SOSYAL DEVLET
Kendimi bildim bileli yabancı dil öğrenmek ve konuşmak en büyük tutkularım arasında.
Bir gün gazetede bir yazı okumuştum:
'Ehliyeti olmayan, pasaportu olmayan ve en az bir yabancı dil bilmeyen; tam adam sayılmıyor!'
Ne kadar ilginç değil mi? 
Çok da doğru aynı zamanda.
Bunu okuduktan sonra ilk işim ehliyet, ardından pasaport almak oldu.
Yabancı dile gelince; Lise yıllarımda İngilizce Hocam Nezihe Becerikli Hanımefendi bizleri o kadar iyi yetiştirdi ki; ne yapsam onun öğrettiklerini unutmuyorum.
Temel sağlam yani😊
Geriye bu kazanımı geliştirmek kalıyor. Şimdilerde bile günde en az 15-20 dakika ingilizce çalışıyorum.
Çok mu iyi konuşuyorum?
Hayır tabi! Ama en azından konuşulanı anlıyor ve derdimi anlatabiliyorum.
Konuyu daha fazla dağıtmadan asıl meseleye geleyim.
Öğrencilik yıllarımda İstanbul'da Kapalı  Çarşı'da Mike adında bir  İngilizle tanıştım.
İşi gereği sık sık Türkiye'ye geliyor ve her geldiğinde buluşup tanıştığımız mekana 
( Bilen bilir ŞARK KAHVESİ'ne) gidip tavla oynuyorduk.
Her seferinde o bira, bense çay içiyordum.
Doğrusu çok iyi bir adamdı. 
Bir gelişi Ramazana denk düşmüştü. 
Yine aynı yerde buluştuk. Garsonlar da bizi iyice tanımış ve seviyorlardı. İçlerinden birisi hemen tavlayı getirdi ve 'Ne içersiniz?' diye sordu.
Ben gülümsedim, oruç olduğumu söyledim. 
Bu kez Mike'e sordu. 
'Bira' cevabını alınca 
'No bira. Ramazan, Ramazan' dedi garson. 
Mike şaşkın bir ifadeyle bana baktı ve 'Ramadan?' diye sordu.
İngilizce biliyordum ama o kadar mükemmel konuşamıyordum ki.
Neyse dilimin döndüğünce anlatmaya çalıştım olayı, anladı da😊
Sonra, kendisinin  önceleri Hristiyanken, sonradan kilisenin davranışlarından ötürü Deist olduğunu anlattı ve benden İslam dinini anlatmamı istedi.
Haydaaaa😊
'Yahu kardeşim ben zaten doğru dürüst konuşamıyorum, sana nasıl anlatayım namazı, orucu, haccı?'
Mecbur, elimdeki sözlüklüğün de yardımıyla oyunu bırakıp, derin sohbete daldık.
Önce NAMAZ'ı anlattım. Dinimizin direği!
Gittikçe hareketsiz kaldığımız şu dünyada 5 vakit hareket  etme imkanı sağladığını ve alnımızın her secdeye değişinde bizi yaradana daha da yakınlaştırdığını ve bize sunduğu tüm imkanlar için teşekkür niteliğinde olduğunu söyledim.
Ardından ORUÇ: 
Dünyada onca aç insan olduğunu ve bu sayede empati yapma imkanı bulduğumuzu. Sonunda da şükretmeyi öğrettiğini anlattım.
Sıra zekata geldi.
Ben anlatırken pür dikkat beni dinliyor, arada kısa kısa sorular soruyordu.
Sanırım en çok da bu hoşuna gitmişti, çünkü arkadaşım sosyologdu ve sosyal devlet kavramının en ateşli savunucusuydu.
'Kazancının kırkta birini çevrendeki ihtiyaç sahiplerine dağıtacaksın.' deyince, gözleri faltaşı gibi açıldı. 
-Yani şimdi siz malınızı dağıtıyor musunuz?'
-Hepsini değil Mike. Mesela ihtiyacın olmayan, gelecek için bir kenara koyduğun, ya da yıl boyunca yatırımından kazandığın gelirin, ürünün kırkta birini ihtiyacı olan birine vermek zorundasın.
Merakla anlatacağım şeylerin devamını bekliyordu.
HAC:
Öyle insanlar var ki; ölene dek, köyünden dışarı çıkmamış. 
Allah diyor ki 'Ömründe bir kez çık, başka dünyalara git,oraların yaşamını gör, farklı kültürlerdeki  kardeşlerini tanı!"
KURBAN'ı anlatırken, Mike gülümsemeye başladı.
'Senin bu anlattıkların gerçekten İslamsa; İngiltere'ye döner dönmez bir Kur'an alıp okuyacağım ve orada bunlar yazılıysa ben de Müslüman olacağım!'
Sevgili Dostlar bunu gerçekten yaşadım, fazlası var eksiği yok.
Ben dini otorite değilim ama az çok bildiklerim bunlar.
Şimdi Kutsal Ramazan ayındayız; Oruç bize, ama bunun devamı var.
Çevremizde ihtiyaç sahibi  olan yüzlerce, binlerce insan var. 
Onlar için de bazı yükümlülüklerimiz olduğunu hatırlatıyor dinimiz.
FİTRE: Her yıl Ramazan ayında bilir kişiler tarafından belirlenen, kişi başı bir miktar para ki; bu yıl 20TL olarak belirlenmiş, ihtiyacı olanlara verilmek zorunda.
FİDYE: Oruç tutamayan, hasta olanlar; bir gün için gene 20 liradan az olmamak kaydıyla fakir fukaraya fidye vermek zorundalar.
ZEKAT: Bence en güzel ama en zor olan ibadet: Zekat.
Zekat vermek fakirleştirmez insanı, bilakis kazancınız artar. 
Zira Allah diyor ki; 'Verdiğin senin, vermediğin benim!'
İnanmak güzel bir şey, inaçların gereğini yerine getirmekse huzur verir insana.
Her inançta bu tür sosyal olaylara vurgu yapılır ama insanlar işlerine gelmediği için bunları yerine getirmek istemez sonra da çarpıtırlar.
Dinden bağımsız yönetim tarzlarında bunun adına "Sosyal Devlet" denir.
Yani ne yaparsanız yapın YARDIMLAŞMA toplum olabilmenin temel kuralıdır.
🌷🌼

Saygılarımla
Sebahat Karagöz
01.06.2018
( Sosyal Devlet başlıklı yazı S.Karagöz tarafından 1.06.2018 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.