Gecenin koynunda sekine buluyor insan hele de bir sevgilinin koynunda ise o
an da bir de... Huzurdur gece, sessizliktir, sabırdır, zaferler çoğu zaman gece
kazanılır, gece tutuşur aşkın ateşi... Dağ başında bir köy evinde hele de bir
ay ışığının altında, sabaha doğru yelken açmak çimenlerin üstünde... Uzaktan
çakallar ulusa bile aldırmadan göz kırpmak Hilale...
Kulağını toprağa dayayıp da yerin derinliklerini dinlemek... Karıncaların ayak
seslerini, arılarını vızıltılarını bir senfoni güzelliği ile ruhuna
nakşetmek... Bundan daha güzel ne var? Gece kimi zaman simsiyahtır, kimi zaman
laciverttir... Bazı gecelerin sabahı bir türlü olmaz... Zordur yaşananlar...
Bazı zamanda gecenin sonu huzurlu bir aydınlığa ulaşır insan...
Ruhunuzda fırtınalar koparken, o gecenin sessizliği az da olsa huzur verir
insanın ruhunun derinliklerine... Hele bir de ince ince tatlı bir müzik, alır
sizi götürür kim bilir nerelere... Ay dolunay olmuş ya da hilal, ne fark eder?
Işığını salıyor ya hem dünyaya hem de ruhumuza...
Sabaha doğru, gece terk ederken ağaçları, çiçekleri böcekleri ve insanları,
yeni başlayan günün içinde de kim bilir, ne sürprizler karşılayacaktır, acı
tatlı, bütün yaratılmışları... Ahhh gece ve gecenin güzellikleri... Kısa bir
zaman sonra yine baş başa kalacağız... Sonra yine terk edeceksiniz beni bir
sonra ki gün ışıyınca.
Bir çıtırtı, bir kuş cıvıltısı, dağ başında bir tilkinin ayak sesi ya da bir
baykuşunu uzun uzun sesini geceye vermesi... Aman, aman ha ay kardeş, ne olur
bulutu bu gün es geç de saklanma arkasına... Sensiz de bir şey karalanmıyor o
güzelim beyaz renkli kağıtlara... Göz yaşlarımıza batırıp batırıp yazsak da bir
şeyler, yine de ruhu duymuyor geçmişte sevdiklerimizin... Hüzün zaten hep kardeş
olmuş yıllardan beri...
Ben geceye aşık, gece bana... Çıkar mıyım gözlerimi kapatsam şu karşıda duran
kocaman aya. Varsın oradan da tekrar düşeyim şu ihtiyar dünyaya, kırılsın kafam
gözüm, yaralansın bir yerlerim. Hiç olmazsa sordular mı, o gökteki muhteşem
parlağın yüzünden derim...