Makale / Güncel Makaleler

Eklenme Tarihi : 22.07.2018
Okunma Sayısı : 2179
Yorum Sayısı : 8
Günün Yazısı

Bu Yazı 23.07.2018 tarihinde
GÜNÜN YAZISI
olarak seçilmiştir.
Evet  önce  kaldığımız  yerden  Risalet  Nurları  adlı  kitaptaki  bilimsel  ayetler(!)...

Hani demiştim  ya  Newton'u  mezarında  ters  döndürecek  bir  ayet(!)var diye.  İşte  o :

HANGİ CİSMİ ATSAN O YERE DÜŞER. HAFİF GAZLAR AYRI. ELİNDEKİ KALEMİ ATSAN ONUN YERE DÜŞECEĞİNİ BİLİRSİN. GAYP ALEMİ İÇİN DE DURUM AYNIDIR. 

Bizim  daha  ilkokulda  Newton'un  yer  çekim  kanunu  olarak öğrendiğimiz Hangi  cismi  havaya  atsan  yere  düşer kuralını  bu  İskender  Evrenosoğlu'nun  kafası  bir  türlü  almamış  okul  yıllarında. ''  Lan  nasıl  olur?  Nasıl  olur  da  havaya  atılan  her  cisim  yere  düşer? ''  Demiş  durmuş.  Allah  da  ''  Bak  oğlum !  Bak  evladım !  Lan  koskoca  Mehdi  Resul  oldun.  Şimdi  insanların  önünde  de  aynı  eblehliği  yaparsın  da  rezil  olursun''  Diyerekten  mübareğe  durumu  ayetle(!) izah  etmiş.

Yalnız  İskender'in  kitabındaki  bu  ayette  - sanki  ayrıntı  gibi  duran-  bir  kurnazlık  daha  var.  Diyor  ki'' Hangi  cismi  atsan  yere  düşer.  Sen düşeceğini  nasıl  ki  bilirsen  gaybı  da  öylece  bilirsin''

Oysa  onun  kitabının  aksine  Allah'ın,  Resulullah  Muhammed  Mustafa'ya  indirdiği  Kur'an-  Kerimin  Neml  Suresinin  65.  Ayeti  aynen  şöyle  diyor:  De ki: "Göklerde ve yeryüzünde gaybı, Allah’tan başka kimse bilemez.''

Bir  başka  bilimsel  ayet..O  da  aynen  yukarıdaki  gibi  Rıza  Suresinden (!)

SEN (+) ELEKTRİK YÜKÜ TAŞIYAN PROTON VE (-) ELEKTRİK YÜKÜ TAŞIYAN ELEKTRONLARDAN MÜTEŞEKKİLSİN. BAŞ GÖZÜNÜN GÖRDÜĞÜ BÜTÜN KAİNATTA BÖYLEDİR. GÖNÜL GÖZÜNÜN GÖRDÜĞÜ ALEM İSE (-) ELEKTRİK YÜKÜ TAŞIYAN PROTON VE (+) ELEKTRİK YÜKÜ TAŞIYAN ELEKTRONLARDAN YARATILMIŞTIR

Resmen  kafam  dağıldı. Mehdimizin  protonları  +  elektronları  - yük  taşıyor  ama gönül  gözümüzün  gördüğü ( ya  da  onun  gönül  gözünün  gördüğü )  alemde protonlar  - elektrik  yükü taşırken elektronlar  +  elektrik  yükü  taşıyor

Sanırım  Einstein  de  mezarında  ters  dönmüştür.

Yine  o  sureden  bir  ayet(!)

RUHUN DA GAYP ALEMİNDE 70 KİLO AĞIRLIĞASAHİPTİR. (-) PROTON YAPISINA GÖRE. BU AĞIRLIK, BU DÜNYA ÖLÇÜLERİNE KIYASLANINCA - AĞIRLIK OLUR. 

Allah  kahretsin.  Ulan  sana  kim  dedi  Tarihçi  ol  diye.  Fizikçi  olsaydın  bak  ne  güzel  anlardın ''Bu  ağırlık -  ağırlık  olur''  ifadesini. 

Neyse...Beyninizi daha  fazla  yakmayayım  da  şu  Beyt-i Dost  olayına  geçelim

BEYT-İ  DOSTTAN  EHL-İ  BEYTE,  EHL-İ  BEYTTEN  MEHDİ  RESULLÜĞE  GEÇİŞ  NASIL  OLDU?

