Bana 'Gidiyorum' dedi.
'Allah için kalasın.' demedim.
İnadına...
Kahır dolu sözlerim var.
Lanet olası öfkem...
Kendimi hiç sevilmemiş hissediyorum.
Hiç özlenmemiş...
Bu durumda hayatımda kalan olsa ne, olmasa ne?
- Eğlenme benimle! dedim ona. 'Kalbin varsa eğlenme benimle. Allah için!'
Elimi tuttu, sımsıkı sardı.
- Sakin ol! dedi.
- Görmüyorsun içimi. Bilmiyorsun neler
yaşadığımı. Dünyanın en güzel gülüşü benimkisiyse içimin zehir zemberek
oluşundandır. Sen hep öyle derdin: 'Çok güzel gülüyorsun.' diye. İçim perişan
be güneşim. Acıma bana sakın ama bil. Ölüyorum yavaş yavaş. Fark etmiyorsun belki
de. Görmezlikten geliyorsun, anlamazlıktan.
- Sen önemlisin ama!
- Hiç de bile. Kendimi çok ucuz
görüyorum. Sendeki en ucuz şey, en değersiz şey benim ki! Bir uçak bileti dahi
seni benden aldığı için çok pahalı geliyor bana. Bir otobüs bileti... Seni
benden alıp gidecek olan bir çift ayakkabı bile.
Aklıma ne geliyorsa söylüyordum
ona.
O
gitmeyi koymuştu kafasına bense bundan vazgeçmemesini istiyordum.
Yorulmuştum
artık.
Olsa
da acı çekiyordum olmasa da acı çekecektim.
- Ama kızıyorum sana, böyle konuşma.
Bir zahmet konuşuyordu benimle.
Teselli
ediyordu güya.
- Kendimi atsam uçurumdan, yaksam
benzinle, vursam tüfekle... O kadar yok olsam ki toprağım dahi kalmasa... Bu
dünyaya o kadar tahammülsüz olmuşum ki! Sesim kalmasın gök kubbede.
Onun olmadığı bir yaşamın bir
manası da yoktu benim için.
Ben
onunla ilgili ne güzel şeyler düşünüyordum böyle.
O
ise benimle ilgili hiçbir şey düşünmüyordu.
O
benim göğümün güneşiydi.
Ben
onun göğünün bir parça bulutu bile değildim.
O
benim gecemin en parlak ay'ıydı.
Ben
onun gecesinin bir siyah noktası bile değildim.
Buna
kızıyordum: ilgisizliğine, değer vermeyişine, aramayışına, sormayışına...
- Ne saçmalıyorsun sen böyle ya! kendisini
aklamaya çalışıyordu bende. Tertemiz gitmek istiyordu.
Hiç suçu yokmuş gibi
davranıyordu.
Hiç
sevmemişim gibi onu...
Bir
yabancıymışım sanki.
- Gözlerim, yağmur dolu buluta
benziyor, bir döktü mü yaşlarını alemi sele verir. Ağlatma beni! Eğlenme
benimle. Derdim bana kafi bir de sen dert ekleme derdimin üstüne. Kahrolası bir
hüzün fırtınasına yakalandım. Her yanım hüzün olmuş. Saçım sakalım, elim
ayağım... Hüzün kokuyorum, hüzün soluyorum. Bir de sen bana hüzün olma! Bu
halim iyi değil biliyorum. Hiçbir şeyden tat almıyorum. Çiçeklerim kurudu,
maviliğimi yitirdim. Uçurtmam tellere takıldı, oyuncak arabalarım kırıldı.
Şiirlerim hep kırık dizelerle doldu. Şarkılarım hüzzam makamına bağlandı.
N'olur eğlenme benimle.
Benimle oynadığını düşünüyordum.
Benimle
oyalandığını...
- Gitmiyorum tamam mı? diye çıkıştı. Gidiyorum
ama gitmiyorum ayağına yatıyordu. İçten sevmiyorum ama dıştan seviyor gibi
yapıyordu. Bu da bana ters geliyordu. Beni kalben sevsin. Hesapsız... Hudutsuz...
Kusursuz...
Son bir gayretle ona şunu
söyledim:
- Allah için, git. İnancın varsa
git. Seviyor gibi yapma, sevmediğini
söyleyerek git. İnan ki anlarım seni ve kızmam sana. Sana söz olsun bir daha
adını anmam asla. Düşünmem bile seni, aklıma getirmem. Git ama!