''DAM ÜSTÜNDE  SAKSAĞAN  VUR  BELİNE  KAZMAYI''  DEYİMİ  NASIL  DOĞDU?


Padişah  II. Abdülhamit  genel  olarak  sakin  tabiatlı bir  insan  olmasına  karşılık  o gün  oldukça  asabiydi. Çenesini  kaplayan  simsiyah  sakallarını  bir  müddet  çekiştirdikten  sonra  öfkeyle  konuştu:

-Boşuna  dememişler  '' Kim  ki  bodur, Allah'ın  belası  odur ''

Sır  katibi  ve  baş  mabeynci  Tahsin  Paşa  merakla  sordu:

-Afedersiniz  Hünkarım.  Kimden  bahsediyorsunuz?

II.  Abdülhamit  cevapladı:

-Kimden  olacak  Paşa !  İngiltere  Kraliçesi  olacak  Victoria  denen  mendeburdan  bahsediyorum.  Bir  karış  boyuyla  dünyayı  parmağında  oynatıyor. Biz  halife-i rûy-i zemin  olarak  Hindistan  Müslümanlarını  sancağımız  altında  toplamaya  uğraşırken  karı  kendisini  Hindistan  İmparatoriçesi  ilan  etti. 

Gerçekten  de  İngiltere  Kraliçesi  Victoria  sadece  ve  sadece  1.52  boyunda  bir  hatun  olup  padişahın  dediği  gibi  tam  bir  Allah'ın  belasıydı.

Tahsin  Paşa  ateşe  benzinle  gider  gibi  cevap  verdi  padişaha:

-Hünkarım,  Bu  Osmanlı  zaten  ne  çektiyse  hep  bu  kadın  hükümdarlardan  çekti. Yüzyıllarca  dize  getirilemeyen  Devlet-i  Âliye'yi  bir   avrat  olan  Rus  çariçesi  II.  Katherina dize  getirmemiş  miydi?  Dedelerinizden Mustafa-i Salis ( III. Mustafa ) 180.000  Kişilik  ordumuzun  30.000  kişilik  Rus  ordusu  önünde  perişan  olması  sebebiyle  kahrından şak diye ölmemiş  miydi?  Zât-ı  şahanenizin  adını  taşıyan  cennetmekan  Sultan  Abdülhamit, tarihimizin  en  kötü  antlaşmasını  bu  karıyla  imzalamak  zorunda  kalmamış  mıydı?  Çariçe  Katherina  nasıl  ki   Abdulhamid-i  Evvel'in ( I.  Abdülhamit )  başına  bela  idiyse  korkarım  Kraliçe  Victoria  da   Abdulhamid-i  Sâni'nin( II. Abdülhamit ) başına  bela  olacak. 

Padişah  II.  Abdülhamit  sitemkar  bir  ifadeyle  payladı Tahsin  Paşayı:

- Yahu  Paşa  iyi  adamsın  hoş  adamsın  da  hem  patavatsız  hem  de  şom  ağızlısın. 

Tahsin  Paşa  hiiiç  tınmadı.

-Yalan  mı  padişahım? İki  karı, resmen   Devlet-i Âliyenin  ağzına..

Padişah  sözünü  tamamlatmadı.

-Höööössst.  Destur  de..

Tahsin Paşa irkildi.  Bu  padişah  kısmının  ne  yapacağı  belli  olmazdı. Düşünün  ki  bu  padişah,  yani  II.  Abdülhamit  bir  af  çıkaracağı  zaman  hapishanelerdeki  tüm  mahkumların  fotoğraflarını  önüne  koyuyor  daha  sonra  ''  Bunun suratından  mel'anet  akıyor, içeride  kalmaya  devam etsin.  Bak  şu  bayağı  nur  yüzlü  biri,  bunu  affedelim'' diyordu.  Öylesine  acayip bir  adamdı.  Taif  zindanlarına  sürülmek  hiç  de  hoş  bir  şey  olmasa  gerekti lakin  can  çıkar  huy  çıkmaz  ya,  işte  o  hesap  yine  duramadı.