Sizler Ehl-i Beyt deyince ne anlarsınız? Tabii ki Hz. Muhammed’in ‘’ Bunlar benim hane halkımdır’’ dediği Hz. Ali, Hz. Fatıma ve onların çocuklarını değil mi? ( Hz.  Hasan,  Hz  Hüseyin)

Bana  göre Ehl-i  Beytin  ( Yani  ev  Halkının  )  Hz.  Muhammed'in  beytini  yani  evini  kapsaması,  bu  kapsam  içinde  de  eşi Hz.  Ayşe,  kayın  babası Hz.  Ebubekir  ve  diğer  eşlerinin,  hatta kızları ve  damatlarının  da  ''Ehli-  Beyt ''  olması  gerekir  ama  nedense  gerek Sünni  gerek  Aleviler  nezdinde  Ehl-i  Beyt  sadece  Hz.  Ali,  Hz.  Fatma,  Hz.  Hasan  ve  Hz.  Hüseyin'i  kapsar.  Yani  Hz.  Muhammed'in  hanesi  değil  Hz.  Ali'nin  hanesini...Neyse,  o  konu  beni  aşıyor...  

Peki  Ehl-i Beytten  önce  bir  Beyt-i  Dost  olduğunu  biliyor  muydunuz?

Bugün  Mehdi  Resul  olduğunu  söyleyen  zâtın  piyasaya  ilk  olarak  Beyt-i  Dost olarak  çıktığını  biliyor  muydunuz?

Şimdi  soruyorsunuz: ''  Hocam !  Nedir  bu  Beyt-i  Dost?  Ya  da  kimdir?''

Hemen  açıklıyorum:

Hz. Muhammed’in nasıl ki ehl-i beyti varsa Hz. İsa’nın da Beyt-i dostu varmış. Yani Evinin dostu.

Peki kimmiş bu dostu ve o dostun vazifesi neymiş?

Bu Beyt-i dost Hz. Yahya imiş. 

Hz. Ali nasıl ki Hz. Muhammed’in  amcasının oğlu ise, Hz. Yahya da Hz. İsa’nın teyzesinin oğluymuş ( Hz. Meryem’in teyzesinin oğlu olduğunu söyleyenler de var ) ve görevi Hz. İsa’nın, yaşadığı o kısacık ömründe anlatamadıklarını ondan sonra insanlara anlatmakmış.

Şimdi diyeceksiniz ki ‘’ Yahu Hz. Yahya, Hz. İsa’dan daha önce öldürüldüğüne göre nasıl olur da Hz. İsa’dan sonra onun söyleyemediklerini insanlara anlatır ?’’

Şimdi  sıkı  durun

Hz. Yahya, öldükten uzun bir süre sonra reankarnasyonla bir başka bedende yeniden dünyaya gelir. Ancak bu yeniden dünyaya geliş artık son peygamber Hz.  Muhammed  zamanında olmuştur(!). Yani  Hz.  İsanın  anlatamadıkları  Hz. Muhammed  zamanında  yeniden  dünyaya  gelen  Beyt-i  Dost  tarafından  anlatılacaktır (!)

İyi de kim olarak reankarne olmuş  Hz.  Yahya?

Koltuklarınıza çivilenin.

Hz.  Yahya,  Hz.  Ali  olarak  yeniden  dünyaya  gelmiş. Hz.  Muhammed'in  kızı  Fatma  ile  evlenerek  Hz.  Yahya'nın  kutsal  görevini  devam  ettirmiş (!) Yani  son  peygamber  zamanında,  son  Peygambere  ilk  iman  edenlerden  olduğu  halde  Hz.  İsa'nın,  hayattayken  söyleyemediği  sözleri  söylüyor.(!)   Hz.  Ali hem  Hz.  Muhammed  hem  de  Hz.  İsa  yolunda (!) [Alın  size  buz  gibi dinler  arası  diyalog ] Hatta  Hz.  Muhammed'in  sözleri  maksesi  altında aslında  Hz.  İsa'nın  sözlerini  söylüyor (!) 

''Eeee?'  Dediğinizi  duyar  gibiyim.

Sonra  bildiğimiz  gibi  661  yılında  Hz.  Ali Şehid  edilir. İyi  de  kutsal  görev  ne  oldu? Yani  Hz.  İsa'nın  hayattayken  söylemediği  sözleri  nakletme  işi? 

