Makale / Güncel Makaleler

Eklenme Tarihi : 24.07.2018
Okunma Sayısı : 1617
Yorum Sayısı : 5

MEHDİ'NİN(!)  BİRİNİ  TIKTIK  KODESE  DE  ÖTEKİNİ  NE YAPACAĞIZ?  -6.  BÖLÜM -

Bugünkü  bölüm  oldukça  uzun  olacak  zira  bitiriyorum.  Okuyan  arkadaşlar  haklarını  helal  etsinler  lütfen. 
-----------------------------------------------------------------------
Nerede  kalmıştık?  Bir  yalancı  üstelik  kadın  peygamber  olan  Secah Binti  Haris  bir  başka  yalancı  peygamber  olan Müseylemet'ül  Kezzab'a  elçi  göndererek  '' Madem  peygambersin,  o  halde  bana  bir  ayet  gönder ''  demişti.  Müseyleme  de  Secah'a  ''Ey  Kurbağa  kızı  kurbağa ''  diye  başlayan  ve  ''  Arabistan'ın  yarısı  bizimdir''  ile  biten  bir  ayet(!)  göndermişti.

Bu  ayet (!)  kendisine  gelince  Secah  derhal  bir  daha elçi  göndererek  Müseylemet'ül  Kezzab'ı  kendi  çadırına  davet  etti.  Müseyleme  hiç  korkmadan,  çekinmeden  geldi  ve  başladılar  konuşmaya:

Önce  Müseyleme  sordu: '' Madem  peygambersin  söyle  bakalım  Tanrı  sana  ne  söyledi?''

Secah  cevap  verdi: ''Önce erkeklerin konuşması gerekmez mi? Asıl sen söyle Tanrı sana vahiyle neler söyledi?''

Müseyleme,  kendisine  indirilen(!)  kitaptan  ayetleri(!)  okumaya  başladı:

''Baksana Rabbine, hamile kadına ne yaptı, 
Vahşice vuruşların peşinden yılan gibi akan canlı bir varlık çıkardı.''
Allah kadınları öbek öbek yarattı 
Erkekleri onlara eş yaptı 
Onlara bir şey geçiririz 
Dilediğimiz zaman da çekip çıkarırız 
Bizim için yavru imal ederler.” 

Aslında  bu  ayetler(!)  ile 85 lik  Müseyleme  25  yaşındaki  Secah'a  resmen  kur  yapıyor,  hatta  evlenme  teklif  ediyordu.  Secah'ın  aklı  ise  Arabistan'ın  yarısında  kalmıştı. Hemen  ayağa  kalktı,  Müseyleme'nin  elini  tuttu  ve  '' Senin peygamber olduğunu şahadet ederim''  dedi. 

İskenderciler  de  aynen  böyle  kadınların  da  biat  ederken  mutlaka  ellerini  biat ettikleri  şahsın  eli  üzerine  koyması  gerektiğini  savunurlar.  Yani  İskender'in  helali  olmayan  kadınlar  onun  elini  tutarak  biat  etmek  zorundadırlar.  Çünkü  Peygamberimize de  böyle biat  etmiş  helali  olmayan  kadınlar (!)

Sonra?

Sonra  Müseyleme,  Secah'a  ''  benimle  evlenir  misin''  diye  sordu.  

Secah  '' Evlenmesine  evlenirim  ama yüz  görümlüğü  ve  mehir  olarak  ne  vereceksin?''  diye  sordu.

Şimdi  sıkı  durun  çünkü  bir  peygamber(!)  bakın  ne  yapıyor?

Müseyleme  cevap  verdi:  ''  Bundan  sonra  sabah  ve  yatsı  namazlarını  kaldırdım''  

Mehir  ve yüz görümlüğü  buydu. Secah'ın  yüzü  suyu  hürmetine  Müseyleme'yi  peygamber  kabul  edenler  de  sabah  ve  yatsı  namazlarından  kurtulmuş  oluyorlardı. 

Bir  başkası  aklıma  geldi.  O  da  ''Aslı  böyledir ''  diye  iddia  edip  günde  üç  vakit  namaz  kıldığını  söylerdi.

