Kırpmak zorundayım hatta konfetilerle
kutlamak ölümümü.
Öldürdüklerim sahip çıkmazken naaşıma
benlik bir tasa ile naklediyorum duygu bağlamında hangi iklim ise peşi sıra
gittiğim.
Hutbelerin fısıltısında çığlık
benzeri sus payı söylemlerden arakladığım bir de günü irdelemek adına peşine
düştüğüm son yirmi dört saat.
Değişen ne ki düşen takvim yaprağında
kaybolan yetim serzenişlerim dışında belki de uğursuz baykuşa sitemler
yağdırdığım ola ki düşeyim karanlık bir ormana artık nasıl tartaklanırsam.
İllet zaman.
Yalan söylem.
Yalancı zikri derviş geçinen içinde
ukde kalmış aşkı ve rahmeti kimselerle paylaşmak istemeyen.
Kimlik derdimin canı cehenneme.
Aşkın da pabucu atılmışken dama.
Kala kala kuru başıma kaldım işte ha,
bir de tozutmuş manifestomda yarım yamalak bir galibiyet ne de olsa görevlerimi
tek tek ifa ediyorum üstelik yaranamadıklarıma karşı en ufak kızgınlık hatta
kırgınlık dahi beslemezken ve besledikçe tabiat ananın rahmine düşen hangi
börtü böcekse bir de yalpalayarak yürüyen nice terk edilmiş sokak hayvanı ve
sokak çocuğu diye literatüre geçen nice sabi.
Ertelediklerim umurumda bile değil ve
de siyaset ve de magazin ve de bol bol inkâr mekanizmasına sığınıp hala iki
kelimeyi bir araya getiremeyen soytarı sokak gösterileri ve aklınıza daha ne
gelirse.
Boyutsuz bir hazanda yaprak dökümü:
dünkü anlık mutluluğumdan ise eser kalmadı.
Kancasına takılı olduğum o
buzhanedeyim ve kesilmeyi talep ediyorum: boydan boya yarabilirsiniz içimi ve
leşimi de hayvan barınaklarına sunabilirsiniz yeter ki yüreğimi benimle
bıraksınlar ne de olsa Yaratıcıya söyleyip itiraf dilekçemde ne yazılı ise
bizzat yüreğimin çeperinde saklı.
Beynimle hoş beş ettiğim günler dünde
kaldı ve sararan diplomalarım ile odaya aksesuar yaptığım sarı benizli
resimlerim.
İlginç bir tabir ne de olsa beyaz
tenli bir insanın sarıya dönüşmesi akla zarar lakin akıl tahtamda en sevdiğimle
içli dışlıydım bir zamanlar ve bilip bilmeden yediğim keratin içeren kilo kilo
havuçla rengim sarıya dönmüştü ta ki ben havuç yemeye nokta koyana dek.
Sararan ne ise ama kararmayan.
Kararan ne ise ama karınca kararınca.
Söylem babında bir bir ithaf da
ederim içimdeki mersiyeyi öncelikle geçmişime yüklenip… demeyi an itibari ile
tensiye ediyorum zira geçmişimi da elden yitirdim bu anlamda hükümsüz kıldığım
ve de kılındığım gerçeğin ta kendisidir.
Kayıt altına almak filan da
istemiyorum ne geçenlere hürmeten ne de an’ımda konuşlu balyalarca ulvi hüzün
rotamı kaybetmişken üstelik ansızın.
Görkemli bir enkaza dönüşmem de an
meselesi yine de bozmadan istifimi yüklendikçe yükleniyorum hele ki kaybettiğim
on küsur sene tüm sevdiklerimden ayrı geçirdiğim o uzun zaman dilimi en çok da
kardeşimden ayrı kaldığım ve bırakın da sebepleri bana kalsın, demek bile
ürkünç yoksa ne ayrı bir şehirdeydim ne de kanun dışı bir eylemde bulundum.
Yandıkça dünlere yama yaptığım şu boş
ve sisli sayfalar.
Öykündüğüm sadece kendimim ama fi
tarihinde umudunu ve sevgisini ve sevdiklerini saklı tutan o yeni yetme kız.
Zaman nelere gebe imiş denmesi sadece
lafın peynir gemisi ile yürümediğine delalet bu bağlamda değil kurcalamak
kurgulamıyorum bile geleceğimi zira benden gidenlere ek olarak gideceklerin de
yolunu kesmek adına biteviye uğraşıp mücadele veriyorum.
Sözüm var.
Sözlerim var.
Yanıltmamak adına.
Yanılsam da.
Yankısı ulaşsa da Sağır Sultanın
sarayına ve demli hüznümle kimi mutlu edebilirim ki?
Bacak kadar boyumla evin altına
üstüne getiren ve şimdilerin yorgun tahayyülüne banmış yüreğini de çevresine
bile tepkisiz kalma gibi bir illete düşmüş.
