Gözleri kan çanağıydı, sözleri ise cehennem ateşiydi. Bir insana hatiplik unvanı sadece güzel konuştuğu için mi verilir? Yazarak da hatip olabilir insan. Sessiz bir şekilde devrim yapabilir, yürekleri şaha kaldırabilir, akıllar başlardan götürebilir ve galeyana getirebilir bir orduyu. Durup dururken sizleri ağlatabilir bir kalem, bir dize sizi can evinizden vurabilir ve bir kelime kirpiklerinizde gözyaşlarını asılı bırakabilir. İşte öyle anların birisinde konuşuyorduk onunla. Dıştan baktığınızda Ölüdeniz gibiydi ama içi Çoruh nehri gibi debisi yüksek akıyordu. Bir kar kütlesini düşünün ki alttan altta erisin ve çığ olsun üzerinize. Bir aysbergi hayal edin görünen yüzünden daha fazlası suyun altında saklı olsun. Adamın yüreğindeki hüzünler de aynen öyleydi. Bir şarjör gibiydi hiç bitmeyecek mermiler vardı içinde. Yeter ki el uzansın o tetiğe, dokunsun.
Acizane ve mahcubane bir şekilde o tetiğe dokunacak olan eli ittim. Yarayı kanattığımı sonra anladım. Hüznü harlandırdığımı geç fark ettim. Benzin oldum içten içe yanan ateşe. Bir kanserli siğili kestim. Bir irinli yarayı deştim.
- Hayırdır azizim! dedim. 'Uykusuz mu kaldın sen de benim gibi?'
Susmanın nelere gebe olduğunu kimse bilemez. Yarası olanlar en çok susanlardır. Derdi olanlar en avaz avaz susanlardır. Bunu onlar konuşmaya başladıklarında anlarsınız.
Şelale şalele dertlerini nasıl da ifade ettiklerini şerha şerha yüreklerini nasıl da köz kebap eylediklerini, sicim sicim gözyaşlarını nasıl da içlerine akıttıklarını sözlerinin buram buram yayılan taze hüzün kokularından anlarsınız.
- Gece lastik gibi oluyor son günlerde bana, uzadıkça uzuyor. Bir ay doğuyor ve ben o ay'ın güzelliğinden uyuyamıyorum. Yıldızlar sönüyor ay'ı görünce. Hani sevgili bahçeye çıktığında diğerlerinin pabucu dama atılır ya öyle. Gül, bahçede açtığı vakit diğer çiçeklerin saltanatı biter ya, onun gibi bir şey işte. Ben o ay'ın sevdalısıyım. Gecelerin uzaması bu yüzden. Onun peşinden ne hayaller kuruyorum. Sevgilinin yüzü de ay gibi mesela. Ve ben onun peşinden de sürükleniyorum. Can sandalım sevgilinin dalgalı sularında alabora oluyor ama yine vazgeçmiyorum onu sevmekten. Düşünsene sevilmediğini bildiğin halde seviyorsun. Ve gözün ondan başkasını görmüyor, sözün ondan başkasına hitap etmiyor, aklın ondan başkasına çalışmıyor ve kalbin ondan başkasına atmıyor.
Fırsatını buldum söze girdim:
- Ah be Azizim! Geceyi sarmaşık yapmışsın canına sarıp sarmalamış seni baştan ayağa. Peki sevgilinin haberi var mı bundan?
Pimini çektim ve attım kalp bombasını onun yıkılmış ve harap olmuş virane canının üstüne. İnfilak olmuş bir ruhun üzerine yeni bir yaşam sermekti amacım. Bağbozumunu yapmak istedim o canın. Hasadı hüzündü, semeresi acıydı. Aşk pazarında sermayesi ah olmayan var mı? Bu yangında yanıp da pişmeyen kalır mı? Bu deryanın bir kaşığında dahi boğulmayan olur mu? Eğer varsa onlar aşık değildir. Onlar sahtekardır, riyakardır.