-Hünkarım.  Katherina  geberdi  gitti.  Peki  Bu  Victoria'yı  ne yapacağız? Casuslarımız  vasıtasıyla  yemeğine  müshil  katsak  nasıl olur?

II.  Abdülhamit  başladı  gülmeye.

-Allah  iyiliğini  versin  paşa. Karının  yemeğine  kadar  ulaşabildikten  sonra  ne  diye müshil  katıyoruz  ki?  Kat  zehiri  gebersin  gitsin.

Tahsin  Paşa  yeni  bir  fikir  üretmek  için  kara  kara  düşünürken  II. Abdülhamit  hemen  emri  patlattı:  

-Bana  acele  Yıldız  Hafiye  Teşkilatından Ahmet  Tosun Paşa'yı çağır.  Tez  huzuruma  gelsin. 

Tosun Paşa adını  duyan  Tahsin  Paşa  sevinçle  havaya  zıpladı.

-Ha  ha  haa.  Onun  adı  Tosun,  Victoria'ya  kosun.  Bu  işi  yapsa  yapsa  Tosun  Paşa  yapar. 

Padişah  ''  Ne  yapacağım  ben  bu  zıpır  herifle?  Gözünün  kılları  ağardı,  hâla  padişah  huzurunda  nasıl  konuşması  gerektiğini  öğrenemedi.  Ama  yine  de  seviyorum  onu ''  diye  düşünürken Tahsin  Paşa  çoktan  huzurundan  çıkmış  ve Ahmet Tosun Paşa'yı  bir  kaç  dakika  sonra  padişahın  huzuruna  çıkartmıştı.

Tosun  Paşa Yıldız  Hafiye  Teşkilatında  '' Zırdeli Tosun Paşa ''  olarak  da bilinirdi.  Çünkü  onun  yaptıkları  akıllı  bir  insanın  yapabileceği  şeyler  değildi. Ayrıca  Padişaha  son derece  bağlıydı.  

II.  Abdülhamit,  Bülent  İnal'a  tıpatıp  benzeyen  bir  ses  tonuyla  tane  tane  konuşmaya  başladı:

-Bak  evladım.  Senden çok  önemli  bir  hizmet  bekliyorum.  O  İngiltere  Kraliçesi  var  ya?

Tahsin  Paşa  atıldı:

-Mına  godumun  karısı. 

Padişah  ''  Hasbinallah  veni'mel  vekil ''  dedikten  sonra  parladı:

-Paşa !  Sen  çık.  Biz  evladımla  baş  başa  konuşacağız.

Tahsin  Paşa  ''  İyi  valla,  olayın  en  heyecanlı  yerinde  Tahsin  Paşa  sen  çık... İyi  madem,  bundan  sonra  birini  çağırman  icap  ederse  ''  Tahsin  Paşa  bana  falancayı  çağır''  deme. ''  diye  söylenerek  dışarı  çıktı.  

O  çıkar  çıkmaz  padişah, Tosun  Paşa'ya  planını  anlatmaya  başladı:

-Bak  evladım. Senin  görevin  öncelikle  bir  yolunu  bulup  İngiliz  sarayına  girmek.  Daha sonra  da  bir yolunu bulup  Kraliçe  Victoria'nın  kocası  Albert'i  öldürmek.  Ancak  bu  işi  ben  sana  bildirdiğim  anda  ve  benim  belirttiğim  şekilde  yapacaksın.

Tosun  Paşa merakla  sordu?

-Padişahım !  İngiltere  sarayına  girmek,  kraliçenin  kocasını  öldürmek  kolay  da  niçin  Kraliçeyi  değil  de  kocasını  öldürüyoruz?  Hem  bu işi  ne  zaman  yapacağımı  bana  nasıl  bildireceksiniz?

