İçselliğimi tokuşturuyorum evrenin
müstesna lisanına bir türlü vakıf olamadığım dürtüsüyle, dış sesin gıybete
dönük yüzünde irkiliyorum da.
Zıvanadan çıkan ne çok düşünce bir de
duygu ihlali: sonlandırma isteminden yola çıkıp hala başlayamadığımı görmek.
Mimoza sarılığında göğün temennisi
oysaki mavi ve pür-ü pak bilirdim.
Bir de titreyen elleri küçük
satırların büyük hayallerine denk düşen.
İri kıyım adamlar yine koruyuculuğun
ilkesinde, korumaktansa korunmaya ihtiyaç duyan.
Şebeke sisteminde giderilmeyen o
devasa arıza.
Ayaklarımın geri geri gittiği bir
münazara belki de; az sonra şakırdayacak yağmura eşlik etmem de ne gibi bir
yanlış olabilir ki, demenin bin bir hali.
Kayıtsızlığa maruz kalıp kalender
meşrep yüreğin iç çektiği yine tembel misafirleri gök kubbenin.
Bir tebessüm dahi haram kılınmışken
ve işte sazan misali, inandığım kadar inandırıcı olup olmadığım hakkında yorum
yapanlar.
Kurdeşen döküp de kaşınan bölgeyi
hizmet dışı bırakmak gibisi de yok hani. Sağ elimle sol elimi kaşıdığım;
soldaki ağrıyı da sağdan sola iteklediğim.
Özrünü sürdü yine kısa süren aydınlık
ve ben, bir dirhem et nasıl ki ayıbı örtecek çelişkisiyle kilo kilo çekilmiş
kıyma aldım.
Bunları neden mi yazıyorum?
Neşterin değmediği her noktayı bir
şekilde yarıp bakıyorum içime; kala kala hangi sözcüklerle restleşeceğim günü
savıp sabahı yok sayıp bir de günü lastik gibi uzatmaktan gına gelip, manasız
bir geceyi daha mı konuk edeceğim, diye.
Allah gani gani rahmet eylesin: hem
sildiğim hem silindiğim bir de aklımın aksesuarlarına uyup yeniden döşediğim
masa üstüm.
Ne var ki bunda, demenin bile bir
isyan olduğunun bilincinde, kör kütük sarhoş ve yaftalanmanın eseri iken esir
düştüğüm yıllara nasıl da imreniyorum.
Herkes gitti işte bir yerlere
sonrasını silip ve rahmetin bin bir haline maruz hiç kimseyim, demenin bir
lütuf olduğunu yeni yeni bellediğim.
Uyduruk bir masal kahramanı da
olabilirdim ve ters takla attığım her sayfa boşluğunda yansızlığım ile
kötülüğün rolüne de bürünebilirdim.
Değişmekle filan asla alakalı değil
ne de olsa soytarı yılların bende yarattığı fazla bir deformasyon yok.
İyi beslendiğim ya da çocuk yaşımdan
beri spor yaptığım için… deme gafletinde asla bulunmayacağım hele ki zorluk
başlığı altında döşediğim/döşeyeceğim muhtelif hikayelerimi yine kendime
saklarken varsın kirlensin ismim.
Bir bardak su bile yeter karanın
lanetinden kurtulmaya.
Sıra dışı bir imge sırıtırken bir
köşede akla zarar doğrusu: kabullenmek ve kabul görmek arasında gidip geldiğim.
Tıynetsiz kim ise şükür ki
uzağındayım ve ağzından salyalar akan o kuyruksuz köpeğe de fazla yüz vermek
çok gereksiz. Evet, artık köpek sevgim sona erdi hele ki soğuğun ve sağanağın
tavan yaptığı gece tanık olduklarımdan sonra üstelik bir ay içerisinde iki kez
üst üste.
Hayat hiç mi hiç çizgi romanlarda ve
devasa maliyetli filmlerde olduğu gibi değil/miş.
Aklımı seveyim… eh, kadı kızında bile
olur o kadar kusur.
Tom ve Jerry düşkünlüğüm ergenliğe
ulaştığımda değil tamı tamına bir ay evvel nihayete erdi. Zavallı kediyi
parçalarken sokak köpekleri anladım ki; televizyon ekranlarındaki her şey
yalan.
Muteber bir fısıltı ne zamanki
kulağımın dibine gelse alelacele geçiştiriyorum gerçi beş parmağın her biri
eşit değil yine dördü eşit gibime geliyor.
Misafirlerimi uğurlayıp da ne zamanki
ben misafirliğe gitsem kapı duvar, deme gafletinde varsın bulunayım ne de olsa güzergâh
epeydir yan çizmekte.
Alıntı bir acıyı kurban vermezden
önce alındığımı da söylemeden geçemeyeceğim yine de detaya girmeden belirtmem
lazım ki; üzgün filan değilim gerçi her şey bir fiyasko başlığını küçük puntolarla
yazarken şehrin göbeğinde bir dağ esintisi epeydir yüreğimi ferahlatan.
