Tarihi süreçte inşaca olan kolektifin malına el koyucu türlü mütegallibelikler sonucu yaşanan efendi-köle ilişkili ikili bir sürecin arasındaki boşluk devinmeli mücadele, yeni bir mücadele alanını ortaya koymuştu.  Bu alanın bir ucu mal mülk ve irade sahibi efendilerdi. Bu uç yüksek basınçlı uç olmakla enfekte eden, ezen, etki eden, karar veren ve sistemi yöneten, gaspla meşru olan bir alan gücüydü.

 

Efendi köle ilişkili bu alanın diğer bir ucu edilgen uçtu. Maldan, mülkten yoksun kölelik emek gücü temsilcileriydi. Alçak basınçlı uçtu. Bunlar günümüz şartları içinde emek gücünü satanlardı. Ezilenlerdi. Pasif olanlardı. Her an emre amade muhtaçlıktılar.

 

Bu çelişkin iki uç arasındaki alan içinde oluşup girişen olayların, yüksek basıncın baskısına karşı koyan her bir dirençle olan mücadelesine demokrasi mücadelesi denmişti. Direnç ve demokrasi kişi sahipli mütegallibe sınıfa karşı oluşmuştu. Sömüren güce karşı oluşmuştu. Zorba sınıf kolektife ait üretim gücü ile üretim araçları üzerindeki kolektif sahipliği hileli meşruiyetle sahiplenen baskıya karşı doğmuştu.

 

Bu alanda yapılan tüm mücadeleler, demokrasi mücadelesi diye anılır. Kolektif oluşun (kamu sal oluşun) zenginlikleri; kolektif yapının gücü ve kolektif yapının sahipliği olanlar, El marifetli anlayışlar eliyle kolektifin malı, El’in şanslı kişiler dediği (ihale şartnamesine uyan kişiler dediği) kişilere haraç mezat satılacaktı.

 

Günümüzde yapılan özelleştirmeler ilk köleci mantıkla bire bir aynıdır. Sadece zaman zemin düzlemi içindeki meşruiyet dili olan fırıldak süreçler daha bir anlaşılmaz kılıflara dönüşmüştür. Kişiye göre ihale meşruiyet ligi ortaya konup ihaleler gerçekleşince o ihale yasasını ortadan kaldırmalardan tutun da; sadece şanslı kişinin haberli ve davetli olduğu ihalelere kadar fırıldaklar akıl almaz boyutlardadır.

 

Yani demokratik seçimler, bir daha oy verirsem elim kırılsın demekten öte gitmeyen pişmanlıklardan başka şey değildi. El takdiri olan siyasi yöneticilerdi. Mülkü verilen İbrahimler hamiyetli iş bitiricilerdi. Yine mülkü verilen Nemrutlar milletin a…. Koyan müteahhittilerdi. El kızdı mı eskisi gibi “hay canı çıkasıca insan, ne de nankör” demiyor. “Gözünüzü toprak doyursun” . “Al ananı da git”. “Bizim lütfumuzla bunu yapıyorsunuz” diyordu.

 

Bizde cahiliye döneminde hamurdan putu yapılıp ta acıkınca o hamur putu yiyen Arabın ne cahil oluşuna gülerken üstteki El söylemlerini demokrasi adına alkışlıyorduk. Kamu kaynakları köleci sistemin başlangıcında nasıl ele geçirilmişse, şimdide aynı hileli yollarla yapılan ihale süreçlerindeki arıza neyse bu arıza ilk köleci inşa içindeki temel mantıkla bire bir aynıydı. Ön ittifakı dönüşen süreç içindeki bu tip şanslı kişiler daha baştan kendi zihinsel ön hazırlıkları içinde, kendi paylarına olacak eğrilmenin muktedirliğini hedeflemiştiler.

 

Kolektife ait sahiplikler üzerinde eğrilme zihniyet içinde her kişi kendisine göre bir hoşlanma muktedirliğinin muhayyilesini oluştu. Kişiler bu bencil çıkarların gözetilmesi doğrultusunda oluşacak isabetin kendilerine vuracağı vehmini düşünme kumarı, kişilerin kendi kendilerini ipnotize etmelerinin çekiciliği kişinin kendi kendilerini razı etmeleri oldu. Böylece kişilerin eğriliğe uğrama riski, kişinin tamahının altında kaldı. Kişinin riske olma karşısında pirim veren düşüncesi kişinin bu riske razı oluşuyla bu zihniyet “kolektifi sıratı müstakimden” ayrıldı.

 

Kolektifin malını, mülkünü, gücünü, aklını mütegalibe olucu süreçler sonunda ele geçirmiş olan güya seçilmiş kişiler “mülkün sahibi benim” diyen ve “ben mülkümü bir takdirle dilediğime verdim” diyen bir mana anlayışıyla yeni olan köleci sıratı müstakimi söyledi.  Yani yeni sıratı müstakim kolektif mülkiyetin kişi mülkiyetine geçirilmesine, yeni bir meşruiyeti anlama ve anlatımdı. Kolektifin olan, kişiye verilmişti! Yani üreten sahipli kolektifi üretim ile üretim araçları ve üretim nesneleri, köleci mantık içinde köleci açıklamayla monarşin beylere kaptırılmıştı.

