Sözcükler savunmasız

Tasasız olmakla eş değer lanetin uğrağı

Yönü olmayan bir gölge

Diri hayallerin tek tanığı

Yine Rabbin ulu varlığı.

Kement attığım ne kehanet ne yalan;

Zar tutan isyanların nöbetine

Daha çok var.

 

Bir deyişte kayıtlı

Aşkın nazarı itibara almadığı mı sanırsın

Zamanla buz tutan yüreğin hala

Saf tuttuğu o garip özlem.

 

İhtivasında ömrün,

Derme çatma hüzünlü binalar

En örgün ihtimamla peşkeş çekiyor

Umutları

Ömür denen gafın yasına.

Zamanı uyutuyoruz.

Uyduruyoruz hâkimiyeti

Dillendirdiğimiz insanlık kadar

Nizamı yoksun kaleler

Bir maharetmişçesine

Yüreğin efkârı.

 

 

 

 

 

Bitiminde şiirin, varlığa maya çalan bin bir duygu peyda oluyor. Rüyaların hâsıl olduğu o birliktelik yine şiirin tema’sına yakın bir ayraç göğün de kucak açtığı belki insanlığın çanak tuttuğu bir lanet.

 

İnceden inceye bir dokunuş aşk sonrası şemasız bir şehir belki kâfir gölgelerin yetimlerin hakkına göz diktiği.

 

Geniş ölçekli bir duygu şeması, mevsimsiz bir rüzgârdan yakıcı aşkın inkârı ve dünün özlemi.

 

Nidaların asılı kaldığı kazurat düşler… ahenkli yok oluşlar, zifiri karanlık ve muteber bir yalnızlık çökerken usul usul.

 

Dirliğin karşıtı ne ölüm ne yokluk sadece geçerli hiçbir nedeni olmayan itilmişlik duygusuna karışan aklın intiharı.

 

Beylik beyitler aksırıyor ve ölsün mü insanlık?

 

Şah damarından yakın tüm muhtevası inancın ve insansın yüreğin asasından yoksun kibirli zihniyetlerin dahi inkâr edemediği bir var oluş amacı yine telaşın örtündüğü, gizemin tetiklendiği.

 

Zarfların içi boş aslında mektuplardan yoksun edalarla yüklü evren tek güç gösterisi, dinginliğin dansa kaldırdığı özlem ve aşk karmaşası.

 

Bir beyit belki hayatına son veren: kalemin silik imzasından yoksun o geri dönüşüm kutusuna attığımız hatıralarımız…

 

Hücrelerimiz ölüyor.

 

Aslında hücre hapsindeyiz her birimiz.

 

Yürek kazan duygular kazan kaldırıyor tüm belirteçler imalı ve imansız.

 

Dikiş tutturamayan hangi varlıktan çıksak da yola… yolun nereye gittiğinden ziyade neyden muzdarip isek bir de aşkın doğasında tekerrür eden reddedilmişlik infilak ederken.

 

Müebbede çarptırılan yorgun ruhlar.

 

Ruhlardan kasıt varlığın ketum sessizliği ve göğün mimarı sadece yüce Yaratan.

 

Haşmetli yürekler, zamansız terk edişler.

 

Külyutmaz insan aslında uzak kılındığı kadar uzaklıkların tek mimarı.

 

Sevgiden yana coşkuyu yok sayan bir de nefreti değere bindiren.

 

Yaralarını tahliye ediyor zaman… açık ara farkla üstünlük, kaderin telaşlı kulvarında.

 

Rağbet ediyoruz asılı sancağına ölümün belki nefsimizi sunuyoruz belki nefsimize yine bir aldatmaca eşliğinde akabinde kurguladığımız hayalleri kundaklıyor hayaletler.

 

Şekli şemaili olmayan bir beyanat belki duvarların küstüğü belki duvarlara dönük yüzü küskünlüğümüzün.

 

Zabıtlar tutuluyor küçük ellerinde yüreğin.

 

Yürekler dokunuyor birbirine göğün metanetine yakışan bir huzura denk düşen gecenin sehven dokunulmazlığında, bayat aryalar pazarlayan insan bekçileri.

 

Çalandan yana dertli.

 

Çaldırandan yana sorun bitmiyor.

 

Rehaveti yüklenen bir deyiş sonlandırıyor umutları.

 

Tentesinde yorgunluğun ıslah olmamış hayaller surelere sığınıyor.

 

Lanetin doğurganlığında, şaibeli bir hayat yine şifresi çalıntı belki mizacı da hele ki farkındalık yüklenmiş bir rahmete binaen, insan olmaya layık insanlık bildirgesine geçiş yapan bir tapınakta aslında aklın mimarı sadece ve sadece evren iken hele ki sahibine yaklaştığımız her adım sayesinde içimizdeki suskunluğu ve sıkıntıyı söndürüp susturduğumuz ve de sesini kıstığımız isyanların dumura uğradığı.

 

Farklı temalar var farklı yangınları çağrıştıran ve yanılgılar var, küskün bedellerin bir çırpıda ödendiği.

 

Nedamet var.

 

Kirli yakasında şehrin istirahat eden yanılsamalar var bir zehrin enjekte edildiği masum bedenler ve çehresi yorgun düşler var yalın aksanların korunaklı zihinlerinde yalın ayak geçişler var: bir düşte bir kâbusa.

 

Varlık kadar tasalı hiçlik var.

 

Hiçlik kadar yokluğun nakkaşlığında ölüm var: azabın tetiğini çeken bir körüklü düş.

 

Bir bulutun ritmine tutsak cengâver gölgeler aslında aksıran deyişlerin düztaban varlığına kehanetler sunan.

 

Deyişleri sulandırırken yağmur.

 

Yağmuru sonlandırırken lanet.

 

Laneti giderirken ibadet.

 

Iskartaya çıkan zamanın aleyhinde bir teyakkuz ve göğün tentesinde kâbus biteviye kundaklanan ömrün lav ettiği tutsaklığa bile geçiş veren iblis.

 

Sonlanmadan önce solalım o zaman.

 

Solalım ki güneş yeniden kavursun evreni.

 

Evren ki cehaletin bekçisi bilinmeze de kılıf geçiren bir yüklemi ayrıştırırken öznesinden.

 

Tutanaklara geçsin şiirler ve şairler acısıyla ölsün ve nemalansın evren ki sonlansın kötülük.

 

İyi ki şiir var.

 

 


( İyi Ki Şiir Var... başlıklı yazı GÜLÜMM tarafından 12.10.2018 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.