“HAYAT NE TATLI”

Yazının başlığına bakıp da Memduh Şevket Esendal’ın öyküsü sanmayın. Öykücülüğümüzün temel taşlarından olan yazarımız, Hafız Nuri’nin bir gün içinde yaşadığı sıradan olayları çok güzel anlatır o öyküsünde. Hafız, mahallede şöyle bir dolaşır, birkaç kişiyle sohbet eder, eve döner. Esendal; insanın fazla beklenti içine girmeden mutlu olması gerektiğini anlatmaya çalışır. Onun öyküleri insanı meraklandıran olaylardan oluşmaz çoğu zaman. Günlük hayatın akışında olanları öykülerine konu eder.
Ben de dedim ki kendi kendime iki gün önce bir yolculukta yaşadıklarımı, yaşananları anlatayım. Birçok kentte, belki bütün büyük kentlerde altmış beş yaşın üstünde olanlara toplu taşımacılıkta kolaylıklar sağlandı. Ankara’da yaşayanlar, bu yaşı geçmişlerse belediye otobüslerinden, metrodan ücretsiz yararlanıyorlar.
Yolculuğum Ankara’da değil, Didim- Aydın arasında idi. İşin doğrusu tanıyanlar bilir, bedavacılığı pek sevmem. Aydın’da da uygulama şöyle: Altmış beş yaşını geçmişseniz bir yıl için on iki lira vererek kart alıyorsunuz, o kartla Aydın’ın içinde, ilçelerinde, kısacası ilin sınırları içinde istediğiniz yere sarı otobüslerle gidebiliyorsunuz.
“Bedavacılığı sevmem.” desem de bir kez olsun, verilen haktan yararlanıp “Bedava sirke baldan tatlıdır.” diyerek bu otobüslere binmek gafletinde bulunduk. Eşimin MR çektirmesi gerektiği için sabahın altı buçuğunda kalkan ilk otobüse yetişmek için yola düştük. Arabamı terminale bırakacak, otobüsün ilk kalkış yerinde yer sıkıntısı çekmeden otobüse binecektik.
Arabamı park ettim, otobüsün kalktığı yere yürüdük. O da ne? Otobüsün yanında kuyruk yapmış on beş kişi var.
Kalkmadan beş dakika önce şoför otobüsün kapısını açıyor. Otobüste oturulacak koltuk sayısı yirmi yediymiş, bu konuda uzmanlaşmış emekliler var. Neyse ki oturacak yer bulacağız. Bizim altmış beş üstü emeklilerin gözleri fıldır fıldır. Yanından ileriye doğru bir geçen olsa “Beyefendi sıra arkada, lütfen sıraya girin.” diyorlar hemen tartışmaya hazır vaziyette.
O kısa bekleme süresi içinde bile karşılıklı söyleşiler başlıyor:
-Yolculuk nereye?
-Aydın’a gidiyorum, siz nereye?
-Ben de Aydın’a, kontrollerim var.
-Didim’de nerede oturuyorsunuz?
-Hemen şurada, pazarın yanında.
-Aaa, buraya pek yakınmışsınız. Pazar dediniz de aklıma geldi. Ne o pazarın hali öyle? Domates on lira, beş liradan aşağı bir şey yok, ne olacak emeklinin durumu?
Otobüsün kapısı açıldı. Çoğu yaşlı, emekli yolcular ağır aksak ön kapıdan girip kartlarını okutuyorlar, unutup gidenleri de şoför uyarıyor:
-Hanım teyze kartını okut!
-Aman evladım akıl mı kaldı bizde? Hem okutmasam ne? Bedava değil mi zaten?
Diğer yolcular, şoför bu sözlere gülümserken otobüsün arka koltukları dolduğu için yana iliştirilmiş koltuklardan yer bulabildik.
Yola çıktığımızda sarı otobüs dolmuştu. Emeklilerin yanında paralı kartla binenler de vardı. İlk durağa vardığımızda babanın kucağında bebekle karı koca bindiler. Sağa sola baktılar hiç oralı olan yok. Emeklinin çoğu ayakta zor duruyor, yer verse iki saatlik yolu nasıl gidecek? Bebeği eşim kucağına aldı, Aydın’a kadar kucağında tuttu. Ayakta gitse bu kadar yorucu olmazdı sanıyorum.

