Makale / Araştırma

Eklenme Tarihi : 24.06.2018
Okunma Sayısı : 1457
Yorum Sayısı : 0

RUH ÇIKINCA İNSAN ÖLMEZ. YAŞATANDA ÖLDÜREN DE ALLAH’TIR.

     Ruh Allah’ın zatından sadece insan olan bizlere üfürdüğü manevi rahmani bedenimizdir.

32/SECDE-9: Summe sevvâhu ve nefeha fîhi min rûhihî ve ceale lekumus sem’a vel ebsâre vel ef’ideh(efidete), kalîlen mâ teşkurûn(teşkurûne).                                                                 Sonra (Allah), onu dizayn etti ve onun içine (vechin, fizik vücudun içine) ruhundan üfürdü ve sizler için sem'î (işitme hassası), basar (görme hassası) ve fuad (idrak etme hassası) kıldı. Ne kadar az şükrediyorsunuz.

     Ruh hakkında çok az bilgi verilmiştir.

17/İSRÂ-85: Ve yes’elûneke anir rûh(rûhı), kulir rûhu min emri rabbî ve mâ ûtîtum minel ilmi illâ kalîlâ(kalîlen).                                                                                                                                  Ve sana ruhtan sorarlar. De ki: “Ruh, Rabbimin emrindendir.” Ve size, (ruha ait) ilimden sadece az bir şey verildi.

     Ruh Allah’a ya ölmeden önce irademizle ölerek dönecek ve Peygamber Efendimizin “ölmeden önce ölünüz “ hadisi şerifince ölmeden önce öleceğiz,  ya da öldükten sonra ölüm melekleri tarafından insan öldürülecek ve mecburen döndürülecek olan Allah’ın insanlarda bir emanetidir. Aynı zamanda hata yaptığımızda bedenimizi terk edip, daha sonra bize azap etmekle mükelleftir. Biz buna vicdan azabı diyoruz.

     RUH EMANETTİR;

33/AHZÂB-72: İnnâ aradnel emânete ales semâvâti vel ardı vel cibâli fe ebeyne en yahmilnehâ ve eşfakne minhâ ve hamelehal insân(insânu), innehu kâne zalûmen cehûlâ(cehûlen).                                                                                                                           Muhakkak ki Biz, emaneti göklere, arza ve dağlara arz ettik (sunduk, teklif ettik). Onu yüklenmekten çekindiler ve ondan korktular. Ve insan onu yüklendi. Muhakkak ki o (nefs), çok zalimdir, çok cahildir.

     Allahütealâ burada "emanet" adıyla "ruh"tan bahsetmektedir. Âyet-i kerime, ruhu teslim alanın sadece fizik vücut değil, nefsle beraber fizik vücut olduğunu da ispat etmektedir. Fizik vücut ve nefs beraberce ruhu teslim almışlardır. Çünkü Allahütealâ çok zalim ve çok cahil ifadelerini kullanmaktadır. Bu, henüz tezkiye olmamış bir nefsin ifadesidir. Kalbi %100 afetlerle dolu olan bir nefs ve fizik vücut beraberliği, bir emanet kabul ediyorlar: Ruh bir emanettir. 

     Bu ayet-i kerime fizik vücutla birlikte nefsin de emaneti kabul ettiğini ispat ediyor. Cahil ve zalim olmak, nefsin afetlerinin vasıflarıdır. İnsanoğlu, nefsin kalbindeki zalim hüviyetinin sahibidir. Nefs, zalimdir ve cahildir. Hayata böyle başlar. Adım adım, nefs tezkiyesini yaptıkça zulmetme hüviyeti yok olur; müşfik bir insan olur kişi. Ve cehalet de yok olur; yerine ilim gelir, âlim bir kişi olur. Ve ruhumuz, fizik vücudumuz ve nefsimize Allahütealâ tarafından verilen bir emanettir.

     Ölünce herkesin ruhunu ölüm melekleri Allah’a ulaştırırlar.

     Ama dünyada yaşarken müşriklerin ve münafıkların ruhları Allaha geri dönüp ulaşamaz;

33/AHZÂB-73: Li yuazziballâhul munâfikîne vel munâfikâti vel muşrikîne vel muşrikâti ve yetûballâhu alel mu’minîne vel mu’minât(mu’minâti), ve kânallâhu gafûren rahîmâ(rahîmen).                                                                                                                                      (Bu), Allah'ın münafık erkekleri ve münafık kadınları, müşrik erkekleri ve müşrik kadınları azaplandırması ve mü'min erkeklerin ve mü'min kadınların tövbelerini kabul etmesi içindir. Allah Gafûr'dur (mağfiret eden, günahları sevaba çeviren), Rahîm'dir (Rahîm esması ile tecelli eden).

