Sana benzemek gibi bir belirteç miydi
ilk günlerde harmanlandığım yürek sesine biat, bir nebze de olsa senin
vasıflarına haiz olmak hatta belki de sahip olduklarımı senin kaleminle
biçimlendirmek…
Atıl zaman, atıl sayfalar ve
doldurulmayı bekleyen atıl bir yürek.
Şimdimi sonlandırıp asıl konuya
geçiyorum.
Yüreğinin boyutlarından uzanan
kavislerde, dar cepheli bir pencere ve sadece sağ sol yapıp ne arkanı
dönebildiğin ne de derin kulaçlar atabildiğin.
Miadı dolan tüm duygularımdan arınmam
gerektiğini biliyorum ve yine hayatımın fabrika ayarlarına dönmek istiyorum ve
bunu nasıl yapacağım hakkında en ufak bilgim yok, konuk yazar.
Aslında konuk olmaktan çıkıyorsun
zaman zaman zira havsalam son zamanlarda yine seninle dolu.
Yoksa kıskandığım ilk insan mısın lakin
seni kıskanıp da aslıma ve dünüme ihanet etme hakkım olmadığı gibi ülkemden de
uzak n her seslenişim ve ne yazık ki; senin kadar yüksek seviyede okuyucu
kitlem yok. İşin aslı çevremde kim varsa asla haz etmiyor senden ve ben de iki
arada bir deredeyim yine de söylediklerinin arkasında olan şahsınla ne muhatap
olmak isterim ne de sana benzemek.
Kaygılıyım epeydir üstelik her konuda
belki varlığımla ihya edemediğim dünya(m) belki yetemediğim ülkem bir o kadar
uzaktan sevdiğim nice insan sanırım seninle hem fikiriz yine de samimiyetine
inandığımı söyleyemeyeceğim.
Fazlasıyla uzaksın ülkenden aslında
ülkemizden ve ne yazık ki; yazdıklarının hatırına seninle muhatabım demek
oluyor ki; seni sevmekle de ilintisi yok eğer ki yazdıklarını beğenip seni
onaylayamazken.
Bu belli ki fıtratımıza ihanet ne de
olsa epey emek verdiğin satırlar ve romanlarla kuşatılmış dört yanın. Ben kim
oluyorum ki?
Üstelik sahip olduğun imkânlar dâhilinde
dilediğin yerde de yaşama hakkın var lakin senin yine bu cennet vatanın
sınırları dâhilinde bilfiil hayatını sürdürmeni isterdim.
Bana ne, değil mi?
Evet, bana ne.
Sadece bu ülke sayesinde romanların
ve yazdıkların yine bu ülkenin insanlarına ulaşıyorsa demek ki hakkım var bir
vatandaş olarak fikrimi söylemeye üstelik yüzüne karşı söylüyorum bunları.
Aydın, eğitimci kimliğinle, dilerdim
ki; bu ülkenin gençlerine ve yazar adaylarına yol göster ve sun bilgini ve
tecrübeni.
Özendiğim tarzındı ilk yazmaya
başladığımda ve ciddi anlamda nemalandım yazdıklarından lakin kopyan ya da
öncün olmak değildi derdim. Tek derdim; yazarken tarzımı oturtmaktı.
Düşmanca gelmesin sana hitabım ya da
görüşlerim lakin bildiğim bir şey var ki; söylenmemiş sözcükler ve fikirler
karşımızdaki kişiye yapacağımız en büyük kötülük. Misal, yazdıklarımın altına
başka bir isim koysam merak ederdim hani aynı sayıda okuyucunun ulaşıp
ulaşmayacağını.
Konuk yazarımsın sen aslında örnek
aldığım zamanlardan sonra senden uzak kaldığım sanırım sen de kendini bizlere
uzak hissediyorsun ve her şey herkes için yolundaymışçasına çalakalem yazıp
yaşıyorsun aramızda okyanuslar varken.
Peki, sen gerçek misin?
Yoksa sahte bir kaleme mi hitap
ettiğimi sanacak okuyucu?
Gerçek olup olmaman ne değiştirecek
ki ama gerçek olan; seninle benzeşen yönlerimiz.
Tıpkı yazın bunaltıcı sıcağını ve
uzun yaz tatillerini sevmeyen ben ve mizansende sen belki de satır aralarında
yaşamanın daha kolay ve kabullenir olduğunu iddia eden yine ikimiz.
Ne olduğuma henüz karar veremedim ya
da hangi gruba dâhil olduğuma ötesinde emin de değilim bir gruba dâhil olup olmamam
gerekliliğine.
Lise yıllarında öğrencisi olduğum
okulun belki de en aymaz insanıydım ben her ne kadar sınıfımı sevsem de yine
diğer sınıflardan da arkadaşım olmasını için için isteyen hatta buna bilfiil
çaba gösteren sanırım dünya vatandaşı olmak ve yine her duygudan her kesimden
nemalanmak yakamdaki ismime ekleyeceğim bir raptiye ile de kendimi duvara
mıhlayacağım.
