüştür?  İşte onu,  sonrasında  da  nasıl  öldürüldüğünü  anlatmaya  çalışacağım.

Yazıyı  uzatmamak  için Hallac-ı  Mansur'un  biyografisi  üzerinde  durmayacağım.

Önce Sehl-i  Tüsterî,  ardından Amr  el  Mekkî ve  nihayet Cüneyd-i  Bağdadî'nin  rahle-i  tedrisinde  yetişen  Hallac-ı  Mansur ( Tam  adıyla : Ebu'l-Muğis Hüseyn b. Mansur el.Hallac el Beyzavi.) daha  sonra  onlardan  ayrılır  ve  kendi  ekolünü  kurarak  görüşlerini,  fikir  ve  düşüncelerini  vaazlar  yoluyla  anlatmaya  başlar. Ancak  o  diğer  sufilerden  farklıdır.  Her şeyden  önce  onlar  gibi  giyinmez. Sık  sık  inzivaya  çekilir  ama  aynı  zamanda  ta  Hindistan'a  kadar  gidip  Hindu  kast sınıflarından  pek  çok  kişiyi  Müslüman yapar.

Bazı  yerlerde  el  üstünde  tutulsa  da  bazı  yerlerden  kovulduğu olmuştur,  mesela Kum  şehrinden  kovulmuştur.

Üç  kez  hacca  gitti.  Hicri 294-296  Yılları  arasında son  haccını  yaptığı  Mekke'de, Müslümanları kendini öldürmek üzere davet etti. Hakka vuslat yolunda kendini ölü sayarak, sürekli olarak kurban edilmesini istedi. Bu fırtınalı iç dünyası kendisine hem dost, hem de düşman kazandırdı.

Hallacı Mansur'un diğer bir özelliği de, insanlar arasında hiç bir fark görmemesi, herkesin eşit olması gerektiğini savunmasıdır. Ona göre tüm insanlar eşittir ve evrende var olan da herkese eşit olarak dağıtılmalıdır.

İşte  bu  özelliği  de  devletin  yönetim  kademelerinin  hoşuna  gitmez.  Velhasılıkelam  mimlenmiştir.  Hele  bir  de  ''  Enel  Hak ''  deyişi  yok  mu?  Öldürülmesi  için  yetip  de  artacaktır.

Evet,  Hallac-ı  Mansur  öldürülmelidir  ama  seveni  çok  bir  insandır.  O  halde  geçerli  bir  sebep  bulmak  gerekir.

908  Yılında  Hanbeli  Ayaklanması  çıkıp  da  Hallac-ı  Mansur  bu  ayaklanmanın  kışkırtıcısı  olmakla  suçlanınca  çaresiz  Sus  şehrine  hicret  edip  saklansa  da  913  yılında  bir  cadoloz  kadının  ihbarıyla  yakalanır  ve  hapse  atılır.

İşte  bu  hapse  atılma  olayından  sonra  yaklaşık  dokuz  sene  sürekli  sorguya  çekilir.

Ona yöneltilen  suçlamaların  başında  tabii  ki  hepimizin  bildiği  ''  Enel Hak ''  ifadesi  vardır.  Hallac'ın  '' ''Allahlık ve Peygamberlik iddiasından Allah'a sığınırım. Ben, Allah'a çokça ibadet eden, oruç tutan, onu her an anan birisiyim. Hepsi bu.'' demesinin  hiç  bir  kıymeti  harbiyesi  yoktur  onu  suçlayanlar  nazarında. Hatta  onun sidiğini  insanlara  şifa  niyetine  içirdiğine  varıncaya  kadar  bir  sürü  şeyle  suçlarlar da  suçlarlar.

Hallac-ı  Mansur,  hakkındaki  suçlamaları  elbette  kabul  etmedi  ve  her  suçlamaya  akıl  dolu  cevaplar  verdi  lakin  onun  öldürülmesi  gerekiyordu. O  bakımdan  da  verdiği  akıl-mantık  dolu  cevapların  hiç  bir  hükmü  yoktu. 

