Şiir diktiğimi bilmez kimse…
Söküklerini iliştirdiğim kelimelerin
İnsanlara duyduğu sevgiyi de
bilmezler.
Onlar en çok kini bilirler:
Zamandan akan teri;
Aşkın rengini
Ve kalbimdeki ışığı asla görmezler:
Görmediler de.
Gördüklerime aşığım ben.
Kentin mavisini seviyorum
Oysaki karanın daniskası asılı her
mermer yığınına
Dokunan
Elinde Azrail’in
Ben yetim bir cüceyim sözüm ona.
Yazdıklarım biçimsiz:
İçimde illegal bir sessizlik var
Sanırım yalnızlığın illet matemi.
Bilmezler gözümün elasındaki pembeyi
Ne yanaklarımı boyarım pembeye
Ne de pembe ve gösterişli ceketler
giyerim
Ama en çok pembeyle içli dışlıyım
Bazen yanılsam da
Bazen karsam da içimdeki tüneli
Bazen solsam da
Akça pakça tenimde
Yok asla siyahın laneti.
Bilmezler, ne çok sevdiğimi:
Ne mevsimler ne yanık teni göğün.
Ne adresime gelmeyen mektuplar
Ne de boy ölçüsünü almayı bilmediğim
eteğim.
Varsa yoksa kalemim:
Bu da benim özrüm.
Sağdıcımın bir şiir olacağını asla
düşünmedim
Üstelik bilmedim, şiiri ne çok
sevdiğimi.
Yazmıştım zamanında üç beş karalama
Şimdi yaptığımdan da yoktu farkı.
Sonra unuttum bir köşede
Ne de olsa unutulmuştum kimince.
Kimse ile derdim de olmadı hani:
En çok kendimle kavgalı beyhude bir
fani.
Karambola gittim bunca zaman.
Bendim bu sefer bilmeyen:
En çok içindeki neşeyi unutan
O küçük çocuğun
Elindeki pembe şekeri
Çalamamışken hali hazırda
Irgat bekçiler…
Sözüm ona sokağa çıkmam yasaktı
gecenin
Bir vakti.
Oysaki ben şiir şiir yaşadım
sevdiceğim İstanbul’u
Ve bilumum kent:
İstanbul kadar keyif vermedi bana
Ve hiçbir aşk olmadı
İlkinde dahi bilmediğim adını
Sormuşken anneme:
Bu ne, diye,
Sorgularken içimdeki fırtınayı.
Sevmeyi bilmeyen kim ise
Denk düştüm belli belirsiz
Çalarlarken içimdeki
Çelimsiz aşkı.