    Burada Allahütealâ'nın emaneti (ruhu) göklere, yere ve dağlara sunması ve insanın yüklenmesinin neyi ifade ettiği anlatılmaktadır. Emanet olacak ki; o emaneti kişi Allah'a teslim etsin. Önce ruhu bir emanet olacak; sonra fizik vücudu emanet olacak, daha sonra nefsi emanet olacak, daha sonra da iradesi emanet olacaktır. Hepsini Allah'a teslim edecektir. 

     Allah'ın nefs ve fizik vücuda bir emanet vermesi, münafık erkekleri ve münafık kadınları, müşrik erkekleri ve müşrik kadınları azaplandırmak içindir. Kim emaneti Allah'a teslim etmek üzere harekete geçerse; yani Allahütealâ'ya ulaşmayı dilerse o zaman kadın olsun erkek olsun, o kişi, mü'min olur. Ve sadece Allah'a ulaşmayı dilediği için makamı cennet olur. 

     Birinci etapta mü'min erkekler ve mü'min kadınlar Allah'a ulaşmayı diliyorlar. Allahütealâ, onlara Rahmân esmasıyla tecelli ediyor. Bu tecelli, kişinin üzerine 7 tane furkan verilmesini; o kişiyi, gören, işiten ve kalbine ihbat koyarak, idrak edebilen bir hüviyet verilmesini sağlıyor. Sonra göğsünü şerhederek göğsünden kalbine yol açmasını, kalbinin nur kapısını Allah'a çevirmesini, huşûya ulaşmasını sağlıyor. Sonra da, o devirde Peygamber Efendimiz (S.A.V)'e ulaşıyorlar, 12 tane ihsan alarak, ihsanla, tövbe ederek tâbî oluyorlar. Mürşidine ulaşıp tâbî olduğu anda da Allahütealâ, onlara Rahîm esmasıyla tecelli ediyor. Böylece Allahütealâ'nın ona mağfiret etmesi yani günahlarını sevaba çevirmesi söz konusu olur. 

      Allah müsaade etmeden hiç kimseye bir musibet icabet etmez.

64/TEGÂBUN-11: Mâ esâbe min musîbetin illâ bi iznillâh(bi iznillâhi), ve men yu'min billâhi yehdi kalbeh(kalbehu), vallâhu bikulli şey'in alîm(alîmun).                                                  Allah'ın izni olmadıkça bir musîbet isabet etmez. Ve kim Allah'a îmân ederse (âmenû olursa), (Allah) onun kalbine ulaşır. Ve Allah, her şeyi en iyi bilendir.

     Peygamber Efendimiz s.a.v. savaşta yerden bir avuç kum alıyor ve müşriklerin üzerine atıyor. Her kum bir müşriğin gözüne geliyor. O zaman Allahütealâ ayette Peygamberimize o kumu atarken sen atmadın atan Allah’tı ve onları siz öldürmediniz öldüren Allah’tı diyor. Hiç kimsenin bir başkasını veya kendisini öldürmesi mümkün değildir. Öldüren yalnız Allah’tır, kullar veya ölüme neden olan şeyler sadece bir sebeptir.

8/ENFÂL-17: Fe lem taktulûhum ve lâkinnallâhe katelehum, ve mâ remeyte iz remeyte ve lâkinnallâhe remâ, ve li yubliyel mu’minîne minhu belâen hasenâ(hasenen), innallâhe semîun alîm(alîmun).                                                                                                      Onları siz öldürmediniz ama onları Allah öldürdü. Ve attığın zaman da sen atmadın ama Allah attı. Ve Allah, mü'minleri Kendisinden ahsen belâ ile imtihan eder. Muhakkak ki Allah, işitendir ve bilendir.

    Allah’ın ruhumuza yaşarken geri dönerek kendisine ulaşması için emrediyor.

89/FECR-28: İrciî ilâ rabbiki râdıyeten mardıyyeh(mardıyyeten).                                            Rabbine dön (Allah'tan) razı olarak ve Allah'ın rızasını kazanmış olarak!

     Bu emir bir ölüm ve intihar emri değildir. Çünkü intihar etmek yasaktır.

