“Ey şanlı Resul! Rabbinden sana indirileni tebliğ et! Eğer bunu yapmazsan O'nun peygamberlik görevini yapmamış olursun. Allah seni insanlardan korur. Doğrusu Allah, kâfirler toplumunu doğru yola iletmez.” Maide, 67



Yaşlandıkça, sabır damarım çatlıyor… Ağlayan görsem hemen gözümden akıyor yaşlar, kargaşa olsa depresyonum tepe yapıyor, haksızlık yapan olsa Osmanlı tokatı atasım geliyor… Hani huzur, aşk olsa gençlik gibi… Hani bir hatırlayan olsa selam gönderse, yolda görsem selam verse! Hani adam gibi olsa gençlik başarı kazansa… Sanki hava daima bulutlu, negatif iyonlar yayılıp duruyor beni geriyor, geriyor… İmdat!


Her özleme rağmen yine de yıkılmıyor eskimiş kalem, yazıyor kalem… Dışımı görüyor, eğer görmeyi hala unutmadıysa gittiğimde yerde ki insanlar! Kime içimi açayım, güveneyim ki? Psikologa gidiyorum, biraz konuşturuyor uyuşturucu ilaç veriyor. Bir dağ başına gidiyorum, bağırıyorum, bağırıyorum… O da ne domuzlar çeviriyor her yanımı yaşlanmış ayaklarımla, yorulmuş ciğerlerimle koşuyorum arabaya, domuz tarafından yenmekte kader olmasın değil mi? Dış dünyada yenmekte var, sende kimsin diye itilip kakılmakta… Allah’tan param varda, kimseye muhtaç da değilim, çok şükür. Beterin beteri de var, nihayet anladım.


Güneşin bıkmadan hala ışığını yayması, ona ayın çanak tutması… Bulutların yağmur dökmesi, ormanların gururla yeşilliğini göstermesi… Hiç çıkar beklemeden insanlığa sunması… Bu sunuşa karşılık insanların birbirine karşılıksız bir şeyini vermemesi ne acı değil mi? Karşılıksız veren olmasaydı insan yaşar mıydı ki… Birde onları Allah’ın rahmetiyle verildiğini bilebilselerdi! 


Bugün karşılıksız vermek şöyle dursun, savaşlarla yaşayanların elindekilerini zorla alıyorlar, hatta canlarını da! Kim fırsat bulsa, başkasını kandırma derdinde… Ya Sabır!


Yaşlandım, yağmurda ıslandım… Dosdoğruya yaslandım! Allah dedim ilahi aşka bağlandım… Kimse Allah’a varmak istemiyor aşk ile, bu yüzden yalnızım! Umurumda mı, umurumda… Hani diyorum, gittiğin yolun sonunda manyetik bir alan var, kim o güce dokunsa karanlık nokta gibi kayboluyor, yok oluyor… Dediğime inanmıyor, hızla o güce esir olmaya gidiyor. Hangi dili konuşuyorum da dinlemiyor beni, bana güvenmiyor, bana inanmıyor… Ne acı! Oysa kimseden psikolog gibi para istemiyorum. Karşılık beklemiyorum. Beni dinleseler, üstelik mutlu olacaklar…Mutsuzluğu seçiyorlar, ne acı! 


Ne acı ki, günümüz İslam’ı yaşayan kişisi, baktığınızda duru akan su gibi, pürüzsüz görünen göl gibi, Yüzesin geldiği deniz gibi ama içine girip yüzmek isteseniz sizi aldatıyor, dibi bataklık ve günah bataklığına çekip öldürüyor, aldatıyor… Maalesef! 


Kar yağsa saçlarına, aynaya baksa yaşlandığını gördüğü için korkular sarıyor. Korkunun ecele faydası mı var, ebedi rahmetten uzaklaşacak yiğit insan… Seni yiğitliğin nasıl acınası, nasıl bir cahilliktir … Anlamıyorsun işte! Baktığımda maskelerini takmış insanların, maskeleri düştüğünde ki halini hayal ediyorum. Bambaşka dehşet, bambaşka zillet… Nasıl çaresizliktir! Maalesef, hidayet Allah’tan… Elimden bir şey gelmiyor. yapabildiğim bunları yazmak işte… Okuyana, anlayana! 


Rabbim, duamdır, cümleye hidayet nasip eyle, Amin! 



Saffet Kuramaz

( Yaşlandıkça başlıklı yazı safdeha tarafından 25.11.2018 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.