Pastel yalnızlığında şehrin
Bir şahikanın kanadına serilmiş
gizemin
Nutku tutuldu zahir.
Naşını götürdüler akabinde
Şehrin gazabına yenik düşen
güvercinlerin.
Perdesi çekili evlerin ikiyüzlü
dünyası:
Soluk tenli pejmürde kadın
Yangının tenine dönük yüzünde
Olmayacak her duaya âmin dediğin,
En acısı değil mi,
Yüreğine zılgıt yediğin
O tutuşan çarkı ellerinle
sahiplendiğin…
Bir gece yarısında
Ayrı düştüğün ana babanın özlemi
düşüp de
Yüzüne efkârın,
Derinlerde bağışlamak belki de
Ah’ların doğasına yığdığın
İki satır kelamın.
Yanlı olabilir mevsim;
Şaibeli ayların dokusunda hep mi
hazan?
Yüreğin dokusu ise eprimiş ayan beyan;
Satırlardan alıp hırsını
Doğasında bunca hüsranın
Ağır bir yenilgi
Gün düşüp de yüzüne
Işıltının kabzasında
Belli belirsiz bir karartı
Örtüsünün altında yalnız bir kadın
Mahremiyetin sağdıcı.
Şimdi teyelle her zerreni
Zehirleyebilirsin de her hücreni
Sonrası kolay:
İstiflediğin kadar haykırışların
dinmeyecek
Yanıldığın kadar yalnızsın
Kadınlığın coğrafyasında
Her daim reşit olmamış bir acısın.
Aramızda tabii ki bu sır
Hele ki; söylenmemişlerin de boynunun
borcu
Zapt ettiğin kadar duygularını
Zafere en yakın tanıksın.