4/NİSÂ-29: Yâ eyyuhellezîne âmenû lâ te’kulû emvâlekum beynekum bil bâtılı, illâ en tekûne ticâreten an terâdın minkum, ve lâ taktulû enfusekum, innallâhe kâne bikum rahîmâ(rahîmen).                                                                                                                                                   Ey îmân edenler (âmenû olanlar)! Birbirinizin mallarını batılla (haksızlıkla) yemeyin, ancak sizin rızanızla yaptığınız ticaret hariç. Ve kendinizi (ve birbirinizi) öldürmeyin (intihar etmeyin). Muhakkak ki Allah, size karşı Rahîm'dir.

4/NİSÂ-30: Ve men yef’al zâlike udvânen ve zulmen fe sevfe nuslîhi nâra(nâren) ve kâne zâlike alallâhi yesîrâ(yesîran).                                                                                                      Ve kim bunu düşmanlık ve zulümle yaparsa, o takdirde biz onu yakında ateşe yaslayacağız. Ve işte bu, Allah için kolaydır.

     Ve eceli gelmeden hiç kimsenin ne bir saat önce ne de bir saat sonra ölmesi mükün değildir

16/NAHL-61: Ve lev yuâhızullâhun nâse bi zulmihim mâ tereke aleyhâ min dâbbetin ve lâkin yuahhıruhum ilâ ecelin musemmâ(musemmen), fe izâ câe eceluhum lâ yeste’hırûne sâaten ve lâ yestakdimûn(yestakdimûne).                                                                       Ve eğer Allah, insanları zulümleri sebebiyle sorgulayıp (derhal) cezalandırsaydı, onun (yeryüzünün) üzerinde yürüyen canlılardan bir canlı bırakmazdı. Ve fakat onları, belirli bir zamana kadar tehir eder (erteler). Artık onların ecelleri geldiği zaman ne bir saat tehir edilir (ertelenir) ne de (bir saat) evvele alınır.

     Yaşatan da öldüren de yalnız Allah’tır.

15/HİCR-23: Ve innâ le nahnu nuhyî ve numîtu ve nahnul vârisûn(vârisûne).                                          Ve muhakkak ki; Biz, sadece Biz hayat veririz. Ve Biz öldürürüz. Ve varis olanlar da Biziz.

     Ölüm koordinatları yani yeri ve zamanı Allah tarafından belirlenmiş bir kader olayıdır ve değiştirilmesi asla mümkün değildir.

3/ÂLİ İMRÂN-168: Ellezîne kâlû li ihvânihim ve kaadû lev atâûnâ mâ kutil(kutilû), kul fedreû an enfusikumul mevte in kuntum sâdıkîn(sâdıkîne).                                                                            Onlar (münafıklar), kendileri oturdukları (savaşa gitmedikleri) halde, savaşa katılan kardeşleri için: "Eğer bize itaat etselerdi, öldürülmezlerdi." dediler. (Onlara) de ki: "Eğer (sözünüzde) sâdık kimselerseniz, haydi ölümü kendinizden savın."

3/ÂLİ İMRÂN-154: Summe enzele aleykum min ba’dil gammi emeneten nuâsen yagşâ tâifeten minkum, ve tâifetun kad ehemmethum enfusuhum yezunnûne billâhi gayrel hakkı zannel câhiliyyeh(câhiliyyeti), yekûlûne hel lenâ minel emri min şey’(şey’in), kul innel emre kullehu lillâh(lillâhi), yuhfûne fî enfusihim mâ lâ yubdûne lek(leke), yekûlûne lev kâne lenâ minel emri şey’un mâ kutilnâ hâhunâ, kul lev kuntum fî buyûtikum le berezellezîne kutibe aleyhimul katlu ilâ medâciihim, ve li yebteliyallâhu mâ fî sudûrikum ve li yumahhısa mâ fî kulûbikum, vallâhu alîmun bi zâtis sudûr(sudûri).                                                                                                                                        Sonra (Allah), bu gamın arkasından sizin üzerinize sükûnet veren bir uyku indirdi, içinizden bir grubu sarıp kaplıyordu ve diğer grup, canlarını önemsemişti (canlarının kaygısına düştüler). Allah'a karşı cahiliyye zannı ile haksız zanda bulunuyorlar: "Bu emirden bize bir şey (bir nasib) var mı?" diyorlar. (Onlara): "Muhakkak ki emirlerin hepsi Allah'ındır." de. İçlerinde sana açıklamadıkları bir şey saklıyorlar. "Bu emirden bize bir şey (bir nasib) olsaydı, burada öldürülmezdik." diyorlar. Eğer siz, evlerinizde bile olsaydınız, üzerlerine katl (öldürülmeleri) yazılmış olanlar, yatacakları (ölüp düşecekleri) yere mutlaka çıkıp giderlerdi. (Bu) Allah'ın sizin sinelerinizde olanı sınamak ve kalplerinizde olandan (şüpheden), sizi temize çıkarmak (fitneden kurtarmak) içindir. Ve Allah, sinelerde olanı en iyi bilendir.

