Övünç duymakla eş değer hüznün
rakımına erişen İlahi sancım. Sardıklarımı sakladığım belki de tam tersi:
niyazlarıma konan serkeş varlığım ki katmanlarında hayatın hangi tespit örter
ki dünün izafi dokusunu?
Hayli randıman almak olası eğer ki
aşkın çıtası yüksek ise ve aşkın harabesinde varlık ketum ve ısrarcıysa.
Metanetin eklemlerinde hicaz
makamında göğün rahmeti eşleşen bulut kümeleri yine hikmetin doğasında saklı.
Zanların koşusunda arka ayakları
tepiyor içimizdeki hayvanın oysaki yaratılmış en akıllı varlığız bir o kadar
aciz belki ara namelerinde ölüm öncesi sersem varlığın da tabiatına buyur
ettiğimiz içli makamlardan nasıl da alacaklı iken.
Yüzü olmayan seyirci; yaşı olmayan
sen insan; yasını tutan ama yaşını tutamayan isyandan seğirten bir elem yine
tövbelerle tutuşan gönlün yorganına kol kanat geren yüreğin sebilinden gürül
gürül akan zemzem suyu.
Haşmetli acıları büyüten gönlün
bahçıvanı; zamanın uykusuna çanak tutan dolunay; kayıtların silindiği günah
bahçemiz.
Öfkesini uyutan şehir.
Kutsallığın şiar edindiği her hutbe
Karekökünde isimsiz şiirler
Çarpının nezaretinde büyüyen
sefillik:
Kara bahtın kalender tuzaklarına
Bata çıka yürümeye ant içmiş
Cefanın yüküne set çekmiş.
Varlıktan kasıt yokluğun hicvi
Kökünde küflü geçmiş
Metanetin haşmetine kul köle
Hangi vasıfsa
Köhne şiirden daha alacaklı
Künyesinde sevgiyi ilah bilen
terennüm.
Öfkemi gömebilirim bulutlara, kan
damlayan parmaklarıma da noktayı sunabilirim, göğün merhametine kanatlanan bir
melankoli olmak adına.
Sunumundayım acılarımın belki’lerimi
gömüp dirilmek adına kuş seslerini müteakip.
Şimdi kibirli bir kip dillendiriyorum:
sonrası meçhul.
Batan gemilerimi karaya çeken hangi
hain ise çekilsin gözlerimin önünden ben ki bulutların pervazında nidası noksan
bir söylemim; ben ki Pişekâr gölgelerde pişmiş yumurta tadında bir lanetim.
Sonlanmayı talep ediyorum, Tanrım: ya
sen ya ben koyalım bir nokta. İki fazla olur hele ki üst üste dizilmişse.
Asla üç noktalı olmamalı ölümüm:
gömülmeyi de arzu etmiyorum.
Yakıldığım kadar yaktığım gemilerle
uğurlayın beni.
Aslıma ihanet etmemek adına mecalim
kalmasa da.
Yanlışlarıma rest çekmek adına
doğrularımla kök söktürsem de.
İstifli günahlarımı kolye yaptım
taktım şiirlerime imge niyetine ve ölüm orucuna dönük içimdeki sevda: sevmeyi
ben talep etmedim: Aşk meleği buyurdu.
Şimdimin itici gücünde illet bir
özlem sağanağından muzdaripim.
Gölgelerin beynamaz sitemlerine dönük
değil yüzüm. Yüzsüz nidaları serpiştirirken kuşlar kuş cennetine yolcuyum bir
kanadına konduğum belki kendimce şiirlerimden kanatlar uydurduğum.
Yalanlar açık ara farkla doğruların
kepengini indirdi madem ve matem bürüdü bunca hüznü, varsın boşluğumda
boğulayım belki boş kollarında aşkın yüzümü buruşturayım.
Bir iklimin seyrindeyim bir de
nöbetini devraldım gidici meleğimin.
Sarkıttığım ipi de kimse görmedi
sevgi bahçemden. Kodese tıkacaktılar neredeyse. Neymiş, efendim? Adımla yaşamak
bir ceza yöntemiymiş…
Dikenlerim kanatırken benim, acıya
banan aşkı belki yüklemlerin özlemi gizli özneme ya da benim gizemim lanet emir
kiplerinden aldığım her direktif ile lehime olanları aleyhime çevirdiğim.
Çatı katındayım ölümün: her an
düşebilirim.
Latife yaptım ki çoktan düştüm ben.
Şehla bir acı kondu vücuduma bir de
şahı duyguların adını anmak değil de haykırmamak adına kendimi zor tuttuğum.
Tutsaklığım zaten dillere destan.
Öykülerimde yaşayan sevgiyi değil de
acıyı sever oldum sanırım canımı yakanları daha çok seviyorum.
İrdelediğim bir yön ya da duygu
aslında içimde saklının sakındığım kadarı gözümden sonrası meçhul: ya yiteceğim
ya yeteceğim.