Hallac-ı  Mansur  ''Gönül  Kabe'sinin  yıkılması ''  Diye  bir  şeyden de bahsediyordu.  Aynı  yıllarda devlete isyan  etmiş olan  Karmatiler  de  direkt olarak  Kabe'nin  yıkılması  gerektiğini  söylemekteydiler.Bazı  tarihçilere  göre Hallac-ı Mansur  henüz  hayattayken bu  düşüncelerini  gerçekleştirmek  için  teşebbüste  bulunmuşlardı (  Bazı  tarihçiler  ise  bu  teşebbüsün Hallac-ı  Mansur  katledildikten  sonra  olduğunu  söylerler )

''Gönül  Kabe'sinin  yıkılması'' nı  direkt  Kabe'nin  yıkılması  olarak yorumladılar  ve  Hallac-ı  Mansur'u  Karmati  ayaklanmasının   elebaşısı  olmakla da  suçlamışlardı.  Zaten  onu  öldürmek istemelerinin  sebebi  de  buydu:  Bir  kurban  gerekiyordu.  Bu  öyle  bir  kurban  olmalıydı  ki  devlete  asi  olan  veya  olmayı  düşünen  herkesin  korkudan  dudağı  uçuklasın.  ''  Onu  bile  öldürdülerse  bize  hiç  acımazlar ''Diye  isyanlarından  vaz geçsinler.  Lakin  işin  içinde  dini  sokmadan  da  olmazdı.

Yine  de Hallac-ı  Mansur'un  sonunu  getiren  ne ''Enel  Hak ''  demesi,  ne de  '' Gönül  Kabesini  Yıkma''  gibi  bir  söylemi  değildi. Çok  daha  farklı  bir  şeydi:

Ne  olduğunu mahkemenin  zabıt  katibinin  oğlu  İbn-i  Zenci'den  dinleyelim: 

"Her gün Hallac'ın müritlerinin evinde bulunan defter parçaları vezir Hâmid'e getiriliyordu. Defterler onun önüne konuluyor, o da okuması için babama veriyordu. Hep böyle yapılıyordu. Bir gün babam kadılardan Ebu Ömer ve İbn el-Uşrami'nin huzurunda Hallac'ın risalelerinden birini okudu. Orada Hallac şöyle diyordu: Şer'i haccı yapmak isteyen bir kimse, buna imkan bulamıyorsa evinde kapalı bir oda bulur. Her tarafı temizler ve hiç kimse girmez. Orada Beyt-i Haram'da yapar gibi tavaf yapar. Mekke'de yapılan dua ve ibadetleri de yapar. Mesela otuz öksüz toplar, onları giydirir. Onlar yemeği yiyip ellerini yıkayınca, onlara birer gömlek ve yedi dirhem verir. İşte bu, ona hac sevabı kazandırır.

Babam bunu okuyup bitirince Kadı Ebu Ömer, Hallac'a bunu nereden aldığını sordu. O da Hasan Basri'nin, Kitabü'l-Ihlas'ından aldığını söyledi. Bunun 'üzerine Kadı, yalan söylüyorsun, senin kanın akıtılmalıdır' dedi. İşte tam o sırada Vezir Hâmid, ''Şu söylediklerini yaz'' diye araya girdi.(  Yani  ''Senin  kanın  akıtılmalıdır''  sözünü mahkeme  kararı olarak  yaz ''  diyor.)   Halbuki Kadı daha cümlesinin bitirmemişti. Vezir Hamid, Kadı'ya tekrar söylediklerini yazmasını istedi. Kadı mevzuyu değiştirerek kendini savunmaya başladı. Hamid mürekkebi ona uzatıyor ve bir kağıda yazmasını söylüyordu. Kadı kabulden çekindi. Fakat Vezir Hamid onu, başını uçurmakla tehdit ederek imzalamasını söyledi. O da fetvayı imzaladı; "Kanını akıtmak helaldir."Ve mahkemenin diğer üyeleri de imzaladılar.

