Yirminci ve yirmi birinci yüzyıl uzay çağı diye de adlandırılıyor, Bilişim
Çağı da deniyor zaman zaman... Teknolojinin alıp başını gittiği zamanlar, insan
da, diğer canlılarda şaşıp kalıyor bu gelişmelere... İlk icat edilen araba otuz
kırk kilometre sürat anca yaparken, şimdilerde üç yüz elli, dört yüz kilometre
sürate ulaşıyor da bana mısın demiyor...
Sabah yedi de otobüse binip öğlen de İstanbul'da oluyorsunuz. İşinizi görüp
akşam da dönüyorsunuz evinize, yuvanıza... Uçak ile gidecek olsanız zaten kırk
beş dakika, en uzak yurt köşesi en kabadayı tahminle bir saat ya da biraz fazla
zaman dilimi...
Özellikle gençler spor arabalar ile hız yapmayı pek bir seviyorlar... Kimi
zaman anahtarına kapışıyorlar aralarında... Oysa ben altı saatlik yolculukta
bile yavaş gitmekten büyük haz duyuyorum... Her ne kadar gözümü yoldan
ayırmasam da, yavaş giderken çevremde ki güzellikleri hissedebiliyorum...
Gençlere bakıyorsunuz cıstak cıstak hepsi hızlı müzikten yana... Kanları
kaynıyor haliyle... Oysa o yavaş ağır aksak müziğin de o kadar keyifli ve güzel
bir tadı vardır ki bilenler bilir...
Çok da önemli bir randevuya yetişmek zorunda değilseniz, hızlı hızlı yürümenin
ne alemi var? Aheste aheste atın adımlarınızı... Ellerinizi kollarınızı
sallayarak hem de...Ağaçlara, ağaçlarda ki kuşlara birer okkalı selam verin...
Çiçekçi kadından ufak bir çiçek alıp elini sıkın... Ağır yürüyen bastonlu bir
amcayı caddeden karşıya geçirin... Bir caminin yanından geçerken yaslanın
duvara ve hicaz makamında ki o muhteşem ikindi ezanını dinleyin... Girin camiye
ikindi namazını kılın, kılarken de acele etmeden, yavaş yavaş gitsin alnınız
secdeye... Tam alnınızın dibinde o Rahman ve Rahim olan Allah... Sadece
alnınızın dibinde mi? Her mekanda ve her zamanda mevcut...
''Acele eden ecele gider.'' diye de beylik bir laf vardır. Her ne kadar
trafiktekiler için söylenmiş olsa da acelecilik bazı zaman iyi bazı zaman da
sakinlik gerekir... Yakınlarınızı sevmek için acele edin, hainleri alçakları
sevmek içinse hiç aceleye gerek yok, onu bırak onları sevmeye ayıracak bir
saniyeniz bile olmasın... Cenneti arzulayın son hızla, ancak çok sabır isteyen
meşakkat isteyen bir yoldur. Sindire sindire yerine getirin Rabbınızın
emirlerini... Yemeği bile acele etmeden sindire sindire yiyin ki hazımsızlık
çekmeyesiniz... Ülkenizi tanımak ve gezmek için acele edin, ancak gezeceğiniz
yerleri, tanıyarak, öğrenerek, yavaş yavaş gezmeye çalışın... İnsanlara,
özellikle de yakınlarınıza öfkelenmek için acele etmeyin, hata bile yapmış
iseler mutlaka af edilecek bir tarafları vardır, bir şansı onlardan
esirgemeyin... Lübnan Asıllı ABD'li yazar Halil Cibran'da ''Ne gariptir ki
toplum olarak, aklı yavaş olana değil de ayağı yavaş olana, yüreği kör olana
değil de gözü kör olana acırız.'' demiştir... ''Hızlı yaşa genç öl cesedin
yakışıklı olsun.'' düşünce sistemi bize ters... Yaşayalım, hayattan zevk alarak
sindire sindire iman ile, ihlas ile, takva ile...