TOLGA ÖĞRETMENİN RESİM HEVESİ
Tolga öğretmen Türk
Milli Eğitim sisteminde 30 yıl sosyal bilgiler öğretmenliği yaparak 4 yıl önce
emekliye ayrılmıştır. Çok güzel bir çalışma hayatı geçiren Tolga öğretmen, emeklilik
yılları için hiçbir planlama yapmamıştır. Tabi emeklilik sonrasının planlanması,
büyük bir önem arz etmektedir. Hele bir de sigara, alkol yoksa, kahvehanelerde
akşamlara kadar okey veya pişti alışkanlığı yoksa, atadan kalma çift - çubuk,
ahır, sığır, davar veya dükkan da yoksa, vakitleri kaliteli bir şekilde
geçirebilmek oldukça zorlaşıyordu.
Elbette her insanın kaç
yıl yaşayacağını Cenab-ı Allah biliyor. Ancak 52 yaşındaki emekli bir öğretmen,
muhtemelen 78 yaşına kadar yaşasa, 26 yıllık bir emeklilik ömrü nasıl
geçirilecekti? Tabi her meşguliyet ne kadar kaliteli veya kalitesiz olursa olsun,
kendi zamanını bir şekilde harcayacaktı.
Çok verimli ve etkin
bir öğretmenlik hizmetinde bulunduğu için, özel bir hobi geliştirmeye zamanı
olmamıştı Tolga öğretmenimizin. İşte şimdi tam zamanıydı. Kendisini oyalamak,
Alzehimer ve demans hastalıklarını ötelemek için, zihnini ve beynini güçlü bir
şekilde çalıştıracak, emekliliğine bir anlam katacak bir hobiye başlaması
gerektiği kanısına vardı.
Ne yapabilirim diye
düşünmeye başladı. Orta boy bir büyükşehirde yaşıyordu. Belediyenin açmış
olduğu çeşitli branşlarda kurslar vardı. Bunlardan bir tanesini seçmesi
gerekiyordu. Öğrenmemin yaşı olmadığını, hayat boyunca bildiklerimizin
öğretmeni, bilmediklerimizin öğrencisi olduğumuzu çok iyi idrak eden bir
hocamızdı Tolga öğretmen.
Herhangi bir müzik
grubuna veya enstruman çalma hobisine pek gönlü yatmadı. Zira o konuda
kendisini pek mahir görmüyordu. Pek moda olan resim kursunu tercih ederek,
oturduğu ilçenin belediyesinin resim kursuna yazıldı.
Büyük bir hevesle kursa
başladı. Kurs öğretmeni resim sanatları bölümünden mezun, ataması yapılamamış,
ataması yapılıncaya kadar belediye kurslarında görev almış, 27 yaşlarında genç
bir öğretmendi. 60 lı yaşlara merdiven dayamış bir emekli öğretmenin, 27
yaşlarında genç bir öğretmenin emrinde sıfırdan yeni bir sanat dalında mesafe
kat edebilmek bir çok konudan epeyce zor olacaktı. Ama olsundu. Öğrenmenin yaşı
yoktu, öğretmenin kalitesinde yaşın da pek fazla ehemmiyeti yoktu. Zira bazı
genç öğretmenler emeklilikleri gelmiş çok tecrübeli öğretmenlerden daha fazla
cevval ve ileri görüşlü olabiliyorlardı.
Tolga öğretmenin kursta
ilk günüydü. Sınıf arkadaşları genellikle daha genç insanlardan oluşuyordu. Hemen
hemen en yaşlıları Tolga öğretmendi. Sınıfta 25 kursiyer vardı. Tolga öğretmeni
bir takım endişeler sarmıştı haklı olarak: Bu gençlere ayak uydurabilecek
miydi? Atölyede bir çok profesyonel ürünü yağlı boya resimler vardı. Gençlerin arasında
rezil olma riski de vardı. Bu yaştan
sonra eller - parmaklar fırçaları hakkıyla kavrayıp tual üzerinde hakkıyla dans
edebilecek miydi?
