Yaşanmış Yalvaç Hikayeleri - 3

 

 

KAZAN DOĞURDU

 

     Rüştü’ye rastladım yolda. Selamlaştık. Yüzünde soluk bir tebessüm, gözlerinde hafif bir hinlik fark ettim. Söyleyecek bir şeyi var da, kararsızmış gibi, tereddütteymiş gibi, naz yapar gibi halleri birbirine karışmıştı. Söyle dedim doğrudan… Anlat hele. Yok bi şey der gibi omuz silkti. Daha ısrarcı olmamı ister bir hali vardı. Israr eder gibi yapmam yeterdi de ben daha bir meraklanmış gibi “Anlat Allah’ını seversen yaaa” deyiverdim.

—Yeşil Hoca’ya rastladım dedi. Kendi kendine konuşarak karşı kaldırıma kaçtı benden diye ekledi.

-Eeee dedim. Sen de geçseydin karşı kaldırıma…

-Geçtim tabi, geçmem mi len diye tamamladı sözünü ki keyfi yerine gelmişti. Ama arka sokaktan dolaşıp tam karşısına çıktım karşı kaldırımda, diyerek daha bir keyiflendi. Koluna girdim yavaşça, Çınaraltı’na doğru çevirdim yolumuzu. Bir hikâye vardı besbelli. Bu hikâyeler çaysız olmazdı. Hatta bir Yeşil Hoca hikâyesine kahve bile ısmarlanırdı. Ben dinlemeye ve bedeline çoktan razıydım. Kuytu bir köşeye oturduk. Ünlü vatan kurtarma muhabbetlerimiz gibi fısıltıyla söze devam ettik. Tekrar “eeee” dedim, çıktın karşısına……

—Çıktım ya len dedi. Şaşırdı beni görünce, atlattım sanmış garibim. Birden parladı, dedi.

—Kim parladı deyince bu defa Rüştü parladı. Kimden söz ediyoruz yahu. Yeşil Hoca parladı tabiî ki diye sert sert gürledi Rüştü.

—Ha dedim evet, Yeşil Hoca hep parlar zaten.

—Bu parlama her zamankilerden biri değildi. Baya bi öfkelenmişti. Patlayacak yer arıyormuş ta beni ardına düşürmek için karşı kaldırıma kaçar gibi yapmış. Ben de Arsen Lüpencilik oynarken avucuna düşmüş oldum. Başladı anlatmaya Yeşil Hoca diyerek Rüştü başladı anlatmaya…

—Galip Hocayı bilirsin, Yeşil Hocayla kedi köpek gibidirler. Lakin birbirlerini de pek severler. Özellikle Galip Hoca Yeşil Hocayı kızdırmaya bayılır. Ne kızdırması… Çıldırtmaya bayılır. Yine öyle olmuş galiba. Yeşil Hoca’nın anlattığı şu :

-         “Günlerden bir gün okuldan eve dönüyordum. Ensemden yaklaşan pıt pıt ayak seslerini duydum. Kim len bu ? Demeye kalmadan koluma birisi girdi. Dur gardeşim n’oluyo diyesiye baktım ki uyuz Galip. Bi yandan koluma giriyo, bi yandan da İngilizce bi şeyler söleyo… Sonra lafı düzeltti. Benim anlayacağım dilden bir Nasreddin Hoca fıkrası anlatmaya başladı. Hani şu ünlü KAZAN DOĞURDU fıkrası var ya, onu anlattı işte. Baya bi güldük. Çarşının girişinde herkes kendi yoluna, “Haydi iyi akşamlar” deyip ayrıldık.

-         – Eee ne var bunda dicektim.

