Uslu bir beyit ısmarlıyorum göğün rehberinde pembe tüllü buluta. Bir yürek bir yürek daha taşarken gün… geceye teslim ediyorum düşlerimi hani olur da karanlıkta tökezler de düşerim harf ihlalinden sonrası malum: kasıtlı bir yorgunluk addederler ve deli gibi sorgularlar ahvalimi.

 

Ömrümden ömür gidiyor: mühürlü yüreğimde üç beş bemol.

 

Sanrıların kanatlandığı sitemleri dert etmeden ve sevgimi savurduğum bir kelam özlemi: işte varlığım hafifliyor bunca yobaz ve lanet sunumlarında nasıl oluyor da nefrete kafa tutuyor içimdeki çılgın orkestra şefi.

 

Melodisi ırmaklarında vücudumun: notaların bam teli.

 

Ayrık otu olduğumu düşünenlere son sözüm: yorgun yüzüm yorgun gönlüm ve yorgun bir gül’üm.

 

Demlendiğimden mütevellit, soyutlandığım çiçek bahçesine nem yüklerken gök ben asılı mizacımın asık yüzünde ansızın bir neşeye eşlik ediyorum. Varım yoğum sevdiklerim madem… makberini yorgun güftelerin ezip çiğniyorum belki de es geçtiğim bir yükümlülük.

 

Kanatları çıkmamış nice yarasa.

 

Göğün kanatlarına tutulu ve tutkulular hayata.

 

Rüzgâr çıkmış aniden ve kuvvetli bir sağanak.

 

Delice atan yüreği anne yarasanın kol kanat germe telaşıyla, resmen kanatlarının altına alıyor yavrularını.

 

Görüyor muyum?

 

Tartışılır.

 

Hissediyor muyum?

 

Hem de bire bir.

 

Gecenin merhametinde olan biten; gündüzün ışığında yana yakıla öten diğer kuşlar.

 

Serçelerin kuyruğuna konmuş bir uğur böceği ve uğursuz addedilen ne ise aslında bizlerin kondurduğu safsatalar sonrası malum: iyi düşün iyi olsun.

 

Kambersiz düğün misali, tekerinde ömrün bir de arka ayakları var hüznün.

 

Gökte saklıyım ben aslında bu yüzden görünmezliğim.

 

Arşa aşığım. Budur yüzümdeki melodiyi sindiren kalemim.

 

Severek büyüyen ve yorulan yüreğime tutulduğum aşk’ın, aşkın kıyılarında yetmeye çalışıyorum kendime lakin yetmiyor.

 

Peyda olan bir tomurcuk, bir lale, bir yasemin ve kanatsız bulutlar aslında her birinde bir çiçek bahçesinin saklı olduğuna inancım.

 

Büyüttüğüm sevinçlerim an geliyor çürüyen kökleri ile evrenden firar ediyor oysaki ben hala aktif direncimle etkisiz hala getirmeye çalıştıkları ruhumu boyuyorum da boyuyorum.

 

Kimi duvar siyah. Kimi rengârenk.

 

Tozutan düşlerim; açtığım isyan bayraklarım belki kemanın telinde dokunaklı ezgiler…

 

Düne gidiyorum kapatmadan gözlerimi.

 

Dünde asılı kalan hatıralarım. Evin ilk ve tek çocuğu ve rahmetini esirgemeyen vefalı yürekler.

 

Ben ki ilklerin çocuğu.

 

Ben ki aşkın iz düşümü.

 

Şimdilerde… boş geçiyorum bu şıkkı ve hala dündeyim.

 

Evin başköşesinde kaç mislim bir lenduha. Duvarın tamamını kaplamış neredeyse ve fildişi tuşları, gümüş şamdanları.

 

Dokunmam yasak değil üstelik. Konduramadığım kadar da var/mış hani.

 

Önce sevgiyle kucakladığım sonra zamanı ve hayatı zehir eden.

 

Asla notalara âşık olmadım ben lakin ailemin ısrarıyla iyi bir piyanist olma yolunda verimli olması umulan bitmek bilmez piyano dersleri ve solfej ve… efkarın da daniskası.

 

Her gün okul dönüşü nöbete durduğum benim iki katım, o sert mizaçlı piyano.

 

Ve nereye ait olduğunu kestiremediğim piyano hocam. Belli ki arafta kalmış.

 

Çok küçüğüm ama çok şeyin de afakî olduğunun farkındayım.

 

Kadın genç irisi bedenime tezat bir farkındalık ile hele ki piyanonun gölgesinde tabureye en az beş beden küçük gelen cüssesi ile başlıyor azap dolu saatler.