    Dünyada ruhun Allah’a ulaşması iki türlüdür.

2/BAKARA-46: Ellezîne yezunnûne ennehum mulâkû rabbihim ve ennehum ileyhi râciûn(râciûne).                                                                                                                                 Onlar (o huşû sahipleri) ki, Rab'lerine (dünya hayatında) muhakkak mülâki olacaklarına ve (sonunda ölümle) O'na döneceklerine yakîn derecesinde inanırlar.

     Birincisi Allah’a ulaşmayı dileyip mürşidimize tabi olarak ruhumuzu Allah’a döndürüp ulaştırarak ermiş evliyası olmakla ve Peygamber Efendimizin dediği gibi “ölmeden önce ölmekle…”

     İkincisi ise ecelimiz geldiğinde Allah’ın verdiği can enerjisinin ölüm melekleri tarafından kesilmesi ile çıkan ruhun ölüm melekleri tarafından Allah’a geri götürülmesi iledir.

1-    Birinci dönüş mürşide tabiyetle tevbe ettikten sonra irademizle dönüşü;

 4/NİSÂ-64: Ve mâ erselnâ min resûlin illâ li yutâa bi iznillâh(iznillâhi), ve lev ennehum iz zalemû enfusehum câûke festagferûllâhe vestagfere lehumur resûlu le vecedûllâhe tevvâben rahîmâ(rahîmen).                                                                                                                  Ve Biz, (hiç) bir Resulü, Allah'ın izniyle kendilerine itaat edilmesinden başka bir şey için göndermedik. Ve onlar nefslerine zulmettikleri zaman, eğer sana gelselerdi, böylece Allah'tan mağfiret dileselerdi ve Resul de onlar için mağfiret dileseydi, mutlaka Allah'ı, (iki tarafın da) tövbelerini (onların tövbesini ve Resul'ün mağfiret talebini) kabul eden ve rahmet edici olarak bulurlardı.

 40/MU'MİN-15: Refîud derecâti zul arş(arşi), yulkır rûha min emrihî alâ men yeşâu min ıbâdihî li yunzire yevmet telâk(telâkı).                                                                                              Dereceleri yükselten ve arşın sahibi olan Allah, kullarından (Kendisine ulaştırmayı) dilediği kişinin (Allah'a ulaşmayı dilediği için Allah'ın da Kendisine ulaştırmayı dilediği kişinin) üzerine (başının üzerine) Allah'a ulaşma gününün geldiğini (o kişinin ruhuna) ihtar etmek için, emrinden (Allah'ın emrini tebliğ edecek) bir ruh (devrin imamının ruhunu) ulaştırır.

2-    Ölümle ruhun Allah’a geri dönüşü.

      Bu nedenle hiç kimse ruhu çıkınca insan ölmez. Öldüğü için ruhu ve nefsi çıkar.

      Bir gün herkes eceli geldiğinde mecburen ölecektir. Önemli olan ölmeden önce ölmektir.

32/SECDE-11: Kul yeteveffâkum melekul mevtillezî vukkile bikum summe ilâ rabbikum turceûn(turceûne).                                                                                                                            De ki: "Size vekil kılınan ölüm meleği, sizi vefat ettirecek (öldürecek). Sonra Rabbinize döndürüleceksiniz."

     Ruh çıkınca insan ölür diyen Kur’an’ı bilmeyen din adamlarına ve tüm Müslümanlara duyurulur ki, ruh çıkınca insan ölmez. İnsan ölünce ruhu ve nefsi çıkar.

 

     “İNSAN YA; ÖLMEDEN ÖLÜR VE RUHU ALLAH’A ULAŞIR VE ERMİŞ, EVLİYA OLUR.

     YA DA; İNSAN CANI ALININCA ÖLÜR VE İKİNCİ DEFA MECBUREN RUHU ALLAH’A ULAŞIR.”

 

Allah razı olsun.

Burhan AKSU

( Ruh Çıkınca İnsan Ölmez. Yaşatanda Öldüren De Allah’tır. başlıklı yazı mihrimah tarafından 24.06.2018 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.