FABRİKALARIMIZ NEDEN YANIYOR?
KÖPRÜLERİMİZ NEDEN ÇÖKÜYOR?
Gün geçmiyor ki, Bursa’da,
Kocaeli’nde, İstanbul’da, Çorlu’da, Gaziantep’de, bir fabrikamız yanmasın. Üzerine
basarak söylüyorum ki, bu mesele es geçilecek kadar basit ve önemsiz değildir. Fabrika
sahibi iki saatte herşeyini kaybediyor. Çalışan yüzlerce kişi işini ve aşını
kaybediyor. Binlerce ton üretim yapan, ülke ekonomisine katkı veren bir tesis,
iki saatte yok oluyor.
Yanan fabrikaya
hammadde – malzeme temin eden işletmelerin satışları bir anda sıfıra iniyor. Yanan
fabrikadan ürün temin eden diğer işletmelerin ürün temin kaynağı bir anda son
buluyor. Daha da sayılabilir. Yani neredeyse hesaplanması zor bir kayıpla karşı karşıyayız.
Yanan fabrikalarda
yapılan incelemelerde en fazla suçlu olarak elektrik tesisatı çıkmaktadır. Peki
neden elektirik tesisatı? Sebebi gayet açık: Fabrika ilk yapıldığında döşenen
elektirik tesisatı, yılların geçmesine rağmen 30 yıl, 40 yıl, iç hatları ile
beraber komple hiçbir zaman yenilenmemektedir. Yani elektirik buz dağının
görünmeyen tarafı ile hiç ilgilenilmemektedir. Üstelik, fabrika ilk kurulduğu
andaki ihtiyaç olan güç miktarı, fabrikanın peyderpey büyümesi, makine ve
elektirik kullanan diğer gereçlerin sürekli artması ile ortaya çıkan lokal
arızalar, hep pansuman tedbirleriyle susturuluyor, sistemin tamamının feryadını
ilgililer hiç duymuyorlar veya görmek istemiyorlar.
Yıllara yorgun düşen
sistemin, duvarların içerisindeki yetersiz kalan elektirik hatları,
gözyaşlarını sistemin sorumlularına bir türlü gösteremiyorlar. Öyle bir zaman
geliyor ki, sistemin görünmeyen yerlerindeki gözyaşları ile görünen
yerlerindeki pansuman tedbirleri günün birinde “YETER ARTIK BİZİM DE BİR
DAYANMA GÜCÜMÜZ VAR” deyip harakiri yapıyorlar.
Demek ki, hiçbir mekanik
sistemden ekonomik ömrünü dolduruncaya kadar, hatta ondan da fazla ila - nihaye
hizmet sunmasını beklemek, biraz sisteme haksızlık olmuyor mu? 30-40 yıl, sürekli
de gücünü yükselterek, “dayan be yiğidim” mantığı ile hareket etmek,
yöneticilerin ihmalkarlığı veya “saldım çayıra Mevlam kayıra” olmuyor mu?
Demek ki, kullanılan
elektriğin zamanla artan gücünü de dikkkate alarak, makul bir sürede, özellikle
görünmeyen yerlerdeki sistem elemanlarının komple güncellenerek değiştirilmesi
halinde, elektirik sisteminden kaynaklı yangın, asla ve asla çıkmayacaktır.
Yangın çıkmadan önce veya ekonomik ömür dolmadan önce tüm elektirik sistemini
komple yenileyen bir fabrika varsa, lütfen parmak kaldırsın!!!
Gelelim yıkılan
köprülerimize:
Demir de olsa, beton da
olsa, son teknoloji de olsa, köprüler de dahil, her yapının bir ekonomik ömrü
vardır. Üstelik, deprem, aşırı yağış, aşırı güneş, aşırı kar ve don, üzerinden
geçen araçların tonajları ve miktarının giderek artması gibi, beklenmeyen veya
hesaplanamayan fakörlerden dolayı, başta tahmin edilen ekonomik süre hızla
azalmakta ve yakına gelmektedir.