Otobüs her durakta duruyor, binen yaşlı kadın veya erkek önce şöyle otobüse bir göz gezdiriyor. Oturacak yer yok. Çaresiz orta yerde ayakta beklerken gözü arka koltuklarda. Orada bir iki genç varsa “Acaba kalkar, yer verir mi?” bakışlarını onlara yöneltiyor. Bizler her ne kadar hemen “Bu gençlerde saygı kalmamış kardeşim!” diye söze başlasak da onların çoğu yine de yer veriyor.
Yolculukta otobüsün içi köy kahvesi gibi. Özellikle emekli, yaşlı kadınlar karşısında oturan hem cinsini tanımasa bile koyu bir sohbet başlıyor.
Ben, altmış yedi yaşında bir emekliyim; ama eli bastonlu, benden daha yaşlı biri binip yanıma dikilince yer vermek zorunda kaldım. Ayakta bir süre gidince sol bacak sızlamaya başladı.
Şoförün hali perişan. “Niye perişan olsun kardeşim, koltuğunda oturup gidiyor?” diyebilirsiniz. Yok öyle değil. Yaşlı kadın gelecek durakta inecek. Düğmeye basıyor, “DURACAK” ışığı yanıyor. Durağa gelindiğinde ortada kimse yok. Şoför bağırıyor:
“İnecek yok mu? Kim bastı butona?”
Bu arada arka koltukların birinde bir ses:
-Ben ineceğim evladım, lütfen biraz bekle.
Şoför oflayıp pufluyor, yine de sinirlendiğini belli etmeden:
-Hanım teyze, önceden hazırlansan, kapıya yanaşsan beklemeyiz.
- Olur mu evladım, ben ortada nasıl ayakta dururum?
Gidişte gördüklerimi anlatırsam bu yazı bitmez. Dönüşte Aydın’dan Söke’ye kadar ayakta geldim. Bu arada kent çıkışındaki bir durakta binen yaşlı kadın otobüse elindeki pazar çantasını zor taşıyarak bindi. Şöyle bir baktı. Arka koltuklarda oturan, uyuyan ya da uyuma numarası yapan gence dokunarak, “Kalk bakalım, teyzene yer ver, bak ayakta duramıyorum.” Delikanlı gülümseyip kafa salladı, kalktı.
Söke’den sonra arka koltuklardan birkaçı boşaldı, hemen oturdum. Baktım yanımda oturan o delikanlı. Birbirimize bakıp gülümsedik. O:
“Amca inan, o yaşlı kadına seve seve yer veririm; ama ben polisim, iki gündür nöbette hiç 
uyumadım, uyuya kalmışım. Bir de ‘Kalkar mısın?’ dese neyse ‘Kalk!” demesi zoruma gidiyor.” “Olsun delikanlı, yaşlı, emekli insanlar ayakta kalınca biraz sinirli oluyorlar.”
İşte böyle. Gittiğimiz Aydın Devlet Hastanesi “Ülkede sağlık sorunları halledildi.” diyenlere inat havasız, tıklım tıklım. Bırak oturmayı ayakta duracak yer yok. Orada şifa bulmak bir yana her yanınız ağrımaya başlıyor. Gerçi ülkede hangi hastaneye gitseniz tıklım tıklım. Bazen soruyor insan. “Bu insanların hepsi gerçekten hasta mı?”
Yaşlılara, emeklilere toplu taşımada kolaylık sağlamak çok güzel; ama otobüsün içine az koltuk yerleştirip ayakta çok kişi aldıktan sonra neye yarar?
Kısa adıyla ünlü yazarımız M.Ş.E.nin dediği gibi “Hayat ne tatlı!”. Olumsuzluklarıyla, gülünecek yanlarıyla nefes almak güzel. Biraz da olanları hoşgörüyle, iyimserlikle karşılamak gerekir. Bazen Polyanna olmakta fayda var.
Öyle sıradan bir günü anlatmaya çalıştım. Abartmadan olduğu gibi. Akıp giden zaman içinde yaşanılan her şey anlatmaya değer. Çok ilgi çekici, macera dolu, ilginç olaylar yaşarsam onu da anlatırım. Benimki bir emeklinin sıradan yaşadıkları.
Sağlıklı kalın.
..................................................
Numan Kurt
11 Ekim 2018

( Hayat Ne Tatlı başlıklı yazı Numan KURT tarafından 11.10.2018 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.