- Saça yapışan sakız gibi yapıştı hüzün yüreğime. Kesip atacağım ki iyileşeyim. Ama bunu da yapmak istemiyorum. O acıyı bir kere çekmektense her gün çekmeyi yeğliyorum. İşim onu sevmek zaten. Günüm onunla ama onsuz geçiyor. Gecelerim ise onun yerine koyduğum şu ay'a hayran hayran bakıp susarak bitiyor. İçim savaş yeri... Yâr her türlü silahıyla beni yerle bir etti: Ayrılık saldırısıyla... Hüzün bombasıyla... Özlem silahıyla... İlgisizlik belasıyla... Ve en önemlisi nükleer sessizliğiyle. Bir insan kaç kez vurulur yüreğinden? Yürek dediğin ne ki? Bir et parçası toplasan bir yumruk kadar etmez. Ama o hep aynı noktaya yani ona ev sahipliği yapan kalpteki o siyah noktaya atış üstüne atış yaptı. En değme keskin nişancılardan daha ustaydı. Yüreğimi lime lime etti. Paramparça... Delik deşik oldum, bunu hissediyorum. Ve onu bu parçalarla sevmeye devam ediyorum. Bir cama taş atarsınız kırılıp tuz buz olur ya onun da benim canıma attığı taşlar canımı tuz buz etti. Ama ben o her zerre canımla onu yine sevmeye devam ediyorum. Her zerremde kalbimin birer numunesi var. Her zerrem onun için atıyor. Galiba beni kül eylemeden, beni toprak etmeden bitmeyecek bu sevda.
O böyle konuşunca kendimi suçlu hissettim. Viranelerde ne hazineler saklı ama ben o hazineyi aşikar kıldım. Bilinmezi kanattım. Uyuyan devi, hüznü, uyandırdım.
- Azizim, özür dilerim. dedim mahcup bir şekilde.
- Hayır hayır! dedi. 'Sakın özür dileme. Sen kötü bir şey yapmadın ki! Hüzün kokan adamım ben. Kim olsa aynısını yapardı. İllaki sorardı halimi. Senin bir suçun yok hem bunu bir güzellik olarak düşün bana yaptığın.' 
- Nasıl? dedim.
- Deşilen yara kötüyse yayılır tüm bedene. Karıştırılan köz çoksa yangına döner. İçimde onsuz hiçbir yerim eksik kalmasın, o her zerreme sirayet etsin. Belki de sen bunu yaptın: Onun her hücreme değin yerleşmesini sağladın. Şu an taze dertlerimle yenilendiğimi hissediyorum, kendime geldiğimi... Daha dertli bir hale girdiğimi anlıyorum. Gözyaşlarımın tekrar aktığını, sözlerimin hâlâ tesirli olduğunu ve kalbimin daha beter ağrıdığını hissediyorum. 'Bela mısın adam?' dediğini görüyorum. Hayır bela değilim sadece müzmin bir aşığım, kronik bir sevdalıyım. Onsuz bir yaşamı kendisine haram etmiş münzeviyim. Sevgili farkındadır ya da değildir. Bu o kadar da önemli değil ben farkındayım beni ilgilendiren de budur. Göğün yağmurlu oluşu bende toprak kokusu özlemini alevlendirir, gökkuşağını görme heyecanını yaratır. Sevgiliye dair her şey ayrılık da olsa cefa da olsa kabulümdür. Çünkü onun mevzubahis olduğu her cümlede ben kalbimi görüyorum. Ve o kalp de sevgili yaşadığı müddetçe onun için atacaktır. Dağ kendisini oluşturan milyarlarca çakıldan habersizdir. Ama çakıl o dağı sevmekten geri kalmaz. Okyanus katrilyonlarca damladan oluşur ve kendisini oluşturan damlalardan bihaberdir. Çünkü o okyanustur, kocamandır ve kibirlidir. Oysa damla okyanusun bir parçası olmakla mutludur. Azdır ama mutludur. Dalgalarına takılmaz, kocamanlığına aldırmaz okyanusun. Ben hem o çakıl taşıyım, hem de o damla! Sevgili dağ dağdır bende, okyanus okyanustur.
- Anladım azizim. dedim ve daha fazla duramadım onun yanında. Çünkü akıttığınız bir kana tampon, deştiğiniz bir yaraya merhem olamazsanız kendinizi suçlu hissedersiniz. Ve ağlattığınız bir çift göze mendil olamazsınız siz de ağlarsınız.
Dönüp ardıma bakma cesareti dahi göremedim kendimde.
Varın düşünün siz onun halini.
Yalnızlık kuytuda durmak değildir yalnızlık içinizin kuytu olmasıdır.
Onun içi kuytuluğun başkentiydi.

( Hüzün Kokan Adam başlıklı yazı GürhanGürses tarafından 8.05.2018 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.