Sonraları  Müseyleme,  Halid  Bin  Velid  ile  yaptığı  bir  savaşta  -maalesef  daha  önce  Uhud  Savaşında Hz.  Hamza'yı  şehit  etmiş  olan-  Vahşi  bin  Harb  tarafından  gebertildi. Secah  ise  tekrar  kelime-i  şahadet  getirerek  Müslüman  oldu  ve  Müslüman  olarak  öldü.  ( Rabbim  ölmeden  önce  tüm  sahte  mehdilere,  peygamberlere  de  nasip  eylesin  inşallah. ) 

Müseyleme  aslında  Hz.  Muhammed'e  inanıyordu  kendince. Hatta  ''  Evet  senin  peygamber  olduğuna  inanıyorum  ama  kusura  bakma  bu  peygamberliği  tek  başına  sana  yedirmem.  Bu  işte  ortağız''  Diyordu.  Kime  benziyor? Aynen  İskender  Evrenosoğlu'na... Adam  ''  ben  peygamber  değilim''  diyor  ama  öte  taraftan öyle  hak  ve  yetkilerle  donatılmış  ki  onun  sahip  olduğu  yetkiler  Hz.  Muhammed'de  bile  yok.

Haaa  Müseylemet'ül  Kezzab'a  inen (!)  kitaptan  ayetler(!)  demiştim  değil  mi?  İşte  onlardan  bir  tanesi:

EKİN SURESİ(!)
Ekini ekenlere 
ürünü biçenlere 
daneyi savuranlara
un öğütenlere
ekmek pişirenlere 
tirit yapanlara
donmuşunu da erimişini de silip süpürenlere and olsun
Yüncü bedevilere ve sizden önceki medenilere üstün kılındınız 
Arkadaşınızı koruyun 
Yardım dileyeni barındırın 
İsteyenin işini görün.” 

 Yine  kime  benzedi?  İskender  Evrenosoğlu  ve  kitabı  Risalet  Nurlarına  değil  mi?  Onun da  kitabındaki  bölümlerin  adları  sure  değil  miydi ? 

Not:Müseyleme'nin  bu sureleri (!) İbnî Kesir’in El Bidaye adlı eserinde mevcuttur.

4- Bizim  en  büyük  eksikliklerimizin  başında  maalesef  Kur'anı  hiç  bilmemek  gelir. ( Buna  en  başta  ben  dahilim. ) 

Mesela  ''Amentüyü  oku''  desen  bizim  insanımızın  çoğu  okur  lakin  manasını  pek  az  insan  bilir.  Oysa  Amentü dediğimiz  şey  İmanın  şartlarıdır.  O  şartlar  içinde  Allah'ın  kitabı  Kur'ana iman  etmek  de  vardır.  Lakin  ülkede  bırakın  Kur'anı  '' La  ilahe  illlallah'' ın  manasını  bilmeyen  insanlar  bilenlerden  kat  kat  kat  fazladır.Ama  biz  %99 u  Müslüman  olan  bir  ülkeyiz(!)

 Evet,  85.000 cami,  bunca  Kur'an  Kursu,  televizyonlarımızda  bir  şeyler  anlatan  sayısız ilahiyatçı,  koskoca  Diyanet  İşleri  Başkanlığı  gibi bir  kurum,  sayısız  Kur'an  kursları  ve  okullarımızda  din  dersleri  zorunlu  dersler  arasında  olmasına  rağmen  ''La  ilahe  illallah'' ın  ''  Allah'tan  başka ilah  yoktur''  Manasına geldiğini  bilmeyen  tonlarca  insan  vardır.İşte  bu    eksiklik  din  bezirganlarının  ekmeğine  yağ  süren  bir  durumdur. Hele  hele  de  insanımızın  - Rabbimizin  ilk  emri  oku  olmasına  rağmen- okumayı  neredeyse  hiç  sevmemesi  de  bu  bezirganlar için  bulunmaz  bir  nimettir. Öyle  olunca  din  bezirganları  devreye  girer  ve  '' Din  nasihattır''  hadisini  sizlere  ''  Din,  koyun  kaval  dinler  gibi  sormadan, sorgulamadan  dinlemektir''  diye  anlatırlar  ki   zaten  milletimiz  okumayı  sevmediği  için  dinlemeye  dünden  razıdır. (  Aslında  onu  da  beceremezler.  Özellikle  Cuma  günleri  hutbe  esnasında  bir  bakın  cemaatin  gözlerine..Neredeyse  yarısı  ha  uyudum  ha  uyuyacağım  vaziyetindedir,  yarısı  da cep telefonunda bir şeylerle  meşguldür.)  Ama  hiç  birisi  bu  hadisteki  ''nasihat'' sözünün  ''  konuşmak,  laf  ebeliği''  değil  de  ''  İçten  bağlılık,  samimiyet  ''  olduğunu  bilmez. 