İlgili kamu kuruluşları
söz konusu köprüleri, kısım kısım kapatarak bakım yaparlar. Bu bakımlar da
kelimenin tam anlamıyla pansuman tedbiri bakımlardır. Zamana yenik düşen
demirin ve betonun komple değiştirildiğine ben hiç şahit olmadım. Ki bu mümkün
de değildir. Belirli aralıklarla tamamen dışarıdan gözle görülebilen
(buzdağının görünen kısmı) bölümlerindeki sevimsiz yerler tamir edilir. Bu tamirlere
rağmen, yukarıda bahsettiğim negatif faktörler sebebiyle ekonomik ömür hızla
kısaldığı için, beklenmeyen debilerdeki yağışlar, mevsimsel değişkenlikler
köprülerin dayanıklılığını, güvenilirliğini ve ekonomik ömürlerini çok hızlı
bir şekilde beriye çekmektedir.
Savunma da o kadar
basit ki; 60 yıl önce yapılmış. Yani yıkılması gayet doğal. Yıkılma anında
üzerinden geçen araçlar, insanlar, ölenler, yaralananlar, maddi ve manevi
zayiat. İnsan ömrü her türlü köprüden, paradan, puldan, betondan, demirden,
çimentodan kıymetlidir.
Arkadaş, ekonomik ömrü
negatif etkenlerden olumsuz etkilenerek hızla beriye gelen köprülerin Allah’ın (cc)
takdiri ile ortalama bir yağışla göçtüğü zaman; ölenlere, yaralananlara, maddi
ve manevi kayıplara, Allah’ın (cc) takdiri ile, köprünün yaşının çok yüksek
olması ile, yıkılma anında geçmeyiversinlermiş vb. mantıksız ve gereksiz
savunmalarn hiçbir maddi ve manevi değeri ve geçerliliği yoktur.
Peki ne yapılması
lazım? Hani Hoca Nasreddin testiyle suya
gönderdiği çocuğa bir tokat vururak, testiyi sakın kırma haaa der ya. Niye öyle yaptığını soranlara verdiği
cevap çok manidardır. Kırıldıktan sonra vursam neye yarar ki?
Yapılması gereken çok
basittir: Kentsel dönüşümde ne yapıyoruz? Ekonomik ömrünü tamamlamış, ağzı
burnu yıkılmaya başlamış, en küçük yağmurda her yerine su giren, 4 şiddetinde
bir depremde lime lime dökülen evlerin derhal yıkılması lazım. 4 şiddetinde bir
depremde komşu yapılar dimdik ayakta iken yerle bir olup 4-5 cana mal olan eski
bir evi, o canlar gitmeden yıkmak gerekirdi.
Köprüler de aynı
mantıkla, Allah’ın (cc) takdirine bırakıp Allah’ı (cc) farkında olmadan
suçlamak, biraz fazlaca yağan yağışa dayandırarak sıyrılmaya çalışmak, modern
kent yönetimine asla yakışmaz. Bütün köprüler, maruz kalınan doğal afetler,
iklimsel aşınmalar, üzerindeki trafik yoğunluğu, tonaj analizi vb. teknik analizler
yapılarak, makul bir sürede o köprüler asla riske girmeden mevcut oterite
tarafından YIKILMALIDIR.
Canlı cansız hiçbir varlığın
ilahi nihaye ömrü olmadığı herkes tarafından bilinmesine rağmen, masum köprüler
ve masum eski yapıların katil olmasını beklemek ve bunu takdiri ilahiye
bağlamayı, anlamak mümkün değildir.
Selam, sevgi ve
dularımla. Allah’a (cc) emanet olunuz.
11 Eylül 2018. Saat:
23. Antalya
Doç. Dr. Süleyman
COŞKUNER
Kaliteli Yaşam Uzmanı