GAZİANTEPİN KÜLTÜR VE SANATINDAN
Ahmet AYAZ
Gaziantep Ekspres Gazetesi 01.01.2019
………………………………………………….
Sayğı değer okurlarım. Bugün sizlere Gaziantep ve aile kültüründen bir kesit
sunarak sohbet yazıma başlamak istiyorum. Önce Gaziantep için birkaç söz
söylemek isterim. Ben Barak Türkmenlerindenim. Fakat anne annem Feride Hanım
Gaziantep’in Yazıcık Mahallesinde doğup büyümüştür. İki kız kardeşlerdir. Kavaklık Gazinosunu, Yazlık Mehtap Sinemasını,
Nur sinemasını, Site Sinemasını
çalıştıran ve sinemacı Mehmet adıyla tanınan Mehmet Evsen’in babası,
Rahmetli Abdulkadir Evsen anne annemin öz dayısı oğludur. Anne annem
dilencileri hiç sevmezdi. Bizde Oğuzeli’nin Yakacık (Zıranba) Köyünde ikamet
ederken, Malatya’nın Darende İlçesinden köyümüze sayısız dilenciler gelirdi.
Bazıları Teyzemlerin “Cuma Kiya” Cuma Şahinler’in odasında yatarlardı. Teyzemlerin
odaları başlı başına bir misafir hane idi. Malatya Darende’den gelen bir Kokucu
Ali, esans satardı. Ayrıca Hazreti Ali’nin Cengi, Kerem ile Aslı, Ferhat ile
Şirin, Arzu ile kamber, Karacaoğlan, Köroğlu, Dadaloğlu kitaplarını satar ve
teyzemlerin odasında havalar yağmurlu
olunca, bir iki gece yattığı olurdu. O zamanlar yaşlı genç herkesin
cebinde bir esans şişesi bulunurdu. Biz bu Kokucu Ali’den esans da
alırdık. Sözü edilen kitaplardan da alır okurduk. “Eba
Müslüm Horasını” adlı kitabı teyzemin kocası “Müslüm Dede” Müslüm Bozgeyik’ten
alıp getirmişti. Bize akşamları bu kitabı okutur, odadaki oturanlar da, dinlerdi. Kitabı da oğlu Osman Şahinler ile ben nöbetleşe okurduk.
Uzun gecelerde, tam gece yarılarına kadar. Teyzemin 5 oğlu vardı, evlerine gelen
misafirlere saygıda kusur etmezlerdi. Bunlar Yusuf Şahinlerin babası ve
amcalarıydı. Yusuf Şahinlerde tıpkı babası ve amcaları gibi saygıda kusur
etmeyen bir insandır. Ben, biraz
büyüdükten sonra anne anneme sordum.
“Anne sen bu dilencileri hiç sevmiyorsun, adamlara bir şeyler de vermiyorsun,
niçin”? Dediğimde, “Oğlum ben Gaziantepliyim. Gaziantepli hanımların eşleri
ölüp de dul kaldığında bile, o eşi ölen
hanım, fıstık kırar, ip eğirir, masıra sarar, küçücük çocuklarının haftalık
getirdikleri üç-beş kuruş ile geçimini
sağlarlar. Fakat hiçbir kimseye el açıp dilenmez. Ben işte bunun için dilencileri sevmem, bir şeyler de vermem” Dedi. Ayrıca
sözlerine şöyle devam etti. “Antepliler çalışkan olur, küçük de olsa kendi kendilerine bir işyeri kurar,
başkalarının emrinde çalışmayı da sevmezler” Dedi.