Başka  bir  örnek  vereyim:

Benim  iki  tane  kız  yeğenim  var.  Bunların  her  ikisi  de  bir  özel  Kur'an  Kursuna  gittiler.  Niçin?  Hafız  olmak için.  Oldular  da  nitekim. Şimdi  onlar  herkes  nazarında  Kur'an  bilen  iki  Müslüman  evlat.  Lakin  Kur'anı  ezbere  bilen  yeğenlerim  hiç  bir  surenin  bize  ne  anlattığını,  ne  söylediğini  bilmiyorlar. Ve  ne  yazık ki  ülkemizde  Kur'an  öğretimi  bu...Kur'anı  yüzüne  okumayı,ezberlemeyi   Kur'an  öğrenmek ve  öğretmek  sanıyoruz.  '' Dilini  dişlerinin  arasına  al.  O  harfi  boğazından  çıkaracaksın.  Dilin  şu  harfte  az  peltek  olacak. ''  Kur'an  öğretimidir  bizde.  

Bizde  Kur'an  öğretimi  Arapça  harflerle  yazılmış  olan  ''  Geçme  namert  köprüsünden  ürkütürsün  vakvakları /  Ebenin  damına  çam  diktim,  git  topla  kozalakları ''  beyitini  gördüğünde    Kur'andan  bir  ayet  sanıp  öpüp  başına koyarak yerden  kaldırmak,  ayak  altınde  ezilmesini  önleyecek  uygun  bir  yere  koymaktır. 

Peki  bu  boşluğu  kim  dolduruyor?  Benim    yeğenlerim  için  bu  boşluğu  hemen  yanıbaşlarındaki  apartmanda  bir  dergah  kurmuş  olan  Aczimendi  Tarikatı  Şeyhi  Müslim  Gündüz  ve  onun  kadın  halifeleri  dolduruyorlar.  Peki Müslim  Gündüz  onlara  Kur'anın bizlere  ne  anlattığını  mı  öğretiyor?  Kesinlikle  hayır. Ve  benim  devletim  kapısında  '' Ahmed  Hulusi ''  Dergahı  yazan bu  binaya  bir  kez  olsun  gelip  de  ''  Ulan  siz  burada  ne  yapıyorsunuz?  Yine  bir   Fadime  olayı  mı  çıkaracaksınız  başımıza?''  Diye  sormuyor. Tam  tersine  Gezi  olayları sırasında  ''Aman  başlarına  bir  şey  gelmesin''  diye  iki  adet  Toma  ve  200  civarında  polisle  koruma  altına  alıyor. 

Benim  yeğenlerim  için  Müslim  Gündüz,  bir  başkası  için  İskender,  bir  başkası  için  Adnan  Oktar,  bir  başkası  için  Cübbeli  Ahmet,  bir  diğeri  için  bir başka  lanetullah...Öyle  ki   Kıble'nin tam  tersi  yönüne  dönüp  öyle  namaz  kılan  ve  kıldıran, kendisini  Katalog  Dininin  peygamberi  ilan eden  bir  sapık  bile  kendisine  mürid  bulabiliyor  bu  ülkede.

