Şimdi içimin ikramında sonlandırırım
tüm sözcükleri
İrkildiğim iklimler yüzümün karası
Şahit olduğum vazgeçişler
Elbette içimin kaderi.
Öykündüğüm ne gölgem ne dünüm:
Ne vardım ne de gücüm yetti iklimleri
Değiştirmeye.
Sus, dedim:
Sus payı idi verilen hüküm:
Edimlerinde ömrün ne öldüm ne güldüm.
Çığırtkan mizacı ile deyimlerin
Samandan şiirler ördüm.
Güldüm: kendime.
Acıdım biteviye:
İçimde kurumak bilmeyen o ırmakta
Nasıl oluyor da yüzüyordu kâğıttan
kayıklarım?
Aş erdi şiirlerim:
Besledim hece hece.
Dirildi ölü bebeklerim
Oysaki bendim
Bir çocuğa öykünen.
Bendim, şiirlerden sureler diken.
Bendim,
Bensizliğin tezahüratında
Beylik kelimeleri sopadan geçiren
En acımasız öğretmen.
Sivri dillerin mizacına yenik düştüm:
Evrildim zamanla
Eğilip bükülmeden hayata yüz sürdüm.
Derdim, tasam ne miydi?
Ne sordular ne de dert yandım
Ansızın
Seğirten bir imgeye takılıp da gözüm
Gözden düştüm hece hece.
Varlıkla örtüşen neydi?
Hangi bedeldi
Sırf yazmanın rüştüne erdiğim?
Hangi kıyımda,
Hangi ritüeldi sonlanan?
Töhmet altında bir hikâyeyi
Sırf sevdiğim için
Tuttum ezberimde.
Kaybolan mısralarda
Adaklar adadım
Dilek ağacımı budamışlardı oysa.
Devrildiğim değildi devirdiğim
notalar:
Şarkıların hikmetine ermedi akıl sır
Kırdığım potlarla
İçimdeki ağacı bile devirdim:
İstenmediğimle iştigal bir rubaide
Sormadım bile ne için.
Sonsuzluğa kucak açmıştım sözüm ona
için için.
Zaafların bir no’lu tanığı
İçime postaladığım yüreğin her daim
kanatıldığı.
Son kezdi söz verdiğim.
Söz verdiğimdi son kez yaftalandığım.
Kanadığım kadar kanatmadım oysa.
Kandığım kadar da kandırmadım.
Müdavimi idim madem aşkın
Bir şiirdi mizacım
Gün sonunda noktayı koyduğum
Hâsılatı hep mi hüzündü hayatın?
Hep mi yangındı
Ağaran gölgemin düştüğü?