 

Ve ellerime vuruyor.

 

Bizimkiler farkında bile değil ne de olsa geleceğin sanatçısı olmaya adayım pembe ve tombul parmaklarımla…

 

Notalara düşkünlüğüm aslında düşmez kalkmaz Allah bir, deyip de içimden ettiğim dualarla o kadından kurtulma hayallerim.

 

Zaman iri bir düş.

 

Düşüşe geçense saniyeler ve kâbusun getirisi zaman kaybı oysaki mükemmel olmam gerektiğine kani olsam da ama vakıf olmak filan da istemiyorum.

 

Ne mi istiyorum?

 

Sadece odama gitmek, saatlerce müzik dinlemek ve kendi hayatımı bestelemek yine hayal gücümün eşliğinde uzaklarda bir şehirde, bir rüyada belki bir uçakta belki de hostes olup hayatı kuş bakışı yaşamak belki aşık olup başka diyarlara kanat açmak… işte çıkış noktam: aşk her daim aşk.

 

Yeterli bu hatta çok bile bünyeme üstelik sevilmek filan da umurumda değil yeter ki aşık olayım.

 

Kim?

 

Ne zaman?

 

Her an.

 

Kişi ya da nesne.

 

Allah’ım ben daha küçücük bir çocuğum. Ne anlarım aşktan?

 

Ama notalar öyle demiyor ve filmler de ve kitaplar.

 

Hatta idolüm: sevgili Jo: Küçük kadınları kaç defa okuduğumu bile hatırlamadan sadece özlem duyuyorum onların hayatına. Oysaki fakirler ve mutsuz… hayır, hayır, bence mutluluğun iz düşümü onların yaşadığı ve yaşattıkları duygular.

 

İçine düştüğü ikilem Jo’nun.

 

Kim ise sevdiği ya da sevildiğini bilmeden ve seçim yaparken şartları da zorlarken…

 

Umutlar pelesenk olmuş bir kez.

 

Çok küçüğüm ama hayallerim büyük. Bir yazar olmak… o zamanların tahayyülü oysa seneler sonra fark ediyorum çocukluk hayalimle kavrulup da nasıl oluyor da kaleme alıyorum duygularımı hemen hemen her gün.

 

Notalar hep hayatımda.

 

Ne şarkıcıyım be bestekâr ne de piyanist aslında aileme yaşattığım ilk hayal kırıklığı da değil hani.

 

Sonunda o kadından kurtulduğuma nasıl mutluyum. Hangi kadın mı? Parmakları tütün sarısı ve cetvelle ellerime vuran piyano hocam.

 

Sonunda kendimle başbaşayım aslında ben boyumu aşan başka bir dertle iştigalim. Ne de olsa kazandığım Anadolu Lisesi sınavı ile yeniden dalışa geçiyorum ve bahanem hazır: ben bir öğrenciyim: müziğe vaktim yok.

 

Umutlar yeniden.

 

Ben hülyalarımla dans ettiğim bu güne kadar hala nasıl oluyor da değişmediysem.

 

Sayısız insan: farklı şehirlerden gelen yüzlerce öğrenci ve işinin erbabı öğretmenlerim. Zorlara alışkın olmam gerekliliği ile öğrenciliğin tadını daha da çıkarıyorum ve hala düş kelebeklerimle serildiğim ilk gençlik yıllarım ama büyümeyi de başaramadığım oysaki zaman benden çalmış olmalı, deyip de…

 

Aşkı sırtlamak ve hayata aşkla bakmak.

 

Sebepli sebepsiz sevmek üstelik sevgi talep etmeden.

 

Değer vermek kendinden çok.

 

Peki, kendimden kaçabiliyor muyum?

 

Hem evet; hem hayır.

 

Kelebek düşlerim her düşüşe geçtiğinde aslında ben rahmetin ve aşkın frekansına karıştığımda ve içimde tiz bir ses…

 

Düşünmeye ve hissetmeye doyamadığım ve içimdeki pembeye bandığım mizacım bazen somurtsam da vazgeçmeyeceğim hayallerim yine kök hücresinde aşkların ben bir nota kadar kıvrak ve keyifli ya da dünyanın en kötümser insanı ve teyit ettiğim kadar da teselli bulduğum üstelik hayatın tüm saçmalıklarını görmezden geldiğim…

 

 

 


( Rahmetin Ve Aşkın Frekansı... başlıklı yazı GÜLÜMM tarafından 23.10.2018 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.