Seçimler demokrasinin olmazsa olmaz göstergelerinden biri olarak kabul edilir. Aynı zamanda halkın iradesinin en iyi yansıdığı bir araç olarak varsayılır. Her ikisi de göreceli olarak doğrudur. Zaten beşeri uygarlık iki bin yıllık deneyimlerinin sonucunda bundan başka bir çıkar yol bulamamıştır. Benim kişisel kanıma göre bundan daha iyisini bulması da bugünkü birikimlerimize göre mümkün değil. 
 Bu ön kabulden sonra demokratik sistemin işleyişi noktasında var olan ve neredeyse sıfıra indirilme olanağı olmayan sorunlarına değinmek istiyorum. 
 Söylenenlerin aksine seçimler ve milletin kendi yöneticilerini seçim yoluyla belirlediği parlamenter sistemler halkın sesini yüzde yüz yansıtmaz. Ne kadar istenirse istensin kâmil manada yansıtamaz. Yeryüzünde bugüne kadar yazılmış yüz binlerce kitap ve yapılan sayısız propagandanın etkisiyle bu varsayımı kimsenin kolayca kabul edeceğini sanmıyor ve beklemiyorum. 
 Benim yapmaya çalıştığım sadece bir çeşit durum analizi. Kabul edip etmemek sizin özgür iradenize kalmış. Aklınıza yatarsa kabul edersiniz, yatmazsa reddedersiniz. 
 Kabul edişiniz asla parlamenter sistemi reddetmek anlamını taşımaz. İnsan doğasına en yakın ve saygınlığıyla uyumlu en güzel yönetim biçiminin parlamenter sistem olduğunda elbette hiç kuşkumuz yok. Böyle bir beklentimiz de… Zaten üçüncü bin yılda böyle bir tartışmayla uğraşmak son derece gereksiz ve anlamsız.  
 Amacım seçim sandığıyla özdeşleşen demokratik sistemlerin işleyişinde görülen müzmin sosyolojik hastalıkların tespit edilerek; ıslah edilmesi, mümkün olmasa da hastalık belirtilerinin en az düzeye indirilmesidir. Bu sayede parlamenter sistemlerin daha tutarlı, daha güvenilir ve gerçekçi bir temele oturması noktasında ortak bir akla ulaşmak. 
 Seçimler halkın sesini tam anlamıyla yansıtamaz diyorum. Çünkü halk her kafası estiği zaman seçimlerde aday olamaz. Adınızın önünde profesör unvanı olsa ya da gökten evliyalık inse bile belli bir ekonomik birikiminiz yoksa sandıktan çıkamazsınız. Seçim yarışına katılabilmenin ön şartlarından biri halkın sevgisini kazanmış olmaksa, diğeri kendinizi seçmene tanıtabilecek kadar bir sermayeniz olmaktır.  
 Halkın sevgisini kazanmak diğerine göre çok daha kolaydır. Halkın birine bağlanma ve onu sevmesi her zaman akli ve samimi olmaz. İnsan dolduruşa müsait bir varlık olduğu için halkın sevgisine mazhar olmak o kadar zor değildir.  
 Çünkü halk gündelik yaşamda aklından ziyade duygularını kullanmayı tercih eder. Diyalektik düşünmeyi pek sevmez. Hatta bu düşünce tarzından çekindiği de söylenebilir. Bu yüzden alışkanlıkları, çekinceleri, beklentileri ve çıkarları tercihlerine birinci derecede yön veren etkenlerdir. 
 Halkın genel eğilimlerine uygun bir inanç, görüş ya da ideolojiyi benimsemişseniz; halka kendinizi sevdirme noktasında önemli yol almışsınız demektir. Gerisi size kalmış. Artık bu spor kulübü mü olur, sivil toplum örgütlerinden ya da politik organizasyonlardan biri mi bilemem. Bu aşamadan sonra basın ve medya yanınızda demektir. Fakat tek başına bu da yetmez.   
 Vatandaş tanımadığına oy vermez. Kendinizi, projelerinizi ve halkın hoşuna gidecek düşünce, inanç ve ideolojinizi halka en iyi şekilde tanıtmak zorundasınız. Hatta inanmasanız bile inanıyormuş gibi yaptığınız eğilimlerinizi hakla paylaşmak durumundasınız. 
Halkın tanımaya dayalı oy verme alışkanlığının en güzel örneklerini seçimlerde bağımsız olarak adaylığını koyanlarda görebilirsiniz. İçlerinde bağımsız görünmekle beraber, birtakım sivil toplum örgütlerini kendi tanıtımı noktasında harekete geçirebilenler, sandık barajını aşabilirler. 
 Sizin çok güzel düşünceleriniz, belki insanların geleceğini kurtarabilecek projeleriniz olabilir. Hiç fark etmez. Kimse umursamaz. Çünkü kimse size güvenmez. Ama bu yüzden halka kızamazsınız. Siz olsanız; sizin gibi tanınmamış ve kendini tanıtmaktan aciz bir adaya gözü kapalı güvenir miydiniz? 