Akla zarar olduğumu biliyorum ve
mütereddit ruhumla yüreğime zararlı olmayan ne ise ekip biçmek istiyorum gel
gör ki; her yeni gün ne ekersem ekeyim illa ki mahsul hüzün ve hayal kırıklığı
sanki insanlardan inanılmaz beklentim varmış gibi ne yani; sureti kati
istediklerim mi özellikle bana sunulmayan? Buna asla karar veremem ve kadere
inanıp ben de kaderimi yaşarken kederim de oyun hamuru gibi şekilden şekle
giriyor.
Eksiklerimi seninle gideriyorum bazen
ve yanılsam da seviyorum işin doğrusu neredeyse tüm yazdıklarını ki ilk etapta
gıptayla okuyup şimdilerde bir ders niteliğinde feyiz aldığım kalemin ne de
olsa doğurgan bir süreç yazdıklarının bir adım sonrası.
Belki daha fazla okuma yapmalıyım ya
da daha katı ve duyarsız bir insan olarak çok da beklentim olmamalı yazın dünyasından…
demem asla mümkün değil, konuk yazar zira yarımlarımı ve çeyreklerimi ancak
yazarak ve daha çok hayal kurarak, bütüne tamamlıyorum.
Belki de hayal kırıklığım bir ömür
sürecek ve ben acılarımla ihya olduğum inancı ile içim de acımaya devam edecek.
Kurguladıkların bizlerin de
kurcaladıklarımız işte seninle bazılarının arasındaki fark tam da bu.
Kimi hayaller, romanlar ve hikâyeler
kurguluyor ve çoğu insan illa ki kurcalıyor birilerini ve bir şeyleri üstelik
üzerine vazife değilken ve işte şimdi hak veriyorum sana neden yurt dışında
yaşamak gibi bir seçeneği olumlu yönde değerlendirdin diye ama bu, demek değil
ki; herkes birbirinin aynı. Mademki bizdensin mademki ülkemizin okuyucusu senin
sadık kitlen… yoksa ben de mi kurcalamaya başladım hayatını ki bu senin kişisel
tercihin üstelik kimseye hesap vermek zorunda değilsin keza ben de hatta her
birimiz yine günümüz doldurmak değil de boşluğu içimizdeki heyecanı söndürmemek
adına olsun bu da yine bağdaş kurduğumuz kendi hayatımızın mealini sunmakla
ilintili: önce kendimize sonra Yaradana.
Zamanın ve mekânın büyüsünden ırak
bir yolculuk adına edebiyat denen ve desenleri çizerek kocaman pencereli
yürekler inşa ediyoruz yaza yaza.
Yana yana severken hayatı yaza yaza
da kendimizi sunuyoruz birilerine aslında birilerini bize tanıtan yine iç
sesimiz ve bu şekilde ifşa ettiklerimiz ile kendimizi tehlikeye atıyoruz.
Evet, tehlikeli bir edim yazmak ve
her gün parmak bastığımız imleçler ve kayıp parçaları resmin aslında boz yap
olmaktan bile uzak ve aciz.
Kulluğuma vakıf olduğum kadar
yüreğinin kurak olmadığına kainiyim yoksa bunca eseri nasıl kaleme alırdın?
Bana sorduklarında favori yazarlarımı
aldım boyumun ölçüsü ve kalemini sevdiğim senin karakterini arşınladım yine
yarattığın karakterlerin iç dünyasında sana ulaşmak isterken ve sonunda çözdüm
kör düğümü.
Sandım, dersem bu sana ihanettir.
Çözdüm dersem ise Tanrı’ya.
Ben illa ki ihbar etmeliyim kendimi:
ya Tanrı’ya ya da okuyucuya bu da demek oluyor ki yazmak vazgeçilmezim.
Zamansız ve tutarsız söylemlerimde
yanan hep ben oldum.
Yanlı ve zararlı yalanlarında
insanların, yanan yine ben.
Yanmadığını düşünüyorum yoksa çok mu
yanıyorsun da bu kadar uzağındasın ülkenin?
Ne fark eder, demekten gına
gelmediyse elbette çok şey fark eder.
Zamanın ve hayatın kursağında hangi
saklı roman varsa bil ki peşindeyim konuk yazar ve sen ki konakladığın ruhumda
en çetrefilli yanlarımın da sancağını dikiyorsun aslında ben senin satırlarına
her yolum düştüğünde, bir gün senin yüreğinde konuk olup olmayacağımı
düşünerek…
Allah kerim.
Yeter ki; içimizdeki ışığı ve nuru
asla kapatmayalım her iki cihanda da.
Sevgilerimle…