II. Abdülhamit  bir  baba şefkatiyle  Tosun  Paşa'nın  omuzlarına  koydu ellerini.

- Kraliçeyi  değil  kocasını  öldüreceğiz.  Çünkü  korkmuş  bir  kraliçe  ölü  bir  kraliçeden  daha  fazla  işimize  yarar.  Bu  olayı  ne  zaman  yapacağına  gelince:  Ben  sana  özel  telgraf  hattımdan  '' DAM  ÜSTÜNDE  SAKSAĞAN  VUR  BELİNE  KAZMAYI ''  diye  bir  mesaj  gönderdiğim  anda  bu  suikastı  gerçekleştireceksin.

Padişah  huzurunda  geğirmek,  esnemek,  gülmek  gibi  davranışlar  oldukça  ayıp  olmakla  beraber Tosun  Paşa  dayanamadı  güldü.

-Padişahım  emir  ferman  baş  üstüne  ama  bu  mesajı  anlamadım.  Dam  ne?  Saksağan  kim?  Kazma  ne  alaka?

Padişah  II.  Abdülhamit  tek  tek  açıkladı :

- Dam=Madam= Yani  Kraliçe  Victoria
Saksağan =  Sürekli  frak  giydiği  için  aynen  saksağan  kuşuna  benzeyen  kocası  Albert
Kazma=  Hançer.

''Şimdi  hepsini  toparlayalım.  Sen  ne  yapacaksın?   Saksağan madamın  üstüne  çıktığında  tam  sırtına  hançeri  geçireceksin.  Yani  Kraliçe,  kocasıyla  cim'a  eylerken, herif  karının  üstündeyken  onu  geberteceksin  ki  Kraliçe   Devlet-i  Âliye'nin elinin  kolunun  nerelere  kadar  uzandığını  görsün. Hem tam  ''İnlet  beni  Albert  ''  dediği  anda  Albert'i  inim  inim  inletirsen  Victoria'nın  korkusu  daha  fazla  olur,  bir  daha  da  Hindistan'a  burnunu  sokmaz.''

Tosun  Paşa  olayı  anlamıştı.  ''  Emir  ferman  şevketlu  hünkarımındır. Albert geliyor  muydu,  gidiyor muydu  farkına  varmadan geberecek. Hiç  merak  etmeyin. ''  Diyerek  padişahın  işaretiyle  huzurdan  çıktı.

Dışarıda  Tahsin  Paşa  merakla  onun  çıkmasını  bekliyordu.  Çıkar  çıkmaz  sordu:

-Hünkarım  sana  ne  dedi?  

Tosun  Paşa gülümseyerek cevap  verdi:  ''Dam  üstünde  saksağan vur  beline  kazmayı''  dedi. 

Tosun  paşa başka  bir  şey  demeden  yoluna  devam  edince  Tahsin  Paşa kendi  kendine  söylenmeye  başladı. ''  Namussuz  karı hünkarımıza  da  kafayı  yedirtti.   ''  Dam  üstünde  saksağan,  vur  beline  kazmayı ''  da  ne  ulan? Vah  zavallı  hünkarım  vah.  Abisi  Murat  gibi  bu  da  tırlattı sonunda '' diye  dövünmeye  başladı. 

*****

Aradan  aylar  geçti. Kraliçe  Victoria,  Osmanlı  Padişahı  II.  Abdülhamit'in  Hindistan Müslümanlarını  İngiltere  aleyhine  kışkırttığını   görünce  onlar  üzerindeki  baskılarını  arttırdı.  Victoria  baskıları  arttırınca  da  padişah, Tosun  Paşa'ya  beklediği telgrafı  gönderdi :  Dam  üstünde  saksağan  vur  beline  kazmayı ''  

Yıldız  Hafiye  teşkilatı  oldukça  sağlam  bir  casusluk  örgütü  olmakla  birlikte  İngilizlerin ''intelligence service''i  de  dünya  çapında  müthiş  bir  casusluk,  haber alma  ve  propaganda  örgütüydü.  Padişahın  mesajı  maalesef  Tosun  Paşa'ya ulaşmadan  ele  geçirmişlerdi.  Ele  geçirmesine  geçirmişlerdi  ama  bu  mesajın  anlamını  bir  türlü  çözemiyorlardı.  Ne  demekti  ''Dam  üstünde  saksağan,  vur  beline  kazmayı?''