Ne  diyorlar  insanlara  bu  şarlatanlar?

Görünüşte  çok  masum  bir  şey. Hatta  Türkiye'de  hiç  kimsenin  itiraz  etmeyeceği  bir  şey...

Yunus  Emre'den  bir  dörtlük...

Gel  hey  kardeş  Hakkı  bulayım  dersen
Bir  kâmil  mürşide  varmasan  olmaz
Resulün  cemalin  göreyim  dersen
Bir  kâmil  mürşide  varmasan  olmaz.

Yani  hakkı  bulmak,  resulün  cemalini  görmek  için  bir  kâmil  mürşide  varmazsan  olmuyor.

Neden ille  de  kâmil  mürşide  varmak  gerekiyor?

Nasıl  ki  bir   bir  matematik  öğretmeninin  eğitiminden  geçmeden  mesela  trigonometriyi  kendi  başına  öğrenemezsen  aynı  şekilde  bir kâmil  mürşide ( öğretmene)  varmadan  Kur'anı  öğrenemezsin. Doğru  mu?  Elhak doğru. Bir  öğretmenin olmazsa  Kur'anı  kendi  başına  öğrenemezsin.

-İyi  ama ben  okuma  yazma  biliyorum.  Alırım  bir  sürü  tefsir,  bir  sürü  Kur'an  meali  kendi  başıma  öğrenirim.

+ O  tefsirleri  mealleri  yazanlar  kim?  Yine  mürşidler (  öğretmenler )  değil  mi? Yani  her  halukarda  bir  mürşide  ihtiyacın  var. Ve  yukarıda  da  belirttiğim  gibi  okumaktansa  birilerinden  dinlemek  daha kolayımıza  geliyor. 

Herkes  Yunus  Emre  olmaya  talip.  Şaşırtıcı  ama ateist  bile  Yunus  Emre  olmaya  talip  ama  hiç  kimse  bir  dergahta  kırk  sene  çile  çekmeye,  o  dergaha  kırk  sene  düz  odun  taşımaya( Yani  ilim  tahsil  etmeye )  talip  değil. Ve  dahası  önümüze  çıkan  tüm  şarlatanları  Tapduk  Emre  sanıyoruz.

Peki  kâmil  mürşid  bize  ne  öğretiyor?  

Gerçekten  iyi  bir  insansa  Kur'anı  okumayı  öğretiyor. Biraz  da  ahlak,  adab-ı  muaşeret...  Hepsi  bu. Kur'anın  ne  anlattığını  öğretmese  bile  inanın  bu  dahi  çok  büyük  bir  kazanç.

Öyle  mehdilikte,  mesihlikte,  şıhlıkta  gözü  olmayan  orta  halli  bir  mürşidse  yine  kur'anı  okumayı  öğretiyor.  Ama  üzerinde  durduğu  asıl  konular  sünnetler  ve  araya  sıkışmış  hurafeler:  Dişlerini  misvakla  temizle,  sakal  bırak,  cübbe  giy,  sarık  tak,  çarşafa  gir, kadın-erkek  tokalaşma, piyango  ve  şans  oyunlarından  uzak  dur,  Noeli,  yılbaşını  kutlama, kocaya  itaat  et  ki  cennete  gidesin, kızlar  için  büluğ  çağı 9,  erkekler  için  12  yaştır, sağ  elle  yemek  ye, oturarak  çişini  yap, namaz  kılarken  başında  bir  takke  olsun,  tuvalate  sol  ayağınla  gir,  sofrada  konuşma, ayakta  yemek yersen  şeytan  yediklerini  kıçından  çeker  alır,  müzik  dinlemek,  resim  yapmak  haramdır''  filan...Bütün  şimşekleri  bunlar  bir  paratoner  gibi  üzerlerine  çektiklerinden asıl  belalar  gözden  kaçıyor  hep.

