Niyazımı dillendiriyorum sadece Hakkın nazarında kabul görmüş olmak ümidiyle.

 

Kınında mutluluk saklı bir düşü sahipleniyorum, yerli yersiz tufanların doldurduğu boşlukları yok sayarak.

 

Yokluğun var ettiği bir temaşa aslında sağır yüreklerin kayıtsız kaldığı.

 

Mutluluğu dillendiriyorum bu kez ve kebir defterime atıfta bulunduğum sözcükleri basıyorum mühür yerine.

 

Gözlerin elasında bir acı belki rüyaların temas’ında bir hazine.

 

Derlediğim değil hani dertlendiğim de değil bilakis ince ucunu sapladığım pergelin can yakan değil de iz bırakan haznesi.

 

Sonlanan günü dillendiriyorum ve içimin tebaasında bir şiiri niyaz eğliyorum.

 

Göğün kiremit rengi çatısı aslında istimlâk edilmiş şehrin tapusunun ait olduğu bir kuş sürüsü.

 

Gözlerin müridi iken yaşlar ben son veriyorum, göz kapaklarıma konan kelebeğin kanatlarında coşkunun izlerine rast geldiğim.

 

Aldırmıyorum bu sefer ve ağıtlar da yakmıyorum.

 

Kara kaplı defterin mademki sayfaları süt beyazı ben bu kez masumiyeti dillendiriyorum.

 

Garipsenmek de neymiş efendim?

 

Eğreti değil kocaman bir gülücük peyda oluyor satırların gazabına değil aşkına tanık iken ve evrenin uzak düştüğüm değil yakın kılındığım ne çok duygunun telaşı.

 

Sonların niyazında başlık hazana rest çekiyor ve pembe yanaklı bir kız çocuğu konduruyorum sayfaya kimselerin göremediği lakin yazarak varlığına biat ben bakir bir cümle fısıldıyorum kulağına Sağır Sultanın.

 

Haşmetli yüreğinde güller açıyor.

 

Çimenlere uzanıyorum.

 

Gül rengi bir mutluluk dillendiriyorum bu sefer ve hüzne inat ben sakil düşler değil akil yürekler diliyorum Yaratandan.

 

Göğün mürüvveti madem yağan karın asılı duvağındaki o minik buse aslında göğün katmanlarında bir gelin arabası peyda oluyor olur da düşerim peşine yeniden görmek adına mutlu bir yüzün saklandığı duvağın en yakın tanığı iken göğün saf niyazları.

 

Selamlarımın uğrak yeri neresi mi… işte kerametin öznesi ve benlik bir ses de değil zayıf ışığın titrek haznesi.

 

Varlık şaibeli filan da değil hani: altı üstü bir fani.

 

Notaların değil notların eşlik ettiği rahmet yine beyazın dokusunda bir rehavet ki sormayın gitsin.

 

Sahip çıktığım duyguları yok sayıyorum tıpkı yok sayıldığımın da kanıtı iken nirengi noktasında ben bir büyüteç tutarken mutluluğa.

 

Saflığın hezimete uğradığı bir yarım ada.

 

Büyüdüm madem kuramların yok sayıldığı bu eşsiz coğrafyada… tümden gelen hezimeti yok sayıp düşüyorum yollara.

 

Perde perde gözlerin temas’ı.

 

Nakşeden kinayelerden dersler çıkardığım insanlık adına.

 

Demli yarınlar da değil hani densiz gelecek bile ümit adına bir fırsat sunmasını dilediğim…

 

Dillendirdiğim ne ise en azından farklı olsun bu kez güne ve güne dair ne ise konuşlu ana vatanında sevginin.

 

Makamı olmayan şarkılardan fal değil hallerin sorulduğu bir nakarata düşüp de yolum ve düne biat kürediğim yollarda ben hala beyaza tutkulu…

 

Göğün tentesi çökmeden karın da hizaya getirdiği zeminde kaymadan ve kaydırak düşlerimde imla hatası olmadan…

 

Dillendiremiyorum bazen ne de olsa son söz Yaratanın varlığında kayıtlı ve hep de O’na ait tüm söylemler…

 

Sarnıcın kuytularında ve ben bir sarkaç kadar dakik ve umudu da yâd edip…

 

Dileniyorum kelimeleri ve dillendiriyorum kendimce mutluluğu belki de çok görülecek lakin hayatın alfabesinde azıcık da olsa hayallerin düş çukuruna saplandığım bir kayıt adına açtığım düzlemde ben sihirli değneğin dokunuşu ile son vermek adına tüm acılara insanlık adına.

 

 

 


( Kuş Sürüsü... başlıklı yazı GÜLÜMM tarafından 16.10.2018 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.