Bu gece seninle dolu tüm anıları alıp yanıma düştüm sokaklara. Beraber gittiğimiz her yeri bir bir ziyaret ettim. Temmuzun o kasvetli sıcağı yoktu içim ürperdi. Tüylerim diken diken dolaştım sokaklarını Bursa’nın. Bir ölüm sessizliği kaplamıştı tüm meydanları,  Heykelde aşklar kursuna dizilmiş,  aşıklar esir. Bu kent bu kadar sessiz miydi sen varken de? Bilemedim.
Huzurum kaçtı ve ben de bir kaçak gibi hızlı adımlarla uzaklaştım Heykelden. Ulucami’nin önünde ki taş sokaktan inerken Cumhuriyet caddesine bin yıllık eski hanların içinde o çok eskilerden gelen aşk sözcükleri çalındı kulağıma. Net değildi ama belki benim sana söylediklerim de vardı içlerinde. Az ilerde köfte yediğimiz dükkanın önünde soluklanmak için durduğumda bizi gördüm. Güle eğlene iskemleye kurulmuş sohbet ediyorduk,  köfteleri beklerken. Ne  kadar da aşık gözlerle bakıyordun bana. O bakışlardan ürküp hızlıca attım kendimi yola Şehreküstü meydandaki çeşmeye dayayıp ağzımı kana kana su içtim. Meğerse biraz önce bizi izlerken yakmışım ciğerlerimi... Sonra oturup bir bankın üstüne bir sigara yaktım. El ele metroya indiğimiz o günler geçti gözlerimin önünden. Yok yok meraklanma çöpçüler iş başında neyse ki. Birazdan silip götürecekler tüm hatıraları...
Sana giderken söylemiştim alışamam sensizliğe diye. Dinlememiştin,  bak iyice oturdu şakaklarıma Uludağ’ın beyazı. Gözlerimin kahvesi griye keser oldu. Derecesi daha bir fazla artık,  gözlerimi kısıp bakıyorum uzakta bir siluet gibi geçen insanlara. Hiç biri sen değilsin biliyorum. Sen olsan tanırdım duruşundan,  yürümenden,  hissederdim kilometrelerce uzaktan bile kokunu... Takılmıyorum o yüzden tanıdık biri olmuş olmamış. Ki tanıdık birine hele bizi bilen birine rastlama olasılığından nefret ediyorum. Seni soruyorlar işimin çağlayan nehirlerine set dizip,  kurutup tüm sahralarımı,  sayfalarca şiirimi ateşe verip gitti diyemiyorum. 
Gidilecek ne çok yer var bu kentte seninle birikmiş. Şimdi kalkıp her birini tek tek ziyaret etme vakti. Kiminle ellerimiz değmiş. Kimin de gülümsememiz kalmış. Bazısında sarılıp ayrılmaya meylettiğimiz anlarımız. Hep gitmeye öykünmüş küçücük yüreğin her köşe başında. Sokaklar dolusu bir adamın yalnızlığı kalmış. Bursa ah o eski bir soluk gibi,  şimdi eksik bir adamın sırdaşı yorgun taş yığını... Ah gençliğimi ellerinden kayıp düşüren. Ah beni koca ahlara yoldaş eden şehir. Ne kadar kimse kalmışım neler kendime... Ve ne kadar herkes olmuşum sana... Neredesin sevgili? Hangi koca tarihi olan kentin temmuz sıcağında tutuşuyor bedenin, benim bedenimde diken diken ürpertisi hasretin. Senin ellerin vardı kıyamadığım öpmeye... Sahi nerede şimdi ömrüme ömür eken gözlerin ve bana hayat sözlerin... 
Çok oldu hayli çok...

( Çok Oldu Hayli Çok başlıklı yazı Mehmet Avcı tarafından 19.07.2018 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.