Hiçliğin ummanında
Dört elif miktarı susar hevesin türküsü
Hüznün topuklarına vurur g i d i ş
Kudurur k ı y a m e t sayfalarının kelimeleri
Ve çelişkilerin ayinini kutsar kabulleniş
Bakışsız portrelerde
Eti kemiğinden ayrılır düşüncelerin
Yırtılır k e l i m e l e r i n yüzündeki peçeler
Çivisiz teslimiyet kalkar şaha
Ve sazın kopuk telinde titrer lehçeler
İçimizdeki mağaralara ağını gererken örümcek
Dilimizin aksak lügâtında büyür bin bir zehir
Derisi s o y u l u r geçmişin
Ve yedi renk akar içimizdeki n e h i r
Yasla çürür a c ı l a r ı n k âtibi
Kuruyan yaprağından utanır ağaçlar
Payımıza düşer bir avuç ay ışığı
Ve yalın ayaklı yağmurları emer yamaçlar
En tenhamızda zamansız yanıklar peydahlar güneş
Örselenir çiçeksiz baharın hayrı
Bitmez nakaratsız s/ağırlık
Ve dilimiz LÂ ’yı giyinir gayrı
Kırılır i ç i m i z i n fayları
Geçmişin urbasından sızar serzeniş
Gıyabında yama tutmaz olur vicdan
Ve hudutsuz sözlerle h i c v e d i l i r tükeniş
Çoğalır b i l i n ç altındaki tıkırtı
Kurşuna dizilir bakir avazlar
Salyasını akıtır bir K a m o s
Ve avuçlardan buharlaşır niyazlar
Savrulur silinmiş kimliklerdeki mihenk
Zulasında küllenir K u d ü s ' ün güneşi
Son ölümcül dansını yapar akrep
Ve körelir çölün ateşi . . .
.
.
.
.
.
.