Sözcükler kabartma tozu gibi aslında
duygulara takılı her biri ve cümleler arzı endam ederken ben gerekçelerini
dokuyorum saklı zamanın.
Sarıp sarmaladığım kadar sarmalında
hidayetin ve aşka düşüp de her duamı sadece O’nun huzurunda sahiplenmek kadar
O’nun da bana ve bize sahip çıktığına hem fikir zira öncesinde defalarca
yaşadım ben bu tecrübeyi.
Gitmek üzere olanlar vardı.
Geldiler ve kollarını doladılar
boynuma.
Gitmiş olanlar vardı ve haber salıp
da martılar kanatlarında taşıdılar bana umudu.
Yol yakınken… iyi de nereye
gidebilirim üstelik erken olduğunu bilip sadece zamanını bekliyorum yeter ki
öncemde saklı olmasın daha nice acı.
İstifli zaman sarkacında gelip
gidenlere kinaye yükleyen zaman bekçisi.
Yüreğin tarhında aşka dair tek
kelimem de kalmadı zaten seve seve bıkmadım mı?
Seve seve zehir etmedim mi hayatı?
Hoyrat fıtratların sunumunda ihya
edilen benliğim ve nefsimi öldürüp irademi son damlasına kadar kullandığım
aslında yetmediğinin de farkında sınırlarını zorlayıp nerede ise inzivaya
çekilip köşemden kuş bakışı yaptığım dünya ahalisi.
Kimsenin etlisinde sütlüsünde mademki
gözüm olmadı ve olmayacak da…
Hatmettiğim bu sefayı zaten bana yüce
Yaratan sunmadı mı?
İlahi Gücün şiar bildiği rahmetin en
endamlısı gönül gözümde huzura durduğumu aslıma döndüğüm ve günahlarımı itiraf
ettiğim ve af dilediğim.
Zemzem suyundan içmek gibi İlahi
Aşkın fıtratında asla metazori olmayan cümlelerim ve Allah rızası için
sevmeleri ihmal etmediğim lakin sesimde suretimde fink atan bir neşe de değil
hani bilakis ruhumda çapraz örgülerden vardığım o İlahi atkı yine üşüdükçe
sarındığım bazen solduğum ve yeşerdiğim.
Ölümden korkmak çok uhrevi bir
farkındalık getirdi bana yıllar evvel ve korka korka gördüm ki korkunun ecele
faydası yok şimdilerde sadece ölmekten haz ediyorum ve evet, rahatsızlık veren
bir düşünce ama o uhrevi yürek ölçümü değil mi yine tüm maddiyattan ve dünya
halinden kurtulup ebedi huzuru bulacağımız…
Gidip geliyorum.
Gelip de gidiyorlar bir daha gelmemek
üzere.
Şahit tuttuklarım.
Şiar edindiğim ama bir o kadar
söylemekten imtina edip sadece Allah ile paylaştığım…
Sevdiklerime mal ettiğim.
Zehir olan mutluluğun da güncesi.
Bir de bazıları demez mi: huzur için
ilk önce samimi bir inancınız olmalı iyi de inanç değil mi hüzünle beslenen?
İnanç değil mi huzura nakşeden lakin
sevdiklerimiz ile de imtihan edilirken mümkün mü huzura nail olmak?
Kaderciyiz.
Ne ise kaderin sunumu razıyız ama
sevdiklerimizden ayrı düşme düşüncesi bile fitilliyor hüzün dağarcığımı ve ardı
ardına infilak ediyor içimdeki o yetim şehirler ve içinde yaşayan nice insan
gözümden sakındığım.
Şimdimin miadı doldu aslında benim
mutluluk adına inancım soldu bu yüzden huzura endeksli bir deyiş arıyorum yeni
baştan inşa edeceğim uhrevi duygularımla kimselere rezil kepaze olmadan yaşamak
değil de sevdiklerimi yaşatmak ve aşkın tezahürü asla ve asla beşeri bir tat
değil ya da beşeri bir aşk ve ulaşıp ulaşacağım kadar da değil hani ben acı
çektikçe Allah ile aramdaki perdeyi yok sayan…
Duyduklarım da değil.
Ve de duyumsadıklarım.
Sadece Allah’ın bildikleri netice
itibari ile her şeyi gören, bilen ve işiten…
Güzel Allah’ım çekme elini benden ve
ondan.
Ona dair tüm dualarım.
Onunla ben bir bütünüm.
Onun mutluluğuna şahit olduğum her
dakika cennette geçireceğim zaman kadar da değerli.
Acısını vermeden Rabbim ben
acılarımla yetinir ve büyürüm de kendimce bir yandan küçülürüm de ne de olsa
insan olarak tek bir zerreden başka neye tekabül ederim ki?
Ne bağnaz.
Ne yaygaracı.
Ne yalan.
Ne de ifrata kaçan.
Ömrüm onun olsun.