Sağ tarafımda zeytin ağaçları, kıvrıla kıvrıla uzanan yoldan hafif rampayı tırmanırken, sol tarafımda kalan ovanın manzarası iyice belirginleşiyordu. Tabiat uyanmaya başlamış; çiçekler, yemyeşil çimenlerin arasından başlarını çıkarıp, adeta gülümser gibi beni selamlıyordu.

Sabah Seniye Teyze arayıp, ilaçlarının bittiğini söyleyince ‘’iş çıkışı bırakırım. Seni özledim, iyi oldu bu sayede seni de görürüm .’’ dedim.

Seniye Teyze Aydın’ın en güzel köylerinden birinde Ovaeymir’de kedisi sarman ve köpeği çomarla birlikte yaşıyordu. Orada doğmuş, büyümüş, evlenmişti. Bir oğlu olmuş; onu da köyün en güzel kızı Aynur’la evlendirmişti, bir de torunu vardı.

Gelini Merkezde ailesiyle beraber kalıyor ama hemen hemen her gün Ovaeymir’e gelip kayınvalidesinin işlerini yapıyordu.

Seniye Teyze gelinini ve torununu çok seviyor ve hep dua ediyordu onlar için.

Çok yalvarmışlar ‘’Sen de gel, birlikte Aydın’da yaşayalım.’’ diye ama o asla köyünden ayrılmayı düşünmemiş, her seferinde ‘’Burada doğdum, burada öleceğim.’’ diye reddediyormuş tekliflerini.

Bu köye her gelişimde, o kara gün geliyordu aklıma: Gün ağarana kadar bardaktan boşanırcasına yağan yağmur, kapkara bir gökyüzü ve radyodaki o haber…

‘’Sabaha karşı askeri aracın geçişi esnasında, terör örgütü mensuplarının yola döşediği tahrip gücü yüksek bombanın uzaktan kumandayla patlatılması sonucu üç askerimiz şehit oldu.’’

Şehitlerin biri Ovaeymirliydi.

Uyanır uyanmaz duymuştum haberi ve o gün Aydın’da güneşi hiç görmemiştik.

Canımız yanıyordu; Atahan hepimizin evladıydı. İnsanlar yollara düşmüş, herkes işi gücü bırakıp Ovaeymir’e şehidin köyüne gitmeye çalışıyordu.

Ben de onlardan biriydim, yıllardır burada yaşamama rağmen buraya ilk kez geliyordum.

Köye girdiğimde, gözleri yaşlı aşırı bir kalabalık vardı meydanda. Onların arasından geçerek; tek katlı, bahçeli, beyaz boyalı evin irili ufaklı taşlarla alelade örülmüş bahçe duvarını aralayan iki parçadan oluşmuş sonuna kadar açık demir kapısından zorla içeri girdim.

Ana baba günü gibiydi ortalık. Avluda daha çok kadınlar vardı ve evden Kur’an okuyan birinin sesi geliyordu. Evin ahşap kapısı da açıktı ve tam karşıdaki sedirde Şehidin annesi Seniye anne oturuyordu. Ayaklarını toplamış, ellerini göğsünde birleştirmiş, başında beyaz bir namaz başörtüsü vardı. Ağlamakla ağlamamak arasında, bedenini öne arkaya sallayarak divanda öylece oturuyordu ve kısık sesiyle sürekli aynı cümleyi tekrarlıyordu:’’ Örtün yüreğini üşümesin!’’

Bu cümlenin ne anlama geldiğini sonradan öğrendim.

Atahan çok üşürmüş ve şehit olduğunda bedeni karların üzerine düşmüş.

işte bu yüzden, Seniye anne haberlerde bunu duyduğu andan itibaren sürekli aynı cümleyi tekrarlıyormuş.

O gün bu gündür, onun o hali gözümün önünden hiç gitmiyordu.

Hepimiz, herkes gözyaşlarımızı tutamıyorduk. İçimizde belki de en metanetli kişi, şehidin annesiydi.

O gün tanımıştım ve çok sevmiştim bu güzel insanı. Ondan sonra sık sık bu köye geliyor hem Seniye anneyle sohbet ediyor, hem de duasını alıyordum.

Meydanda karşılaştığım herkesle selamlaştık. Sıcakkanlı ve çok temiz halkı vardı bu köyün, sizin yabancı olduğunuzu anladıkları zaman, hiç sorup sorgulamaz, her türlü yardımı yaparlardı.