Mesaj  elden ele  Kraliçe  Victoria'ya  kadar  ulaştırıldı.  Kraliçe  günlerce  hem  kendisi,  hem  danışmanları,  hem  kripto  ve  şifre  uzmanlarıyla  bu  mesajın  anlamını  çözmeye  çalıştı  fakat  çözemedi doğal  olarak. 

Sonunda  Victoria,  Padişah  II.  Abdülhamit'e  bir  mektup  yazdı  ve  casusları  için  gönderdiği  özel  mesajı  ele  geçirdiğini,  ancak  bu  mesajla  ne  demek  istediğini  anlamadığını  belirttikten  sonra  '' Mesajın  casuslarına  ulaşamadığına  göre  lütfen  bu  mesajın  ne  anlama  geldiğini  bize  bildirir  misin?'  diye  sordu. 

Padişah II. Abdülhamit  ''  Battı balık  yan  gider  ''  dedi  Kraliçenin  mektubunu  alınca  ve  kısaca  yazdı  cevabını:

''  Majesteleri  kraliçe  Hazretleri.  

O  mesaj tabiyetiniz  altında  yaşayan  Müslümanlara  bir  uyarıdır.  Kısaca  onlara  diyorum  ki:  ''  Kimin  ki  g.tü  yere  yakın,  kendini  ondan  sakın ''

Kraliçe,  padişahın  mektubunu alınca  küplere  bindi.  ''  Ne alaka?  Saksağanla,  damla,  kazmayla  benim  g.tümün  yere  yakın  olmasının  ilgisi ne?''  dedi. 

Rivayet  olunur  ki  işte  o gün  bu  gündür  bazı konulara  konuyla  hiç  alakası  olmayan  yorumlar  yapanlar  için, abuk sabuk  konuşan  ve  yazanlar için  kullanırmış  bu  ''  Dam üstünde  saksağan,  vur  beline kazmayı ''  deyimi.  Ayrıca  yine  rivayet  olunur  ki  İngiltere dahil  tüm  Avrupa  ve  hatta  Amerika  ''  Dam  üstünde  saksağan  vur  beline  kazmayı ''  deyiminin  sırrını  çözmeye  çalışıyorlarmış  yüz  seneyi aşkın  bir  zamandır.  Neden  saksağan?  Saksağanı  neden  tüfekle  değil  de  beline kazma  vurarak  öldürüyor  bu  Türkler?  Genelde  yerde  ya  da  ağaç  dallarında  gezen  saksağanın  damda  işi  ne?  Daha  da  doğrusu  dam  ne? Saksağanın  suçu günahı  ne? Hatta  Türkler  bu  deyimin  plağını  bile  yapmışlar.  Neden?  

Evet '' Dam  üstünde  saksağan,  vur  beline  kazmayı''  deyiminin  taş  plağını  bile  yapmıştır  milletimiz.  İnanmayan  şu  linke  bakabilir:

https://www.youtube.com/watch?v=IuXxjkhdOBI

NOT: Hakiki Tosun Paşa, Mısır Valisi Kavalalı Mehmet Ali Paşa'nın oğlu Ahmed Tosun Paşa'dır. Hicaz'da çıkan Vahabi ayaklanmalarını sert müdahaleler ile bastırıp Mekke'yi geri kazanarak nam salmasıyla bilinir. 



( ''dam Üstünde Saksağan Vur Beline Kazmayı'' Deyimi Nasıl Doğdu? başlıklı yazı Sami Biber tarafından 28.09.2018 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.