Miladi 858  Yılında  Hallac-ı  Mansur  dünyaya  gelir  ama  o  aslında  reankarnasyona  uğramış  Hz. Ali'dir (!)  ''  Enel  Hak''  demesi  de  boşuna  değildir. Hrıstiyanlarca  da  Hz İsa    hem  Tanrı  hem  de  tanrının  oğlı  değil  miydi? ''  Hallac-ı  Mansur'un -maalesef-  hazin  sonu  hepimizn  malumudur.

1077  yılında   Abdulkadir  Geylani  Hazretleri  dünyaya  gelir  ama  o  aslında  reankarnasyona  uğramış  Hallac-ı mansurdur(!)  Abdülkadir Geylani,  Hz  İsa'nın  sözlerini  nakletmek  olan  kutsal  görevi  ölünceye  kadar  devam  ettirir (!) Yani  Abdülkadir  Geylani  de  aslında  Hz.  İsa'nın  sözlerini  söylüyor(!).

1207 yılında Mevlana  Celaleddin-i  Rumi  dünyayaya  gelir  ama  söylemeye  gerek  yok(!)  o da  aslında  reankerne olmuş  Abdulkadir  Geylani  Hazretleridir(!)  Yani  ''Ben hayatta olduğum müddetçe Kur'an'ın kölesiyim./Ben Muhammed Mustafa’nın ayağının tozuyum./Biri benden, bundan başka bir söz nakledecek olursa,/ Ondan da şikayetçiyim, o sözden de şikayetçiyim.''  Diyen  Mevlana  Celaleddin-i  Rumi  aslında  takiyye  yapıyor(!)  çünkü  söylediği  sözler  aslında  hep  Hz. İsa'nın  sözleri (!) Hz.  Muhammed'in  ayağının  tozu  filan  değil(!)  Hz.  İsanın  havarilerinden  biri  aslında (!)

Biliyorum başınız  döndü.

Şu  ana  kadar  kaç  reankarnasyon  saydım?  1-  Hz.  Yahya(Beyt-i  Dost )  2-Hz. Ali  3-  Hallac-ı  Mansur 4- Abdulkadir  Geylani( Kadir-i  Dost )   5- Mevlana  Celaleddin-i  Rumi

Sayının  altıya  tamamlanması  gerekiyor ( Altı  ışık  ya  da  nur  gelmesi  lazım: [ Altı  ok  ya  da  Dokuz  Işıkla  asla  bir  alakası  yok ]. Yani  Mevlana  Celaleddin-i  Rumi  de  bir  insan  olarak  yeniden  dünyaya  gelecek(!) ( O  sebepledir  ki  İskenderciler  konuşmalarında  Mevlana  Celaleddin-i  Rumi'ye çok  fazla  atıfta  bulunurlar ) 

İşte bu beklenen altıncı nur ( Buna medyum, kahin vs. Diyenler de oldu) Yeni bir akımın doğmasına sebep oldu. Bu akıma Beyt-i dost akımı ya da tarikatı dendi. Gelecek  nur ise  Beyt-i  Dost olacaktı.  Bu akım Beyt-i Dostun kim olduğunu bilmemekle beraber mutlaka geleceğine inanıyordu. Buna Sevgi yolu ya da Işık yolu da dendi. 

Peki bu Beyt-i dost tarikatının en tanınmış simaları kimlerdi?

En başta Rıfat Kayserilioğlu.  Onu pek tanıyan  olmasa da son  Beyt-i  dostun o  olduğuna inananlar  vardı.  Aynı şekilde  Vedia  Bülent Çorak  adlı  bir  medyumun  da  Beyt-i  Dost  olduğu  söylenmekteydi  ve Cenk Koray bu  tarikatın  bir  üyesiydi. Peki  en  ilginç  üye hatta  tarikatın  yazar  kadrosunda  kim  vardı?  Şimdi  sıkı  durun: Üniversitelerde ikna odalarının kurulmasının mucidi olan en büyük Atatürkçü(!) Nur Serter… Evet evet  Prof. Dr.Nur Serter bu tarikatın yazar kadrosundaydı. 

Peki İskender Evrenosoğlu  ile  bu  akımın  alakası  ne?