‘’Anadolu’nun minicik bir fotoğrafı’’ diyebilirim burası için.

Evin önünde arabayı park edince, önce çomar havlayarak yanıma geldi, beni kokladı. Sarman bahçe duvarının üstünde oturmuş, güneşin tadını çıkarıyordu.

Bahçe kapısının yalnızca tek kanadı açıktı ve o kapıdan çıkan Seniye anne beni görünce gülümseyen yüzüyle boynuma sarıldı.

-Gemecen sandımdı gari. 

Gııı... sen gitgide gençleşiyon mu ne, valla gız gibi durun.

Çok mutluydu gerçekten, o kadar güçlü bir kadındı ki; ben değil herkes, onca acıya rağmen dimdik ayakta kalışına hayrandık.

Sarmaş dolaş içeri girdik, hava biraz serinlemişti.

-Üşümün çayı baçede içem mi?

-Çok iyi olur ama sen de üstüne bir şey al. Hasta olma sonra başımıza.

Gülüştük. Elimi bırakmıyordu. Birlikte kapının önündeki sedire oturunca arkamızdan gelen çomar yanıma sokuldu. Seniye teyze yüksek sesle onu kovmaya çalıştı.

-Hoşt.. hoşt.. Gitmeyo mendebur, görüyon mu!

-Bırak annecim ya, yazık hayvana. Hediyesini istiyor.

Kafasını okşadım, ellerimi kokluyordu. Her gelişimde mutlaka ona şeker getirirdim. İşte, o şekeri bekliyordu hayvan.

Mamanın nerede olduğunu biliyordu sanki, elimi cebime götürürken dilini bir karış dışarı çıkarıp, şımarık bir edayla kesik kesik havlamaya başladı.

Şekeri havaya attım zıplayıp kaptı ve biraz ileride yemeye başladı. Seniye anne ise hala hayvana bir şeyler söylüyordu.

-Canım anneeemmm. Seni iyi gördüm maşallah, bir sorun yok değil mi?

-Yok gızım nolcek? Şüküle  ossun Rabbime iyin iyin, Napcen yaş gararını aldı gari, Irabbım iman selameti vesin.

- Amin amin. Benim fazla zamanım yok. Biliyorsun Tontiş evde. Sıkıntıdan patlamıştır.

Üzerimde kalmasın sana çok selam söyledi.

-Aleyküm selam keşkem ahretlimi de getiseydin.

-Canım annem ben eve uğramadım ki… Hadi ellerimi yıkayayım da çayları getireyim.

-Sen zamet etme gızııım, içede konşu hazıleyiveriyo he bişeyleri. Sen elleni yıka ge baken.

-Ne hazırlığı gene mi yordun kendini?

-Ayda bi kecik geleyon, o gada yapmem mi?

-Ah anneciğim, kimse seni buradan çıkaramıyor ama ben kaçırıp götüreceğim ona göre.

Bir kez daha sarılıp başımı kalbinin

üstüne koydum, çok mutlu olduğunu kalp atışından anlıyordum.

-Napcen beni, gurumuş, yaşlı etiyar.

Konuşmalarımız kahkahalara boğulmuştu. İçeriden elinde kocaman tepsiyle çıkan komşu leyla, beni selamlayıp yiyecekleri yan taraftaki masanın üzerine bıraktı ve önümüze doğru çekti.

Ne zaman gelsem aynı şeyi yaşıyorduk. Ben yöresel tatları çok seviyordum, bu yüzden her gelişimde farklı menüyle karşılaşıyordum.

Bugün paşa böreği vardı. Karnımın aç olmasından mı bilmem ama muhteşemdi.

Çok güzel geçen bir saatin ardından ilaçlarını verip tam çıkacakken Seniye anne gülerek, içerideki Leylaya seslendi:

-Gııı…Az gasın unutcedim. Hudan topladıydım, açcık çilek gönderiverem ahretlime.

-Ah ah gene yaptın yapacağını.

-Bi da onu da alıp ge e mi? Hadi bakem dikkatli ol, çok selam söleve .

Sarılıp öpüştükten sonra oradan ayrıldım. Gene aynı yoldan güneşin batışını izleyerek merkeze döndüm.


             ( 03.15 adlı romanımdan )


Saygılarımla

Sebahat Karagöz



( Örtün Yüreğini Üşümesin başlıklı yazı S.Karagöz tarafından 17.07.2018 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.