Makale / Eleştri Makaleleri

Eklenme Tarihi : 6.10.2018
Okunma Sayısı : 1719
Yorum Sayısı : 6


Ülkemizde  artık  sosyal  medyayı  daha  da  bilindik  adıyla  face  booku kullanmayan  neredeyse  kalmadı  gibi. Peki bu  face  bookta  en  çok    hangi  cümleyi  yazdığımıza  hiç  dikkat  ettiniz mi?  Evet  her  gün mutlaka  en  az  bir  kere  yazdığımız  bir  cümle...Ben  dikkat  ettim  her gün  mutlaka  en  az  bir  kere  ''Allah  rahmet  eylesin,  başınız  sağ  olsun''  yazıyorum.  Benim  her  ''Allah  Rahmet  eylesin.  Başınız  sağ  olsun ''  yazdığım  kişiye  başka  arkadaşlarım  da  ''Allah  rahmet  eylesin.  Başınız  sağ  olsun. ''  yazdığına  göre  demek  oluyor  ki  başkaları  için  de  sosyal  medyada  en  çok  yazılan  mesaj  bu.

Bu  iyi  midir  kötü  mü?

İlk anda ''İnsanlara  bir  gün  kendisinin  de öleceğini  sık  sık  hatırlatması  bakımından  iyi  olabilir. ''  diye  düşünüyorum. Gerçekten  de  bizler  her gün  birilerinin  öldüğünü  gördüğümüz veya  duyduğumuz  halde, pek  çoğumuz  '' Küllü nefsin  zaikatül  mevt'' (  Bütün  nefsler  ölümü  tadıcıdır)  ayetinden  haberdar  olduğumuz  halde ölüm  sanki  bize  hiç  uğramayacakmış  gibi  yaşıyoruz.  Bizim  de  bir  gün  mutlaka  öleceğimizi   her gün  hatırlatması  bakımından  iyi  olabilir,  kendimize  az  çeki  düzen  verebiliriz. Ancak  tam  tersi  oluyor.  Zira  zamanla  artık  mekanikleşiyoruz.

Evet  zamanla mekanikleşiyoruz. Daha  da  açık  ifade  etmek  gerekirse  ruhsuzlaşıyoruz.

İşte  bu  ruhsuzlaşmayı biraz açayım:  

Babamın o son  demlerini  yaşadığı  günlerde  hastanede  bir  gece  yoğun  bakıma  kaldırdılar. İki  saat  sonra  servis hemşiresi  adımı  söyleyerek  ''  Koridora  çıkınız  lütfen ''  diye  anons  yaptı.  Koridora  çıktığım anda  da  ''  Babanız  öldü,  başınız  sağolsun''  u  patlattı. Ne  öyle  yanına  çağırmak  var,  ne  ''  buyurun  oturun  size  üzücü  bir  haber  vereceğim ''  diye  ön  hazırlık  var  ne  de zahmet  edip  yanıma  kadar  gelerek  teselli  edici  bir  iki  kelime  sarfetmek  var. Donuk,  ruhsuz,  bir  insanın  mı  yoksa  bir robotun  ağzından  mı  çıktığı belli  olmayan  bir  cümle:'' Babanız  öldü.'' 

Bana  oldukça  garip  gelmişti  önceleri.  Şimdi  face  booktaki  halimize  bakınca  o  hemşireye  hak  veriyorum.  Her gün  mutlaka  bir  cenazenin  kaldırıldığı  bir  hastanede  insan  doğal  olarak  mekanikleşiyor,  ruhsuzlaşıyor  demek  ki  ölüm  karşısında. Bizler  de  her gün '' Allah  rahmet  eylesin,  başınız  sağ olun ''  yaza  yaza  artık  zamanla  robotlaşıyoruz  demek  ki. 