 Vatandaş sadece akıl ve fikre bakmaz. Akıl denen şey, vatandaşta fazlasıyla vardır. En azından kendisi öyle inanır. Hayatında okul yüzü görmemiş ve köy kahvesinden ayrılmayan vatandaş bile, ağzını açtı mı kendini 
seçtiklerinden daha akılı ve dürüst görme eğilimindedir. Dolayısıyla salt akılla vatandaşın gözüne giremezsiniz. Vatandaş aynı zamanda başına getireceği kişinin kendisini güdebilecek karizma ve organizasyon yeteneğine sahip olmasını bekler. 
 Aslında bir yere kadar doğru bir beklentidir bu. Akıllı bilgili de olsa kirada sürünen, bürokrasinin kademelerinde yükselme becerisinden mahrum birinin politik arenada başarılı olabileceğine nasıl inanabiliriz? Diyelim ki seçmen biyografisi tertemiz, eğitim düzeyi mükemmel birini belediye başkanı yaptı. Zavallı başkan yıllardır bürokratik kademelerde pişmiş, her türlü alicengiz oyununu bilen bürokratların elinde kısa zamanda heba olup gider. 
 Kendisinden sürekli seçmenleri lehine taviz isteyen partisiyle, seçimlerde vaat ettiği ve söz verdiği haktan adaletten ayrılmama prensibi arasında bocalar. Bu saflığıyla işin içinden çıkması eşyanın tabiatına aykırıdır. Bu da gösteriyor ki seçilecek kişinin aynı zamanda aç kurtlar arenasında ezilmeyecek ölçüde bencil ve acımasız da olmalıdır. 
 Sadece bununla mücadele etmek zorunda kalsa bir yere kadar dayanabilir belki. Dünyanın en büyük gücü haline gelen basın ve medya dünyası ile ellerinde müthiş sermaye birikimleri olan burjuva kesimi çıkarları gereği her vesileyle karşısına çıkıp taviz isteyeceklerdir. Seçmenin hatta daha geniş bir ifadeyle toplumun hakkını birkaç ensesi kalına yedirmekle seçmene verdiği sözü yemek arasında kalan sayın başkanın ruhsal durumu nasıl olur sizce?  
 Daha doğrusu hile hurdanın yolunu yordamını bilmeyen biri için Don Kişot gibi saf akıl, mantık, vicdan ve insaf silahları ile politika ringine çıkması ne derece mantıklıdır? Her şeye rağmen bir ümit diye çıkmayı deneyen halkan birinin başarı şansı nereye kadar olabilir? Hepsi bir yana siz bir seçmen olarak böyle saf ve temiz birinde toplumu çekip çevirebilecek karizma ve dirayet görebilir; böyle birine sonuna kadar destek verir misiniz? 
 Hiç kıvırmayın vermezsiniz. Seçim sandıkları yalan mı söylüyor yani?  Seçim sandıkları bu ideal ama yetersiz özellikleri yüzünden seçilemeyen, hasbelkader seçilse bile halkın desteğini göremediği için kısa zamanda tedavülden kalkan bir sürü örnekle dolu. 
 Demek ki seçim sandıkları ve seçimler tek başına demokrasiyi yüzde yüz yansıtmamaktadır. Buna rağmen yine de demokrasiden ve onun önemli göstergelerinden biri olan seçim sandıklarından asla vazgeçemeyiz. 
 Sonuçta batı demokrasileri bu noktada ciddi, aşamalar kat etmişlerdir. Ama bu o kadar kolay olmamıştır. Bu aşamaya ulaşmadan önce toplumu oluşturan bireyler zihinsel olgunlaşma noktasında hatırı sayılır adımlar atmışlardır.  
 Bunu tarafsız, önyargısız okumak ve tabusuz, takıntısız düşünmek suretiyle başarmışlardır. Elbette batılı seçmen bu bilinçli düşünsel yapısına rağmen genel anlamda seçmene musallat olan çıkmazı yüzde yüz aşamamıştır. Ama en azından seçtiklerini iktidarda kaldıkları son güne kadar kendi öz çıkarları kadar hatta daha fazlasıyla toplumun çıkarları noktasında gayret sarf etmesi için tavizsiz bir müfettiş edasıyla kontrol altında tutmayı başarabilmişlerdir. Bu ise demokrasi sürecine kazanılmış en önemli aşamalardan bir olarak değerlendirilebilir. 
 Kitaba ve kütüphaneye hak ettiği değeri vermeyen; okumak düşünmek gibi insani eylemlere hayatında yer açmayan seçmenler için aynı şeyi düşünmek mümkün değil. Sandık bu tip insanlardan oluşan toplumlar için tek başına çare değildir.  
Demokratik sistemden en üst seviyede yararlanabilmek için, seçmenin en kısa zamanda bilinç düzeyini yükseltmesi gerekir. Körü körüne her şeye inanmayan, seçtiklerini seçimden seçime hatırlamayan ve salt çıkarlarına hizmet eden inanç ve görüşleriyle yargılamayan bir seçmen kitlesiyle yarın tahmin ettiğinizden çok daha aydınlık olabilir. Emin olun… 
 
 
( Sandığın Demokrasiyi Yansıtma Oranı başlıklı yazı Serdar Adem tarafından 10.06.2018 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.