Unutmakla unutulmanın verdiği esefi
yediremiyorum kendime ve hatırlamaya karar veriyorum unutulan ne ise… ilk
etapta adımı hatırlamaya çalışıyorum lakin bir muamma zira çevremde kimse adım
ile seslenmiyor.
Adımladıkça dünümü unutmanın
minvalinde yeni karakterler dâhil oluyor hayatıma: adı olmayan ve yüzsüz
sayısız hayalet üstelik ayıla bayıla sevdiğim nice insan hatta yüzlercesi emsal
teşkil ediyor dünüme yine de ters kurduğum o bağışıklık sistemi çökmeye yüz
tutuyor.
Sarının, lacivertin tonları tezahür
ediyor lakin bir gök kuşağını temsil etmiyor renkler üstelik rengin ne anlama
geldiğini çözemediğimden, görmediklerimi de hatırlamıyorum.
Hatırlamayan kim ise esefle yıkadığım
zihinlerine mütereddit gülücükler sunuyorum ve bariz insanlığımla elimdeki
soğukluğu hissetmemeye çalışıyorum.
Alt beynimin rafları yine mütereddit
ruhumun da her eşiğine denk düşen kavisli şekiller.
Şekli şemaili yok madem duyguların,
yaratılma amacımı sorguluyorum.
Titrek titrim pek de mahal vermiyor
ne sebeple unutulduğuma dair bir açıklama getiremezken.
Yüzlerini hatırlamaya çalışıyorum kim
ise sevdiğim ve tarafınca görmezden gelindiğim…
Dili olmayan şeytanla kesişiyor yolum
ne zamanki tüm müsrifliğimle bir şeyler alıp gereksiz eşyalarımın arasına
kondurmakla iştigal.
Zaman hırsızına binaen kap kaça giden
duygularım ve Kuran’da sözü geçtiği üzere, müsrifliğim sebebiyle şeytanın dostu
olduğumu hatırlıyorum artık hangi yazarsa bilmem kaçıncı kitabını kim bilir
nerelerde unuttuğumu hatırlamazken yine aynı kitaba sayısız kere sahip olmam
belki de gerekli olduğuna binaen ve iyi bir okuyucuyu olmak adına…
Unuttuğum satırları yeniden çiziyorum
unutup da yeniden aldığım renkli kalemlerden bir koleksiyon yaptığımın yeni
farkına varmışken…
Unuttuğum kadınlar aklıma geliyor tüm
kadın öğretmenlerim.
Çıkık baseni sebebiyle ‘’tavuk’’ diye
lakap takılan matematik öğretmenim ve adını net hatırlıyorum hâlbuki ne zaman
rast gelsem adımı unutup yeni ve farklı isimlerle beni telaffuz eden.
İsmimle gurur duyduğum yıllardan bu
güne gelip de adımı söylemekten haz etmeyen kimi insan ama sevdiğim ama içimde
saklı tuttuğum ve demli mizacımla yine başka bir isme denk düşmüşken, kendime
soruyorum bu kez; nasıl oluyor da insanların isimlerini ve bin yıllık telefon numaralarını
hatta arabalarının plakalarını dahi hatırladığımı.
Kardeşim göz kırpıyor bana ve yâd
ediyor dünde kalan üç beş anıyı ve ben unuttuğumu beyan etmeyip gözlerimi
kaçırıyorum lakin beden dilim sinyal veriyor hele ki yalanı dahi beceremeyen
aciz kimliğimle… kurcalıyor ve azıcık da olsa sitem ediyor.
Dünün yaramaz çocuğu bu gün gelmiş
ablasına nasıl da kol kanat geriyor lakin ben hala onu ufacık haliyle
hatırlıyorum.
Bazı anılar silik ama ona sevgim her
geçen gün katlanıyor.
İçimdeki sızıyı yok etmeye ve yok
saymaya çalışıyorum onun fark etmediğini umarak ama unuttuklarım umurunda
benimse umurumda bile değil beni unutanlar… diyemiyorum işte.
Bir arkadaşıma düşüyor yolum: evinin
yerinde yeller esiyor.
Telefon numarasını tuşluyorum ve o
tok sesli mekanik robot, numaranın artık kullanılmadığını söylüyor.
Dün aramıştım yoksa aramamış mıydım?
Hatırlamıyorum zira tek hatırladığım;
bundan çok kısa bir süre evvel sabahlara kadar neşe içinde konuştuğumuz/du.
Unutmadıklarım.
Tarafınca hatırlanmayı unuttuğum.
Yolum nereye düşerse düşsün hep
buraya ilk kez ne zaman geldiğimi hatırlamaya çalışıyorum ve mekanizma devreye
giriyor lakin mutlu olmam için eski anılarımı/sıkıcı maziyi unutup buraya ilk
kez geldiğimi tahayyül etmek.
Bindiğim dolmuşun hangi koltuğuna
oturmuştum daha önce?
Ya da yürüyerek mi gelmiştim bu
semte?
İyi de mademki buraya ilk gelişim;
girdiğim dükkândaki tezgâhtar kız beni nasıl tanıdı?
Belki de unutmayı unutmam gerek ve
unutulmayı da sindirmek.
Sevdiğim insanları süzüyorum. Aslında
tanıdığım tanımadığım kim ise ve içimde kabaran sevginin bana verdiği haz ile
onları kucaklama ihtiyacı hissediyorum ama bunu yapmamalıyım yoksa onları
tekrar gördüğümde yine aynı şeyi yapmak isteyeceğim ve unutulduğumu anlayıp
yine mutsuzlukla hasbıhal edeceğim.
Unutmayı dilediğim o kadar çok şey
var ki.
Tarafınca unutulduğum kim ise yine
unutmak istediğim.
Hırçınlığıma anlam veremiyorlar kimi
zaman ama kimin ne amaçla ne gibi bir tepki verdiği hatırlamak istemiyorum bu
kez ve önünden her geçtiğimde annemin aylarca yattığı hastanenin acil kapısını
da unutmaya programlıyorum kendimi ve duyduğum ambulans sirenlerini de duymak
istemiyorum aslında kimsenin de duymamasını aslında ambulans denilen araca asla
ihtiyaç duyulmamasını temenni ediyorum beyhude olduğunu bilsem de ve iyi
niyetimle tüm hastaların taburcu olmasını niyaz ediyorum.
Unutmayı dilediğim kim ise.
Unutulmaktan daha acı ne varsa…
Acıdan acıya geçen benliğimizin
uyuşturulup asla da hitap etmemesi acıların yine insan denen canlının ve de tüm
canlıların…
Belki de varlığımdan duyduğum hicapla
gereksiz yere gerildiğim her sekant yine gönül gözüne binaen, sevmekle iştigal
yüreğimin bir sıkımlık canına rağmen, nasıl oluyor da böylesine geniş boyutlu
farkındalıklara sahip olduğunun da tarafımca unutulması gerektiğini dilerken
Tanrı’dan ben bir kuytuda adımı hatırlamaya çalışıyorum üstelik tanımadığım
insanların bana sunduğu sıfatları yine her bir sahibine iade ederken belki de
Tanrı tarafından unutulmadığımın bilincinde ben hala huzurun peşine düşmüşken
bir daha unutulmamak üzere.