Mürşid-i kâmil  geçinenlerin  pek  çoğu (  hatta  tamamı diyebilirim) size  Kur'an  okumayı  öğretmiyorlar,  Mesela Nur  cemaatine  o  kadar  girdim  çıktım  bir  tek  defa  Kur'an  okunduğuna  şahit  olmadım: Varsa  yoksa  Risale-i  Nur.  Evet,  o  da Allah  tarafından ama  vahiyle  değil,  ilhamla  yazdırılmış kitaplar  silsilesi...Risale-i Nurdan  başka  bir  şey  okunmazdı. 

Mürşid-i kâmil geçinenlerin  pek  çoğu  bir mürşidin  eteğine  yapışırsanız  onun  yardımıyla  nasıl  cennete  uçacağınızı  beyninize  çakıyor.  Hatta  öyle  ki  bazıları  '' Bir  dakika  bir  evliyanın  huzurunda  bulunmak  bin  yıl  nafile  ibadetten  daha  hayırlıdır''  fikrini  kafamıza  sokuyor  ki  arayıp  da  bulamadığımız  şey.  Kadir  gecesindeki  yüz  aydan  bile  hayırlı (!) Öyle  fazla  bir  çabaya  da  gerek  yok(!) Bir  mürşide (!)  bağlan  hoop  diye  cennettesin(!)İnsanları  bu sahtekarlara  iten  en  önemli  sebep  de  işte  bu  beleş  cennet  umududur. 

Hatta  bazıları  hiç  ağzını  açıp  tek  kelime  konuşmuyor.  Hazretin  yüzünü  bir  kez  görmeniz yeterli (!)  onun  cezbesi  ömrününüzün  sonuna  kadar  yeter  size (!)   Çünkü  o  Allah  dostu.  O  kadar  Allah  dostu  ki  mesela  o  ayaklarını  uzatıp uzanırken  Hz.  peygamber  gelse  o  meclise,  ayağa  kalkmıyor (!)  o  derece  mevki  ve  makamı  yüksek (!) 

Kâmil  mürşide( yol  göstericiye )  varayım  derken  papazı  buluyorsunuz çoğu  kez. Çünkü  memleket  maalesef  ( Haydi  elini  diyeyim  yine.  Terbiyesizlik  yapmayayım) elini  sallasan  bir  mürşide  değiyor. İşte  bu  noktada  ''  Bu  Diyanet'in işi  nedir  Allah  aşkına?''  Diye  sormadan  da edemiyor  insan  ister  istemez. 

Bir  kâmil mürşid  arayışı    yaşar  Nuri  Öztürk'ü  bile  gençlik yıllarında  İskender  Evrenosoğlu'nun  kollarına  atmış  ve  ona  ''  Sultanım''  dedirtmişse  siz  bir  de  Kur'andan  tamamen  bîhaber  olan  insanları  düşünün.

Evet  yanlış  okumuyorsunuz.  1996 da  Ceviz  Kabuğu  adlı  programda, Yani  İskender  Evrenosoğlu'nun  Kur'anı  yüzünden  bile okuyamadığı  ve  sonuçta kedi  gibi  kaçtığı  programda İskender  Evrenosoğlu,  Yaşar  Nuri  Öztürk'e  aynen  şunu  sordu: '' Sen  bir  zamanlar  bana  Sultanım  demiyor  muydun?''  Yaşar  Nuri  cevap  verdi: ''  Evet  diyordum.  O  zamanlar  seni  bir  adam  sanıyordum.''

Yaşar  Nuri  Öztürk  bile  bu  sahtekarı  bir  zamanlar  adam  sanmışsa  '' La  ilahe  illallah''ın  manasını  bilmeyen  bir  garibin  onu  Mehdi  Resul  kabul  etmesini  pek  de  yadırgamamak  lazım.