Gerçek bir okul gibi
kursun da belirli saatleri ve disiplini vardı. Hocanın genç ve ideal olması da
kursa ayrı bir ciddiyet kazandırıyordu. Halbuki emeklilikte insan biraz
rolentide olmalı ve pek fazla sıkıya gelmemeliydi. Yani emeklilik hobisi bir
fobi haline dönüşmemeliydi.
İlk gün tanışma ve
resimle ilgili bazı teorik bilgilerin verilmesiyle geçti. Malzeme listesi
verildi. Tolga öğretmen birazcık tırsmıştı: Haftanın beş iş günü, bir dünya
malzeme için bayağı bir bütçe, gençler arasında geri kalma ihtimali, evde her tarafı boya ile batırıp hanımla papaz
olma, emeklilikte keyif edeceğiz derken başa bela mı bulduk? türünden
endişeler, Tolga öğretmeni haklı olarak derin bir telaş ve korkuya
sürüklemişti.
Kursun bitmesine bir ay
kalmıştı. Kurs öğretmeni gayet ciddi olarak kürsüye geçti ve kursiyerlere şöyle
seslendi: “Arkadaşlar, bu güne kadar elimden gelen tüm gayretleri sizlerin iyi
bir ressam olabilmeniz için sarf ettim. Bütün resim yapma tekniklerini
öğrettim. Bazılarınız işi daha çabuk kavrarken, bazılarınızın kavraması hayli
güç oldu. Dönem bitiminde belediyemiz nezdinde bir sergi açacağız. 15 gün
süreniz var. Dileyen dilediği bir portreyi resim haline getirecek, haydi
göreyim sizleri beni amirlerime karşı mahçup etmeyin”.
Tolga öğretmenin tatlı
telaş ve endişeleri artık korkuya dönüşmeye başlamıştı. Ama pilavdan da dönenin
kaşığı kırılsındı. Bu saatten sonra, dere geçerken at da değiştirilemezdi. Büyük
bir heyecan, az bir korku ve endişe ile derhal tuale dökeceği fotoğrafı aramaya
başladı.
Tolga öğretmen herkesin
sevdiğinden daha çok ATATÜRK’ümüzü seviyordu. Onun mareşal rütbesiyle
küheylanın üzerindeki efsane resmini buldu ve tuale dökmeye karar verdi. Aslında,
vazodaki çiçekler, tabaktaki meyveler, karlı dağlardan akan derenin ormanlar ve
ağaçlarla süslenmiş köy evi manzaraları daha popüler ve kolay yapılabilirdi.
Ama serde ATATÜRK sevgisi ve kendini ispatlamak hedefi vardı.
Tolga öğretmen tam 15
gün çalıştı ve eserini tamamladı. Kendine göre iyi olmuştu ama… Kurs öğretmeni her gelen kursiyerin eserini
toplayarak sergi salonuna yerleştirdi. Hiç kimse kimsenin resmini daha önce
görmemişti. İlk defa sergi açılışında göreceklerdi.
İl protokolü açılışa
davetli idi. Açılış konuşmalarından sonra protokol sergiye geçti. Kursiyerler
de arkalarından sergiyi geziyordu. Tolga öğretmen çok heyecanlı ve endişeliydi.
Atatürk’ümüzün en güzel resmini yapmıştı ama…
Sergi dolaşılması
bittiğinde bir de ne görsün Tolga öğretmen: Kendi eseri maalesef sergide yer
almamıştı. Heyecanla kurs öğretmenine yaklaştı, beti benzi attı, “ama hocam”
diyebildi.
Kurs öğretmeni: “Tolga
hocam senin eserini sergiye koymam Yüca Atamıza saygısızlık olurdu, çok özür
dilerim” der.
Tolga öğretmen
hayatının en zor ve grift dakikalarını yaşamaktadır. Kendi duyacağı kadarlık
cılız bir sesle: “Neyineydi be adam kırkından sonra zurna çalmaya yeltenmek”
diyerek, ağlamaklı bir şekilde evinin yolunu tuttu.
Selam, sevgi ve
dualarımla. Allah’a (cc) emanet olunuz.
24 Nisan 2018 Salı
Saat: 9.00. Antalya
Doç.Dr. Süleyman COŞKUNER
Kaliteli Yaşam Uzmanı