Dahası  da  var:  

İnsan  zamanla  o  kadar  ruhsuzlaşıyor  ki  artık  '' Allah  rahmet  eylesin,  başınız  sağ  olsun ''  yazmak  bile  uzun,  yorucu,  zahmetli  bir  işi  haline  geliyor.  Yazmak yerine  bir  ağlama  ikonu  yapıştırdı mı  işlem  tamam. Dostunun,  arkadaşının  acısına  ortak  olmuş  oluyor.  Ve  üzücü  olan  nedir  biliyor  musunuz?  Artık  şehit  haberlerine  bile  ''  Allah  rahmet  eylesin.  Vatanımızın  milletimizin  başı  sağolsun''  yazmak  sıkıyor  bizleri.  

Daha  dün  dokuz    evladımızı  şehit  verdik  hain  bir  pusuya.  Elbette  ciğerlerimiz  kanadı,  kalbimiz  kan  ağladı.  Lakin  o  şehitlere  taziye  sunarken  bile  bazı  arkadaşlarımızın  sadece  bir  ağlama  ikonu  paylaştıklarını  görmek  bu konunun  nasıl  vahim  bir  hale  geldiğini  anlatmaya  yeter  sanırım. Şehit haberlerine  bile ağlama  ikonu koyup taziye  görevimizi tamamlamış  oluyoruz.  

Evet  buldum...Aradığım  kelime  buydu  işte : Görev.

Artık gerçek  manada  bir  şeyler  hissettiğimiz için  değil,yerine  getirmek  zorunda  olduğumuz  bir  görev  olduğu  için  başsağlığı  mesajı  yazıyoruz  ya  da  onu bile  yapmayıp  bir  ağlama  ikonu  ile  olayı  kapatıyoruz.

Peki  bütün  bu  yazdıklarımdan  daha  da  kötüsü  nedir?

Yok  yok  ''  Daha  da  kötüsü  ne  olabilir  ki?''  diye  sormayın.

Daha  da  kötüsü  cenazenin  dahi  reklam  aracı  olarak  kullanılması...

Evet,  bizler  nasıl  ki  bir  cenaze  haberi  karşısında  şartlı rafleksle  bir  şeyler  öğretilmiş  Pavlov'un  köpeği  gibi  davranıyorsak  -şehit  cenazeleri  hariç-  cenaze  sahiplerinin  de  büyük  oranda  aslında  bizden  pek  farkları yok. 

Bunu  açmam  lazım.  Zira  oldukça  irrite  edici  bir  laf  söyledim.

Mesela bizim  edebiyat camiasından(  Artık  ona  ne  kadar  edebiyat  camiası denir biz  ne  kadar  gerçek  manada bir  edebiyat camiasının  içindeyiz,  bizleri  edebiyatçı  olarak  kim  sallıyor  orası  tartışılır  elbette  ama böyle  herkesin  şair  ve  yazar  olduğu  bir  camiamız  vardır  bizim. ) tanıdığım  pek  çok  bay  ve bayan  arkadaşım  vardır.  Gerek  baylar,  gerekse bayanlar  bir  tek   edebiyat  etkinliğine  karısı  ya  da  kocasıyla  gelmez (  Bir  iki  istisna  dışında ) 

Kendisi  şehir  şehir,  etkinlik  etkinlik  dolaşıp  duran,  her  etkinlikte  yüzlerce fotoğraf  paylaşan  bir  kadın  ya  da  erkek  arkadaşımızın  kendi eşiyle  bir  kare  fotoğrafına  rastlamazsınız  hiç  bir  yerde.  Hatta  pek  çoğunun  evli  mi  bekar  mı  olduğunu  da bilmezsiniz. 

Mesela  bu  arkadaşlardan  iki  ayrı  bayana ( ki  evli  olduklarını nice sonra  öğrendim. )  ''  Kocalarınız  böyle  şehir  şehir,  otel  otel  dolaşmanıza  bir  şey  demiyor  mu?''  diye  sorduğumda  ''Amaaan  be  hocam !  Kim  takar  kocayı ''  diye  cevap  vermişlerdi.  Sonra  ne  oldu  biliyor  musunuz?