Yazmanın keyfini sürdüğüm şu son altı
seneye da ayrıca müteşekkirim: ne fırtınalar atlattım da farkına bile varmadım
girdiğim çıkmaz sokağın ve elimdeki anahtar tamı tamına kalem büyüklüğünde ve
şifreyi çözmekle uğraşırken her acıyı da kapı dışarı ettim deyim yerindeyse.
Kolluk kuvvetlerine ve mevsim
indirimlerine de ayrıca müteşekkirim hele ki beni benden koruyan o yılgınlığım
yok mu?
Sıra dışı bir gün olmasını sağlıyorum
her günün ve ruhum seyahat ederken sorun da olmuyor ulaşım ve her sayfa
arasında verdiğim koca bir bardak çay molasını geçiştiremediğim gibi sakındığım
göze de çöp batıyor: belki de dikenlerim en çok canımı yakan yine de kimseye
zarar vermeden sadece ben görüyorum kanayan yerlerimi ve kendi söküğümü iyi
kötü dikiyorum.
Paye vermeyenler.
Ama inancım ve sevgimin payidar
olduğu…
Çok geniş perspektifli bir bakış
açısı iyi de mecburum ben buna yoksa nefret et, et nereye kadar sürecek bu
insanların en çok da Tanrıya ihanetleri bir de demezler mi; Yaratandan dolayı
yaratılanı… eh, seven de var sevmeyen de yine de iki arada kalanlardan sakınıp
karşımdakini tanımak bana en iyi gelen.
Bir refleksimi daha kurban veriyorum
iyi niyetime:
Sev ve çarpıl…
Kaç amberse bu güç artık hani
neredeyse tüm şehrin elektriğini karşılayacak ölçüde belki de bir mizansen
görüntülere bakıp da aldandığım ve herkesin herkesi kucakladığı.
Günü kurban verdikten sonra açılım
getirdiğim yine kısa günün karı aslında seven de sevmeyen de bin yaşasın, demek
en iyi gelen paspal ruhuma sonramı ve öncemi iyice paketleyip servise hazır
ediyorum benliğimi ve hizmet dışı kalan tüm cümleleri yeniden diziyorum aklımın
tahtasında üstüm başım tebeşir tozuna bulanmış ve seneler evvel tabir-i caizse
salonun tam da başköşesinde kocaman bir kara tahtanın ve rahmetli babamın
derslerime eşlik ettiği günler… aklıma gele gele bu mu geldi bunca zaman sonra?
Yemin etsem başım ağrımaz hele ki
annemin tüm karşı çıkışlarını askıya alıp baba kız kara tahta başında
denklemler çözdüğümüz günlerin hatırına yad etmek kötü mü geçmişin saflığında
henüz dünyanın da kiri pası üstüme bulaşmamışken.
Marifet olmasa gerek aslında temiz
kalmak tıpkı temiz bulduğun gibi temiz bırakmak girdiğin mekânı ve işte
ruhumuzu giydirdiğimiz bedenimiz belki de tam tersi: bedenimizi giydirdiğimiz ruhumuz…
ne fark eder ki hele ki biz hala aynı biz iken… demenin maliyeti elbette bir
yıldırma politikasının eşlik edeceği yine de temiz kalmak çok da zor değil
hani…
Kurban seçildiğim ilk gün: gerçi
aklımda değil kaçıncı kurban edilişim lakin bir şekilde ipimi koparıp da başıma
buyruk ne ise dilediğimi gerçekleştirdiğim. Gerçi faturası ağır oldu, demenin
bir faydası elbet olmayacak. Fayda sağlayan ise kendimi disipline etmeyi
öğrenişim ve beynime verdiğim emirler sayesinde sistematik duyarsızlaştırma
konusunda epeyce deneyim kazandığım.
Su götürmez gerçekleri selin alıp
götürmesine de yok diyeceğim elbet ne de olsa vakur bir duruş ıslandığım kadar
rahmete de doyamadığım…
Bir acıdan çıkıp da yola acını
resmini çizmekle acıya yanıt vermek arasındaki o garip korelasyon…
Düşünce ve duygu teamülünde epey
indirim yaptığım bir günün ardından bir dostun tavsiyesine uyup da tarz
değişikliğine gittiğim bir denemenin de perde arkası elbette içimde kaynayan
kazana bir kova soğuk su döktüğüm ve buhar olup giden tüm sorular ve sorunlar…
Bir ayrıcalık değil bir ayrımcılık
ise asla…
Sadece kaygı düzeyimi en aza
indirdiğim yorucu bir günün hâsılatı ve Tanrının elini benden asla çekmediği
gerçeği ile pekişen ve güçlenen şükür duygum…
Sanrıların bir korkuya dönüştüğü ama
en kötüsünün belirsizlik olup en kötü ve can yakan gerçeğin bile sizi asla
soldurmadığı ve değil sonlanmak yeniden başlamak ve değişik başlangıçlar yapmak
adına daha fazla enerji yüklendiğiniz ve coşkunun eşliğinde coşan ruhunuza
kanınızı kaynatan ufuklar sermek adına donandığınız bu umut risalesi…
Sevgimle…