Eleştirmen değilim. Tekniğinden de anlamam.
Ama şiiri
kâğıda düşüren ellere, aşk pompalayan kalbi iyi tanırım.
“Güneşin hiç
batmadığı ıssız bir adaya düşeceğini bilse, son ayrıldığı limandan ceplerine
‘gece’ doldurmaya çalışırdı” diye başlamıştı bir hikâyem. “Ve bolca mehtap…” Yine
“yaşıyorsak bir yaşatan, yazıyorsak bir yazdıran var” diye sonlanmıştı.
Ve bugün, yalnızca
zamanı geldiğinde anlayabileceğimiz olgular gibi, bunu anladık.
Gece akşamı
savar,
Ardından
sabah doğar,
Gün Öykü
olur yüzümüzde,
Anlayan
anlar canı sözümüzde
Aldırış
etmeyiz yanarız közümüzde.
(Ağlarım- Sayfa 39)
Bu âlemde
henüz tanışmadığı bir Ruhlar Âlemi dostunu, çok evvelinden hissettiriyor bazen
Yaradan insana. Görmeden anlattırıyor, işitmeden dillendiriyor. Zamanı
geldiğinde de tanışmıyorsunuz, tanıştığınızı hatırlıyorsunuz. İşte bende
İbrahim Özgün üstatla tanışmadım. Vaktin kemale ermesiyle, karşılaşarak
tanışıklığın çok evvelden olduğunu, dostluğunu hatırladım.
İbrahim
Özgün’ün “Güller Sana” isimli şiir kitabı Akıl Fikir yayınlarından çıktı. Her
biri kalbe dokunan 140 sayfa.
Tütsüler
yakılır akşamlarda
Akşama,
yarın takılır,
Mesafeler hesaplanır,
Kaderin ağı
yayılır.
Yeniden
doğarız.
(Akşamlar- Sayfa 62)
Günebakanın
güneşe aşkı gibidir sanatçının akşama, geceye olan aşkı. Onunla beslenir.
Dalından kırılabileceği ihtimalini umursamaz bile, yüzünü hep ona çevirir.
Kitabın
hayırlı olsun şiir yürekli dost. Okuyucusu bol, bahtı açık olsun. Vakti, saati
geldiğinde mesafelerin engel olamadığı…
Dostlukla…
Gecenin
serabındayım,
Gül dalının
vuslatında.
Her gün
yeniden doğarım,
Yediveren
tomurcuklarımla.
Bir muştunla
gel sabahıma.
Rüzgârın
essin saçlarıma,
Mendilin
değsin yanaklarıma.
Güller sana
gülüver bana!
(Güller Sana- Sayfa 15)