İşte bu  bayanların  her  ikisinin  de  kocaları  öldü.   Kocalar  ölür ölmez  bunlar  face  bookta  öylesine  bir  matem  ilan  ettiler  ki sanırsınız  hatunlar  üzüntülerinden,  acılarından  ''Sensiz  bu  hayat  yaşanmıyor  kocacığım''  diyerek  kendilerini  Boğaz  Köprüsünden  atıp  intihar  edecekler. ''  O  Allah'ın  öküzüne  mi  soracağım?''  bir  anda  baktım'' Evimin  direği,  sırtımı  yasladığım  sağlam  kaya,  çocuklarımın  babası,  biricik  sevgili  eşim.  Kokun  hâla birlikte  baş  koyduğumuz yastığımızda ''  oldu. 

Aynı  şey  tabii  ki  erkekler  için  de  geçerli.  

Adam    evli  barklı. Bir  tek  etkinliğe   eşini  getirmemiş.  Başka  kadınlarla  yüzlerce  fotoğrafını  paylaşmış,  eşiyle  tek  kare  resmi  yok. Etkinliklerde  gördüğü  her  kadına  asılır  lakin  bir gün  emr-i  hak  vaki  olup  eşi  ölür, başlar bizimki artık merhumenin  arkasından:  '' Yuvamın  yapıcısı,  çocuklarımın  annesi,  biricik  sevgili  eşim  öldü.  Lütfen  ruhuna  bir  Fatiha...  Yok  yok  Fatiha  yetmez,Yasin,  Amme,  Tebareke hepsini  okuyun,  hatta  mümkünse  hatim  indirin ''  anonsları... Oysa  zavallı  eşi  kocasının  taktığı  boynuzlar  sebebiyle  tabuta  zor  sığmıştır. Tabuta  zor  sığan zavallı  kör, öldükten  sonra  badem  gözlü  oluvermiştir  birden. 

Hep  mekanikleşmenin  sonucu  bunlar.  Ruhsuzlaşmanın...  ''  Birileri  benden  bahsetsin,  benimle  ilgilensin,  bana  mesaj  yazsın,  günün  konusu  ben olayım ''  derdi... Bu  dert  aslında öylesine bir  derttir  ki  bu  derde  duçar  olmuş  bazı  vatandaşlar  '' isterseniz hakaret  edin.  Yeter  ki  benden  bahsedin ''  anlayışına  bile  sahiptirler. 

Mesela  bir  başka  örnek  vereyim:  

İstanbul'da  yaşayan  ve  pek  çoğumuzun  tanıdığı  bir  şair  arkadaşımız  vardı: Hasan  Yılmaz.  Kanser  illetinden  oldukça  uzun süre  çektikten  sonra  rahmetli  oldu.  İstanbul'da  yaşayan yüzlerce  sözüm  ona  şair  ve  yazardık. Cenazesine  kaç  kişi  gitti  peki  bu  camiadan?  Sadece  üç  ya  da  dört. Peki  face bookta  evlatlarına  baş sağlığı  mesajı  yazan? Hepimiz...Ağlama  ikonu  paylaşan?  Yaklaşık  olarak  hepimiz  yine.   Şimdi  soruyorum ( başta  kendime  soruyorum ) Arkadaşımızın  en  azından  çocuklarının  ellerini tutup  gözlerinin  içine  bakarak  ''  Allah  rahmet  eylesin,  başınız  sağ  olsun ''  demekle  face  booktan  yazmak  ya  da  sadece  ağlama  ikonu  paylaşmak  aynı  şey  mi? 

Velhasılı kelam  samimi  bir  '' Allah  rahmet  eylesin, başınız sağ olsun dileği  de Hakkın rahmetine kavuştu  '' ALLAH  RAHMET  EYLESİN,BAŞIMIZ  SAĞ  OLSUN.''

( Allah Rahmet Eylesin, Başımız Sağ Olsun. başlıklı yazı Sami Biber tarafından 6.10.2018 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.