ÖLÜM ZAMANI
VE MEKANI BELİRLENMİŞ DEĞİŞMEZ BİR KADERDİR.
Geçen bir sosyolog ile tartıştık.
Sağlığına dikkat etmekle ve dua ile ömrün uzayabileceğini iddia etti. Hatta
1900 lü yılların başlarındaki bebek ve ölümleri ile bu günkü bebek ölümlerinin
bir olmadığını ve gelişen tıp ilmi ile çok azaldığını söyledi. Üstelik insan
ömrünün gelişen teknoloji ile ve sağlıkta gelinen gelişmişlik seviyesi ile
arttığını söyledi. Biz her ne kadar ölümün doğum, hastalık, evlilik ve dua ile
beş değişmez kaderi oluşturduğunu anlattıksa da o zannını ayetlerin önüne
geçirdi ve senin ayetleri anlama bilincin yetersiz gibi akılla da izah
edilemeyecek saçmalıklarda bulundu. Üstelik bir de çok dindar bir Müslüman
olduğunu söyleyerek. Bu nedenle bu yazıyı hazırladım. Belki aynı düşüncede olan
insanlar vardır diye.
Ölüm zamanı ve mekanı belirlenmiş
değişmez ve dua ile asla değiştirilemez bir kaderdir.
3/ÂLİ İMRÂN-145: Ve mâ kâne li
nefsin en temûte illâ bi iznillâhi kitâben mueccelâ(mueccelen), ve men yurid
sevâbed dunyâ nu’tihî minhâ, ve men yurid sevâbel âhirati nu’tihî minhâ, ve se
neczîş şâkirîn(şâkirîne).
Ve bir kimsenin, Allah'ın izni
olmadan ölmesi olmamıştır (olamaz), o (ölüm), süresi tayin edilmiş bir yazıdır.
Ve kim dünya sevabı isterse, kendisine ondan veririz ve kim ahiret sevabı
isterse, kendisine ondan veririz. Ve şâkirleri (şükredenleri) yakında
mükâfatlandıracağız.
3/ÂLİ İMRÂN-154: Summe enzele
aleykum min ba’dil gammi emeneten nuâsen yagşâ tâifeten minkum, ve tâifetun kad
ehemmethum enfusuhum yezunnûne billâhi gayrel hakkı zannel
câhiliyyeh(câhiliyyeti), yekûlûne hel lenâ minel emri min şey’(şey’in), kul
innel emre kullehu lillâh(lillâhi), yuhfûne fî enfusihim mâ lâ yubdûne lek(leke),
yekûlûne lev kâne lenâ minel emri şey’un mâ kutilnâ hâhunâ, kul lev kuntum fî
buyûtikum le berezellezîne kutibe aleyhimul katlu ilâ medâciihim, ve li
yebteliyallâhu mâ fî sudûrikum ve li yumahhısa mâ fî kulûbikum, vallâhu alîmun
bi zâtis sudûr(sudûri).
Sonra (Allah), bu gamın arkasından
sizin üzerinize sükûnet veren bir uyku indirdi, içinizden bir grubu sarıp
kaplıyordu ve diğer grup, canlarını önemsemişti (canlarının kaygısına
düştüler). Allah'a karşı cahiliyye zannı ile haksız zanda bulunuyorlar: "Bu
emirden bize bir şey (bir nasib) var mı?" diyorlar. (Onlara):
"Muhakkak ki emirlerin hepsi Allah'ındır." de. İçlerinde sana
açıklamadıkları bir şey saklıyorlar. "Bu emirden bize bir şey (bir nasib)
olsaydı, burada öldürülmezdik." diyorlar. Eğer siz, evlerinizde bile
olsaydınız, üzerlerine katl (öldürülmeleri) yazılmış olanlar, yatacakları (ölüp
düşecekleri) yere mutlaka çıkıp giderlerdi. (Bu) Allah'ın sizin sinelerinizde
olanı sınamak ve kalplerinizde olandan (şüpheden), sizi temize çıkarmak
(fitneden kurtarmak) içindir. Ve Allah, sinelerde olanı en iyi bilendir.
3/ÂLİ İMRÂN-156: Yâ eyyuhellezîne
âmenû lâ tekûnû kellezîne keferû ve kâlû li ıhvânihim izâ darabû fîl ardı ev
kânû guzzen lev kânû indenâ mâ mâtû ve mâ kutilû, li yec’alallâhu zâlike
hasreten fî kulûbihim vallâhu yuhyî ve yumît(yumîtu), vallâhu bi mâ ta’melûne
basîr(basîrun).
Ey âmenû olanlar! Siz, yeryüzünde
sefere çıkmış veya gâzi olan (savaşa katılan) kardeşleri için "Eğer bizim
yanımızda olsaydılar ölmezler ve öldürülmezlerdi." diyen kâfirler gibi
olmayın! Allah, bunu onların kalplerinde bir hasret (pişmanlık) kılmak için
yaptı. Ve Allah yaşatır ve öldürür. Ve Allah, yaptıklarınızı en iyi görendir.
3/ÂLİ İMRÂN-168: Ellezîne kâlû li
ihvânihim ve kaadû lev atâûnâ mâ kutil(kutilû), kul fedreû an enfusikumul mevte
in kuntum sâdıkîn(sâdıkîne).
Onlar (münafıklar), kendileri
oturdukları (savaşa gitmedikleri) halde, savaşa katılan kardeşleri için:
"Eğer bize itaat etselerdi, öldürülmezlerdi." dediler. (Onlara) de
ki: "Eğer (sözünüzde) sâdık kimselerseniz, haydi ölümü kendinizden
savın."
16/NAHL-61: Ve lev yuâhızullâhun
nâse bi zulmihim mâ tereke aleyhâ min dâbbetin ve lâkin yuahhıruhum ilâ ecelin
musemmâ(musemmen), fe izâ câe eceluhum lâ yeste’hırûne sâaten ve lâ
yestakdimûn(yestakdimûne).
Ve eğer Allah, insanları zulümleri
sebebiyle sorgulayıp (derhal) cezalandırsaydı, onun (yeryüzünün) üzerinde
yürüyen canlılardan bir canlı bırakmazdı. Ve fakat onları, belirli bir zamana
kadar tehir eder (erteler). Artık onların ecelleri geldiği zaman ne bir saat tehir
edilir (ertelenir) ne de (bir saat) evvele alınır.
Herkes ölüm vaktini bilseydi hiç
kimse normal hayatını yaşayamazdı. Ve imtihanın gayesi de hasıl olmazdı.
Allah razı olsun.
Burhan AKSU