Ben
bunun örneklerini de bir çok tanıdığım arkadaşlarımdan görüyorum ve biliyorum. Gaziantepli
yüksek okul okur, fakat kendi işinde
çalışır. Beyazhan’ın sahibi Hüseyin Beyaz’ın
bir oğlu Tuğrul, Siyasal Bilgilerden mezun. Eğer isteseydi tahsil yapan kimselerin az olduğu bir zamanda,
hemen kaymakamlık görevini alırdı. Öbür oğlu Uykut Beyaz ise, elektrik
mühendisidir. Bu iki kardeş bir iş yeri açıp, su tesisatı, elektrik tesisatı,
kalorifer malzemesi satarak geçimlerini sağlamışlardır. Hengirmen Köyünün Ağalarından mimar ve eski ADD Başkanı Rasim
Hengirmen de, devlet idaresinden istifa ederek serbest çalışmıştır. Burada adlarından söz etmeyeceğim. Yüksek okul
okuyan bir ağabeyimizi bir üniversiteye
idareci olarak vermişler. Ağabeyimiz bu görevden istifasını vererek ömrünü
fotoğrafçı olarak geçirdi. Herkes iş bulamazken, kızını da İş Bankasından
istifa ettirip yanına aldı. Bu
ağabeyimizi burada bir çok arkadaşlarımız bilirler. Ayrıca bir arkadaşımız
İngilizce öğretmeniydi. Bir gün bir yerde, bir işyeri açmış, kendisini iş
yerinde gördüm ve birden bire şaşırarak, “Hayır ola hocam, ne oldu” dedim.
Görevimden ayrıldım, serbest çalışacağım dedi. İl dışına tayininiz mi çıktı
dedim, hayır ben biraz kendi başıma serbest çalışmak istedim dedi. Örnekleri daha
da çoğaltmam mümkündür.
Haaa, çok iyi yapıyorlar demiyorum. Bu Gaziantep insanının suyundan, ve yapısından
kaynaklanan bir şeydir.. Gaziantep’te, Gaziantepli küçük memurun sayısı
da yok denecek kadar azdır. Çünkü
Gazianteplinin gerekse iş, gerekse sanatta da kafası çalışır. Bakınız, adını Türk Dünyasına duyuran Güllüoğlu Baklavalarını yapıp piyasaya süren Rahmetli Güllü Hanım olmuştur.
Baklavayı evde kendisi yapar, küçük çocukları dükkanda satarlarmış. Yanlış
duymadımsa. Sanatını Türk Dünyasına duyurmuştur.
Gelelim 16 Ocak 1994 yılında kaybettiğimiz Rahmetli Sani Konukoğlu’nun
17 Kğ. iplik ile işe başladığını duymuşsunuzdur.
O’nu
mezarı başında anmayı çok isterim, mekanı cennet olsun. Gaziantep’in
daha nice iş hayatında başarılı insanları vardır. Ancak, kendilerini hayır
işler için adayan, Abdulkadir Konukoğlu, Adil Sani Konukoğlu’nun yaptıkları
hayır işlerden dolayı adları öne çıkmaktadır. Allah hayırlarını bol,
kazançlarını bereketli etsin,
Saygıdeğer okurlarım Gaziantep’in kültürünü ve sanatını anlatmaya benim
burada kalemim yetersiz kalır. Ancak bu günkü sohbet yazımı “Gaziantep Destanı”
adlı şiirimle bitirmek istiyorum.
Hepiniz hoşça ve dostça kalınız.
GAZİANTEP DESTANI
…
Çok
eski çağlardan kalan bir kale,
Ünlüler içinde birdir bu şehir.
İslam ülkesinde yanan meşale,
Ebedi sönmeyen nurdur bu şehir.
…
Sanayide,
dokumada, kilimde,
Çalışmada, beceride, bilimde.
Geri kalmaz irfan ile ilimde,
Gönüllerde saklı sırdır bu şehir.
…
Sokaklarda
şehitlerin izi var,
Her babadan öksüz kalan kuzu var.
Bayrak tutan oğulu var, kızı var,
Şehirler içinde pirdir bu şehir.
…
Bir
çiçektir Ayşeleri, Nigarı,
Sevgi kokar, hasret kokar baharı.
Şehitlerin, gazilerin diyarı,
Ayaz’ına bir gururdur bu şehir.
Ahmet
AYAZ