Yadırganması  gereken  şey  aslında  1976  yılında  irşad  görevine  başlayan (!)  1986  yılında ind-i  ilahide ( Allah  katında )  kendisine -  bir törenle- bizzat Allah  tarafından (!) mehdilik  görevi  verilen (!)  bu şahsa ve  bunun  gibi  daha  pek  çok  şarlatana  karşı  ne  sağ  ne  sol  iktidarların  hiç  bir  şey  yapmamış  olması,  dini  bu  ve  benzeri  sapıkların  elinden  kurtarmak,  böylece  ülke  vatandaşlarının  göz  göre  göre   iğfal  edilmesini  önlemek  için  tedbirler almamış  olmasıdır.  İlle  de  her  biri  Fetö  gibi  darbe  mi  yapmalı?  Ya  da  şöyle sorayım: Bu  hainlerler  ille  de  devlete  sızdıkları  zaman  mı  mücadele  edilmeli?  Beyinlerimize sızmış  olmaları  bir  suç  oluşturmuyor  mu?

5- Zurnanın  zort  dediği  yerle noktalıyalım:

Herhangi  bir  zâtın  sizin  şeyiniz,  pardon  şeyhiniz ya  da mehdi  olduğunu  nereden  bileceksiniz?

Öyle  ya  hiç  birinin  alnında  ''  şeyh,  mehdi,  gavs,  kutup,  mürşid-i  kâmil ''  Diye  yazmıyor. (Yine  yanlış  söyledim.  Aslında  yazıyor  ama  siz  gönül gözünüz  açık  olmadığı  için  mübareklerin  alınlarındaki  o  yazıyı  görmüyorsunuz(!) )

Bunun  için  pek  çok  tarikatın  değişik  ritüelleri  var.  Bilmediğim  konuda  ahkam  kesemem. Bildiklerimi  anlatacağım:

Rüya  oldukça  önemli  mürşidinizi,  hatta  mehdiyi  tanımanız  için(!)

Mesela Menzil'de  tövbe  aldıktan  sonraki  aşamada  gördüğünüz  rüyayı  şeyhe  anlatmak  var. Bunu  ille  de  '' Şeyhim  kim?''  sorusuna  cevap  aramak  için  yapmıyorsunuz  ama...

İşin  doğrusu  ben  tövbe  aldıktan  sonra  rüyama  Şeyh  Muhammed  Raşit  Erol'un  gelmesini  beklerken  Humeyni  geldi.  Neden?  Çünkü  o  gün  ve  gece  çay  bahçesinde  sofiler  Humeyni'nin  nasıl  bir  kâfir  olduğunu  anlatıp  durdular. ( Hiç  sevmezlerdi  Humeyni'yi) eh  o  kadar  çok  dinledim  ki  namussuz  rüyama  girdi.  Ertesi  gün  şeyhe  ''Rüyamda  Humeyni'yi  gördüm.  Benim  şeyhim  o  mu  yoksa?''   diyemezdim  elbette.  Ona  kafamdan  uydurduğum  bir  rüya  anlattım  o  da  sadece ''İyi''  dedi.  Ağzından-bana  hitaben-  duyduğum  tek  kelime  de  bu  oldu  zaten. Üç  dört  defa  gittiğim  Menzilde  sofilerine  tek  kelime  sohbeti  olmadı.  Bana  söylediği  ''  İyi''  kelimesi  dışında  ağzından  duyduğum  bir  iki  kelime aynen  şunlardı:

Bir  keresinde  vatandaşın  biri  tekerlekli  sandalye  içinde  bir çocuk getirdi  ve  şeyh  namaz  için  camiye  giderken  yolu  üzerine  çıktı. Şeyh  Muhammed  Raşit Erol ''  nesi  var bunun?''  diye  sordu.  Adam '' Hocam !  Bu  çocuğu  götürmediğim  doktor,  götürmediğim  hoca  kalmadı.  En  son  senin  kapına  geldim.  Himmet  eyle  de  yürüsün''  Diye  cevap  verince  şeyh  elini  çocuğun  başına  koyup  ''İnşallah iyi  olur''  dedi  ve  camiye  yürüdü. 

Şimdi  eminim  pek  çoğunuz  yazdığım  bunca  yazıya  rağmen  ''  O  çocuk  yürüdü  mü? ''  diye  heyecanla  devamını  bekliyorsunuz.  

Sofiler  koskoca  Seyda  hazretlerine  basitçe ''  Hocam ''  diyen adama  bozulmuşlardı.  Bundan  sonra  en  azından  ''  Gurban''  demesi  konusunda  uyardılar. 