 

Böylece yöneten kolektif iliğin, yöneten kolektif gücü de önce monarşin bir yapı içinde mal mülk sahibi efendinin süreci iradi (keyfi takdirle) yönetmesi olmuştu. Böylece mal-mülk sahipliği olan efendi ile muhtaçlığın sahipleri olan iki keskin alan içi uç hareketleri kölelerle-efendiler arasına (kölelerle El arasına), kölelik sözleşmesi (kölelik ahdi) olmuştu.

 

Köleci ahitle olan bu ahdi süreç içindeki baskın alanın yönünü de efendilerden yana efendilerin malını mülkünü, egemenliğini ve yöneten iradesini çoğaltma yönünde beliriyordu. Monarşin kişiler de egemence olan iradelerini, ya da mütegallibece olan bu efendi tutumlarını; Nemruttaki gibi zorbalıkla, İbrahim’deki gibi artan mülk sahipliğine cevaz veren merhametin mükâfatı üzerinde olan bonuslu promosyon üzerinde realize ediyorlardı. Sonuçta ister Nemrut’i sahiplik olsun, ister İbrahim’i mal mülk sahipliği olsun her iki durumun bitiminde artan mülk ve irade içinde, efendi yine efendiydi; köle perişan durumuyla yine köleydi.

 

Mülk sahipliği ile mülksüz lük birbiriyle uyuşmaz iki karşıtlı bir alan içinde olmakla mülk artma yönünde, kölelik sefalet yönünde gelişen çelişkin bir büyümeydi. Alan içinin tarafları mal mülk ve irade sahipleri ile maldan mülkten yoksun aciz oluşlardı.  Her iki taraf ta bahtlarının rüzgarına kapılmakla, alan içinde gidiyorlardı. Egemence güç ve egemence irade irade olan yüksek basınç kendisinin zorunlu alan etkisi ile çevresine doğru basınç yapıyordu.

 

Bir El’in yöneten muktedir oluş gücünden kaynaklı yapı içindeki baskı ve basıncı kabına sığmayıp dışarı taşıyordu. Yapının patlak ve çatlaklarından çevreye doğru yapılan basınç, başka Ellerin mülk ve hükümranlık eldelerine yapılan bir baskı ve basıncın istilası oluyordu. Yani monarşin bir egemenlik savaşı, monarşin bir El kavgalarıydı. Yapılan El kavgaları, ya ittifakı durumla oluşan inşa ikizleşen yapılardı. Ya da zoraki genişleme ve istilalarla oluşan yapı yeni bir köleleştirmeydi. Bu tür monarşin sentezli süreç en az iki ittifaklı monarşin yapıyı içinde taşımakla yapı, ikiz monarşin ittifaklıları içindeki “oligarşi” dediğimiz iki veya daha çok mülk sahipleri yönetiminin eline geçmişti.  

 

El özel mülk sahipliğini meşru etmek için kolektifi oluşa (kolektif iliğe) karşıydı. Ama oligarşin içinde El, Eller arası bir yöneten irade ortaklığıydı. Oligarşi içinde El, Eller arasında bir yönetim ortaklığıydı. Günümüzde de bir ortaklık (kolektiflik) demek olan komanditi, limitet mal mülk ortaklıklarıydı (şirkettiler). İşte kölelerin El’e kaptırdıkları kolektif ligin kendisi olan kolektif emeği, kolektif mirası ve ortak emek güçlerini şimdiki bu süreç içinde gıdım gıdım ve söke söke El’den alma mücadeleleri, demokratik mücadele içinde algılanıyordu.

 

Efendilerin sahipliği ve bu sahipliğin rejimi El mantığıdır. Yani köleci sürecin sahiplik paylaşımının düzenleyicisi El mantığıydı. El sahipli mantığa karşı olan mücadele içindeki kolektif mirastan ve kolektif emek gücünden kazanım yapıcı eylemler ister istemez efendilerin de meşruiyetini kabul ettikleri demokrasi hareketiydi. Elde edilen kazanımlar El mantığına karşı oluştu. El mantığının meşruiyetsiz oluşuydu.

 

El de meşruiyetsiz oluşunu zımnen kabul etmiş ki mücadele karşısında adım adım geriliyordu. Demokrasi tanım olarak demokrasi şudur denemez. Demokrasi tanımı ve demokrasi mücadelesi görece ilişkilere gelip geçici olmakla, mücadele içinde olan halkın gasp ettirdiği kendi kolektif gücünden ve kolektif mirasından koparacağı payını geri efendilerden alma hareketine ve mücadele sürecine, demokrasi denebilir.

( Alan Alan Etkisi Ve Alan Yönü 4 başlıklı yazı Bayram KAYA tarafından 19.11.2018 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.