-         Dur sözümü kesme diye diklendi dedi Yeşil Hoca ve devam etti… Günler sonra ara sokaktaki kahve var ya, orada çay içiyorum yalnız başıma. Birden masamda bitiverdi. Buyur Galip Hoca dedim. Demez olaydım. Oturdu bi sandalyeye. Yine Nasrettin Hoca fıkrası anlatmaya başladı. Yine Kazan Doğurdu’yu anlatıyor. Olsun bakalım dedim. Yaşlanıyoruz tabii. Unutkanlık normal yani. Fıkra anlatacak ta, sırasını şaşırdı diye aldırış etmedim. Küçük bir fıkrayı anlatana kadar üç tane çay söyledi kendine. Afiyet olsun, helal olsun da fıkrayı bitirince son yudumu da çekip “Hadi eyvallah” demesin mi?. İyi bakalım dedim kendi kendime, belki bi işi filan vardır, aklına bir anda gelmiştir dedim içimden. Yine geçmiş gün on gün mü, on beş gün mü sonra eczanede rastleştik. İlacını aldı, kenarda beklemeye başladı. Ben de ilaçlarımı aldım, çıkıp eve gitcem. Canım sıkkın, başım ağrıyo… Kimseyi görcek gözüm yok. Yine koluma girdi. Nasreddin Hoca bir gün komşusundan kazan istemiş……..  diye fıkraya başladı. Tamam, Galip Hoca tamam diye lafı ağzından alıp fıkrayı kendim anlatmaya başladım. Bi yandan da baş ağrısıyla sesimi yükseltmiştim ki, gören kavga var sanır. Hadi eyvallah deyip yine bırakıp gitti. Kızdığıma mı yanayım küsüp gittiğine mi üzüleyim şaşırdım valla. Yine bir gün komşunun oğlu evlenecek, düğün yemeğindeyiz. Solumdaki diğer komşuyla muhabbeti tutturmuşuz, sitenin duvarının tamirini konuşuyoruz. Sağıma bi döndüm. Hay Allah belanı vermesin len… Yine mi sen? Demedim tabi. Dur Yeşil Hoca, sabır dedim kendi kendime. Canım Tas Kebabını,Güzelim İrmik Helvasını boğazına dizme, düğün ziyafetini kendine zehir etme diye kendimi zor tuttum. Yemek bitti, sofra duası yapıldı, kalkıp gitcez. Hemen takıldı koluma. “Nasrettin Hoca bir gün koşusundan kazan istemiş diye başladı anlatmaya.

Ya sabır, ya sabır da kaç sabır kardeşim. Bu durum 4-5 aydır böyle. 37 kere anlattı Nasreddin Hocayı. Nerde rastlasak, nerde karşılaşsak vaziyet bu. Hatta kardeşim ne rastlaması yahu, adam ensemde. Adım adım takip ediyo beni. Bi fırsatını bulsam kardeşim sen ne yapmak istiyon. Derdin ne, sen benden ne istiyon. Ne yapayım ben senin Nasreddin Hocanı? Kazanını başına çal emi dicem, ama anlatıp kayboluyo… Bana fırsat vermiyor.

     Önceki gün biliyorsun Cumhuriyet bayramıydı. Tören ha başladı, ha başlayacak. Protokol gelmiş, Kaymakam Bey yerine gurulmuş Belediye Başkanıyla fısıldaşıyor. Karşı yanda ahali, kürsünün karşısında öğrenciler… Ortam ana baba günü. Elime mikrafonu aldım, açış yapıcam, şöyle bir başımı kaldırdım ki karşımda uyuz Galip. Mikrofonu hışımla kafasına fırlattım. Allah ne verdiyse tekme tokat giriştim. Bağırış çığırış, küfürler gırla gidiyor. Beni zorla tuttular tabii. O başını eğmiş sünepe sünepe uzaklaşıyor. Ben hala bağırıyorum. Sinir krizi geçiriyormuşum. Hastaneye kaldırmışlar hemen. 24 saat müşahede altında tutmuşlar, yedi tane iğne, üç torba serum yemişim. Şimdi iyiyim. Seni görünce Rüştü halden anlar, birazcık konuşup ta ferahlıyayım dedim.” Diye sözünü bitirince söyleyecek söz bulamadım. Sana rastlayınca da senden sır çıkmaz diye seninle paylaştım. Zaten kimseye söylemem diye Yeşil Hocaya da söz vermiştim. Kimse duymasın ha dedi Rüştü. Kimseye söylemem len dedim ben de. Bunca hikâyeyi de benden duymuş değilsiniz değil mi? Ama ben şu” başını eğmiş, sünepe sünepe gidiyor….” Lafına takıldım valla. Bu galip Hoca yeni bir oyun peşinde zannımca. Hayırlısı…

 

Mahmut TOPBAŞLI

 

 

( Kazan Doğurdu başlıklı yazı GÜNBEYLİ tarafından 8.10.2018 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.