Klişeleşmiş bir deyim vardır: Çocukluğuna inmek lazım! Boşuna türememiştir bu deyim zira insan kişiliğinin temeli çocukluk dönemidir. Ağırlıkla sıfır-altı yaş arası. Çocuk bu dönemde anne babasının kendisiyle ve birbirleriyle ilişkilerini gözlemleyerek, onların alışkanlıklarının, bakış açılarının, düşünme biçimlerinin, yaşananlara verdikleri düşünsel, duygusal ve davranışsal tepkilerin bir portresini çizer ve bilinçaltına doğru-yanlış, iyi-kötü, güzel-çirkin ayrımı yapmaksızın kaydeder. 

Bilinçaltı kişilik verilerinin depolanma merkezidir ve durmaksızın hep aktiftir. Uyurken bile çalışır, verilere dair ipuçlarını dışa vurur. Anne babadan gelip çocuğa geçen alışkanlıklar ve tepki verme biçimleri zamanla tekrarlana tekrarlana, çocuğun bilinçaltında inanç kalıplarına dönüşür ve kendi kendini doğrular. Artık bu veriler yanlış da olsa doğrudur çocuk için. Hayatın ilerleyen safhalarında kullanılmak üzere burada muhafaza edilir.

Çocuk anne babanın aynasıdır. Kendinizi bedeni, ruhi ve akli manada nasıl şekillendirmişseniz çocuğunuzda onu görürsünüz. Siz alıngan, öfkeli, gergin, huzursuz, tutarsız, duygularını dengelemekten aciz bir yapıya sahipseniz -eğer sizden bir başkası ile daha fazla zaman geçirmemişse- çocuğunuz da sizin gibi olacaktır. Düşüncelerini, duygularını, konuştuklarını ve davranışlarını kontrol edemeyecek, belki bir ömür bunu fark edemeden, topluma ve çevresine uyum sağlayamadan yaşamak zorunda kalacaktır. Muhtemelen siz de bir ömür; oğlum/kızım huysuz, geçimsiz, sorumsuz, öfkeli diye şikayet etmek durumunda kalacaksınız.

Anne babanın kendi kişilikleri kadar birbirleri ve çocukları ile olan ilişkileri de çocuğun kişiliğinin oluşum sürecinde belirleyici bir unsurdur. Geçimsiz, sürekli, tartışılan, kavga edilen, şiddetin var olduğu, karşılıklı güvenin olmadığı yahut kısmi olduğu aile ortamında yetişen çocuklar huzursuz bir kişilik yapısına sahip olurlar. Sosyal ortamlara uyum sağlayamaz; işyerlerinde ve arkadaşları arasında pasif, sevimsiz gibi etiketler yemek durumunda kalırlar. Hatta şunu iddia edebilirim ki evlendiklerinde, aynı huzursuz aile ortamını tesis etme eğilimi içine girerler. 

En can alıcı hususlardan birisi ise anne babanın çocuğa yaklaşımı ve onunla olan ilişkisidir. Çocuğunu ciddiye alıp dinlemeyen, onunla konuşmayan, zaman geçirmeyen, paylaşımda bulunmayan, "hatta çocuğuna çocuk muamelesi yapan" ebeveynleri zor bir yaşlılık beklediğini söyleyebilirim. Zira çocuğa sen çocukluğunda çocuk muamelesi yapar, onu adam olacak şekilde yetiştirmezsen; o da sen yaşlandığında seni adam yerine koymayacaktır. 

Çocuk fıtratı gereği hep büyümek, büyük adam olmak ister. Bu isteğin mutlaka küçük yaşlarda doyurulması lazım. Aksi taktirde çocuk hep çocuk kalır. Pozitif cümlelerle, seviyesine inilerek yapılan konuşmalar bu konuda fayda sağlar. Ona yaşına göre sorumluluklar vermek, yapmak istediği şeylerde aşırıya kaçmayacak şekilde desteklemek, onunla günlük hayatı paylaşmak, basit şeyler de olsa başarılarını takdir etmek büyük önem arz eder. Zira engellenen, takdir edilmeyen, kişiliği eleştirilen, aşırı korunan, fiziksel/duygusal şiddet uygulanan çocuk agresifleşir, pısırıklaşır, kendini ifade edemez hale gelir. Hep başkalarının maddi, manevi desteğine muhtaç yaşar. Dahası yaşı ilerlese bile büyüyemez, çocuk kalır. Ve acı tarafı iş hayatında, sosyal hayatta kimsenin çocuk kalmış bir adama tahammülü yoktur.

Ayakta kalanlar zamana ve değişime uyum sağlayanlardır. Çocuğunuzu tek başına ayakta kalacak şekilde yetiştiriniz. Unutmayın, onu bir ömür koruyup kollayamayacaksınız.
( Çocuk Yetiştirmek Üzerine başlıklı yazı Silüet tarafından 2.10.2018 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.