 Fetva okunduğu zaman Hallac haykırdı: , ''Canıma, kanıma dokunmanız haramdır. Dinin mubah saydığı yorumlarımı başka başka anlamlara sokup asıl anlamlarından saptırarak benim aleyhime kullanmanız helal değildir. Ben; dini İslam, tavrı sünnet olan bir insanım. Bunu gösteren kitaplarım çarşı-pazarda herkesin elindedir. Allah'tan korkun da benim hayatıma kastetmeyin.'Bedenim korunmuştur, günahsız kanım akıtılamaz.  Benim imanım İslam'dır. Mezhebim sünnet ve sahabeyi taltiftir. Benim sünneti inceleyen pek çok kitabım vardır. Kitapçılarda satılıyor. Allah benim kanımı korusun'. Bunları tekrar ederken hakkındaki karar kaleme alınıyordu. Dava bitti ve Hallac hücresine kondu"

Halife Muktedir'in de bu  fetvayı  onaylaması  üzerine  Hallac-ı  Mansur  22  Mart 922 de Bağdat'da -  yaklaşık dokuz  sene  yattığı- hücresinden  çıkarıldı.

Önce   Bağdat  sokaklarında  teşhir  edildi.  Teşhir  edilirken  tellallar  ''  Bir  Karmati Papazı  görmek  isteyenler  gelsin ''  diye  bağırıyordu.

Nihayet  idam  edileceği  alana  getirdiler  onu.

Asılmak üzere idam sehpasına getirilen Hallac, kalabalık arasında bulunan dostu  Şibli'den seccadesini sermesini rica etti. 

Şibli seccadeyi serince Hallac iki rekat namaz kıldı. Birinci rekatta Fatiha ve Bakara suresi155. ayetini,(Andolsun ki sizi biraz korku ve açlıkla, bir de mallar, canlar ve ürünlerden eksilterek deneriz. Sabredenleri müjdele )   ikinci rekatta da Fatiha ile Âl-i İmran Suresi 185. ayetini( Her nefis, ölümü tadıcıdır. Kıyamet Gününde yaptıklarınızın karşılığı, tam olarak verilecektir. Her kim Cehennem'den uzaklaştırılıp Cennet'e konursa, kuşkusuz o kurtulmuştur. Zaten dünya hayatı, aldatıcı geçimlikten başka bir şey değildir) okudu. Selamdan sonra cellat Ebu'l-Haris geldi bir kılıç darbesiyle Hallac'ın burnunu uçurdu. Bembeyaz saçlar bir anda kırmızıya boyandı. O anda Şibli ve Hallac'ın dervişlerinden bir grup kendinden geçti.

Hallac kemikleri görününceye kadar  kamçılandı.Sonra vücudu  parçalanmaya  başladı. Daha  sonra darağacına  asıldı  ve o  haliyle  bir  kez  daha  teşhir  edildi. Sonra  darağacından  indirilip kafası  kesildi.  Peşi sıra  cesedi  yakıldı  ve  son  olarak  cesedinin  külleri Dicle  Nehrine  atıldı. (Bazı  rivayetlerde  bir  caminin  şerefesinden  serpildiği  söylenir  ) 

Son  deminde  secde  isteyip  iki  rekat  namaz  kalan  bir  insan  zındıklıkla,  Allah'a  ortak  koşmakla,  Kabe'yi  yıkmak  istemekle  suçlanmış  ve  feci  şekilde  katledilmişti.

Son  sözlerinin  Şura  suresi  18.  Ayet (Kıyamete inanmayanlar, onun çabuk kopmasını isterler. İnananlar ise, ondan korkarlar ve onun gerçek olduğunu bilirler. İyi bilin ki, Kıyamet günü hakkında tartışanlar derin bir sapıklık içindedirler. )  Olması  bile  insan  neslinin esfele  safilinlerinde vicdan, insaf  ve  merhamet  adına  herhangi bir  duygu  uyandırmamıştı.

Hallac-ı  Mansur'un  feci  şekilde katledilişinin  üzerinden  bin  doksan  yedi sene  geçmiş  olmasına  rağmen    Hâmidlerin,  Muktedirlerin hâlâ  yaşıyor  olması  da  işin  ayrı  ve  acı  bir  boyutu...
 
( İnsanlar Bilmedikleri Şeylere Düşmandırlar- Aşkın Şehidi Hallac-ı Mansur başlıklı yazı Sami Biber tarafından 30.01.2019 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.