Peki o  çocuk  yürüdü  mü?  Vallahi  o  anda  yürümedi.  

Ertesi  gün?

Ertesi gün  gördüğümde  hâlâ  tekerlekli  sandalyedeydi.  Sonra  bir  daha  görmedim ama  mutlaka  yürümüştür (!)  Kendi  dizlerindeki  rahatsızlık  sebebiyle  devamlı  dizlerini  ovdurtan  şeyhimiz  mutlaka  o  çocuğun  derdine  çare  olmuştur (!)

Evet,  bizim  şeyhin  irşadı  işte  böyleydi.Neredeyse hiç  konuşmadan  irşad  ederdi ve  eminim  Menzilde  daha  sonra  o  çocuğun  nasıl  Atletico  Madrit'de top  koşturduğu hatta o  gün  oraya gelen  çocuğun  aslında  bugünün  Arda  Turan'ı  olduğu  anlatılıyordur.  Yani  şeyh uçmuyordu,  onu  bizler  uçuruyorduk. Ama  şeyhin  bizim uçurmalarımıza  itiraz  edip ''  Yahu  ben  de  Allah'ın  bir  kuluyum sizler  gibi... Öyle  şifa  verici bir  özelliğim yok.  Buradan ( Adıyaman-Kahta )  attığım  bir  takunyanın  taa  Mersindeki  bir namussuzun  kafasına  isabet  etmesinin imkanı  yok''  dediğini  de  duymadım. 

Ancak  İskender  Evrenosoğlu Tarikatında  durum  az  farklı:  İki  rekatlık  bir  hacet  namazı  kılıyorsunuz  Rabbim  size  Mehdi'yi  göstersin diye..  Yatıyorsunuz, hazret  rüyanıza  giriyor(!) ( Bunu  bana  bizzat  bir  İskenderci  anlattı.  Kendisi  Mehdi  Hazretlerini (!)  bu  şekilde  görmüş. ) Yani  orada  rüyaya  yatmanın  tek  amacı  mehdinizi(!)  görmek...Mehdi  hazretleri (!) ille  de  rüyanıza  girecek.

Girmezse  peki?  Kalp  gözlerinizi  yumarak  uyumuşsunuzdur(!)  O  rüyayı  görmek için  maddi  gözleriniz  kapalı  ama  kalp gözleriniz  açık  olacak.  

Bunu  nasıl  sağlayacaksınız  peki?  

Ne  zaman ki  Rüyanızda  İskender  El  ekber  Hazretlerini  görürseniz  o  zamana  kadar  devam  edin  hacet  namazı  kılıp  ''  mehdimi  bana  göster  Ya  Rab''  diye  dua  edip  yatmaya. 

Peki  başka  birini  görürseniz  rüyada? 

Şeytani  bir  rüyadır  kesinlikle.  Ta  ki İskender  Hazretleri  size  gösterinceye  kadar,  yani  kendini  gösterinceye  kadar  devam.

''Yav  olmuyor  bir  türlü.  Hem  ben  rüya  filan  gören  bir  herif  değilim''  diyorsanız?  

Kolayı  var:  Sallayın  ''  İnan  ki  seni  gördüm  Mehdim''  deyin.  Ona  da  gelsin  vahiy(!) ve  ''  Tabiyetiniz  kabul  olundu''  desin. Ne  siz  yorulun  ne  sizi  bu  yola  sokmaya  çalışanları  yorun  değil  mi? Yalandan  kim  ölmüş  ki?

Aslında  yazılacak  daha  o  kadar  çok  şey  var  ki. Lakin  bunca  emekle  yazılan  şu  yazıları  kaç  kişi  okuyor? Bir  avuç  insan...

Bunca  yorulduğunuza  değmiyor  vesselam.  O sebeple  bitiriyorum.  

BİTTİ.

( Mehdi'nin(!) Birini Tıktık Kodese De Ötekini Ne Yapacağız? -6. Bölüm - başlıklı yazı Sami Biber tarafından 24.07.2018 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.