O bu tarikatın ne başıydı ne de üyesi. Tarikata girip çıkmazdı. İlle velakin ‘’ Madem ki beklenen bir Beyt-i dost var, o niçin ben olmayayım?’’ kurnazlığı ile beklenen Beyt-i Dostun kendisi olduğunu söyledi. Çok  uzun  yıllar  öncesinde onu biz ilk olarak Beyt-i dost olarak tanıdık. Yani  ne  Rıfat Kayserilioğlu  ne  de  Vedia  Bülent Çorak,  İskender  Evrenosoğlu kadar  popüler  bir  Beyt-i  Dost  değildi

İskender Evrenosoğlu sonraları baktı ki Beyt-i Dost daha ziyade Hristiyanların bekledikleri kurtarıcı Mesih’e benziyor ve de bu tarikat mensupları entel dantel tipler olup öyle biatmış, el etek öpmeymiş gibi şeylere gelecek tipler değil. İşin içine bir de ruh çağırma seansları filan girince Beyt-i dostluğu bırakarak Ehl-i beyt olmaya karar verdi.Zaten  Beyt-i  dostun bir  ayağı  da  Hz.  Ali  değil miydi?  Kandisi Türk  olduğu  halde  Arap olan Hz.  Ali'nin  soyundan  geldiğini  başka  nasıl  izah  edebilirdi  ki  bu  reankarnason  palavrası  dışında ?  Gerçi  Hz.  Ali'nin  soyundan  geldiğini,  12.  imam  olduğunu  iddia  ederken  bu  reankarnasyon  palavrasını  kullanmadı.  ''  Ben  reankarnasyonla  Hz.  Ali'nin  soyundanım''  demedi( ya  da dedi  ama  ben  duymadım )   ama  elinde  önemli bir  delil (!) vardı  en  azından...  Müridleri  kaz gibi  önlerine  atılan  her  şeyi  yutan  tipler  değil  de  sorgulayan  insanlar  olsaydı,  ''  Sen  nasıl  oluyor da  Arap  olmadığın  halde  Hz.  Ali'nin  soyundan  geliyorsun?''  deselerdi  delil  olarak  reankarnasyonu  ileri  sürecekti.Hoş  müridleri  sorgulayan  tipler  olsaydı  onun etrafında  ne  diye  toplansınlar ki  değil  mi? İşin  bir  de  o tarafı  var. Beyt-i  dostluk  ona  Ehl-i  Beytten  olma  konusunda  güzel  bir  fikir  vermişti.

 Beyt-i Dostçuların İslamla filan da alakaları yoktu. Bir  avuç yarı  Hrıstiyan,  yarı  Mason,  yarı  Budist'e   Beyt-i  Dost  olmaktansa  milyonlarca Müslümana Ehl-i Beytten olmak daha kârlıydı. Düşünün ki özellikle doğu ve güneydoğu Anadolu’da beş yaşındaki çocuğun elini öpüyordu yetmiş yaşındaki adam, ‘’ Seyyidim benim’’ diyerek. Bir  de  işin  içine  Mehdilik  katarsa  ehli-  kebap,  ehl-i  kaymaklı  ekmek  kadayıfı  olurdu.
Velhasılıkelam  Beyt-i  Dosttan  Ehl-i  Beyte geçiş  yapması  çok  uzun  sürmedi.  

Hani  derler  ya  deli deliyi  görünce  çomağını  saklarmış.  Bizim  mehdi(!) de  kendisinden  daha  deli  olanları  görünce   ve  onların  kendisinin  mehdiliğini  kesinlikle  sallamayacağını  anlayınca  Beyt-i  Dosttan Ehl-i  Beyte  geçmek  zorunda  kaldı.   Zaten  onun  hayatında  bu geçişler  oldukça  fazladır. İlk olarak  Menzil  Şeyhi  Muhammed  Raşit  Erol'un  bir  sofisi  iken  daha  sora  onu  kendisine  baş  yardımcı  yapması  gibi...Ehl-i  Beytten  Mehdi  resullüğe  sıçraması  gibi...

Peki  bu  İskender  Evrenosoğlu  denen  zavallıya  bunca  insan  nasıl  inanıyor?  Bu  adam  ne  yapıyor  ki  bu  memlekette  bunca  saf  insan  bu  sapığın  Mehdi  Resul  olduğuna  inanıyor?

Hatta  şaşıracaksınız  ama  onu  bir  televizyon  programından  kedi  gibi  kaçırtan  Yaşar  Nuri  Öztürk  bile  bir  dönem  bu  sapığa  ''  Sultanım!''  diye  hitap  etmiş...

Gelecek  bölümde  inşallah. 

( Mehdinin Birini Tıktık Kodese De Ötekini Ne Yapacağız - 4 . Bölüm - başlıklı yazı Sami Biber tarafından 22.07.2018 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.