Kişinin kas gücü üzerine kolektif marifet, eklenir. Kişi, kolektif oluş üzerinde ancak emeğinin ve emek gücünün sahibi olur. Çaba, gayret, kas gücü vs. kişinindi.  Kişinin kas gücü kolektif bilinçle, kolektif bilgi ve öğrenmelerin eğitimiyle koordine edilmeye başlayınca; kişisinin çaba ve gayreti kolektif oldu.


Üretim hareketi de tümden bir kolektif aksedişin bir bilincidir. Üretimde kullanılan üretim nesnesi, üretim gücü ve araç gereçler de kolektif kullanımın koordinasyonu olmakla kolektiftirler. Kolektif sahipliktir. Kolektif olmanın sonucu da kolektif sahiplikti.


İşte kolektif sahiplik, kolektif bilinç, kolektifin tarihi inşa mirası bilinçli şekilde kişilere kaybettirildi. Bunun yerine kitlelere Nemrut için, Sargon için, İbrahim için, Firavun için kulluk bilinci telkin edildi. Kulluk bilinci içinde tüm kaybettirilenler; kaybettirenler tarafından bilinçli şekilde rızka dönüştürüldü. Bir tarafa bilinç olan, diğer tarafa bilinçsizlikti. Duaydı. vaatti. İman düsturuydu, imanın ölçüsüydü.


İşte merhamet etme, acıma, lütfetme vs. de rızk vermeyle rızkı verilmeyenler arasında çıkan arızaları giderici onarma çalışmaları olmakla sisteme yamaydılar. Bu nedenle başlangıç inşa koşulu içinde rızk kavramının olmaması cehaletten değildi. Kolektifin zenginlik kaynaklarını ve kolektifin zenginlik kaynakları üzerindeki birikimlerini, kişisi sahipliği yapacak bir tescilin ortada olmamasındandı.


El’in kolektif oluş üzerinde kişi sahipliğini ortaya koymasıyla; kişi sahipliği kolektif bağlılığa hep kaybettirmişti. Artık kolektife bağlılık yerine; Firavun gibi. Hamurabi gibi, Muvattalli gibi, Musa gibi efendi kişilere bağlılıklar baş göstermişti.  Kaybettirilen süreçlerle birlikte kurulan hile ve tuzaklar ortamdaydı.


Yani ittifakın başlangıcında kolektife ait iyeliklerin gaspının oluşamamasından ötürü, rızk kavramı ve El oluşamamıştı. Dolaysıyla El mana anlayışı da ortamda yoktu.  El ve rızk kavramını bilmeme cehaletten değil El ve rızkı ortaya koyacak olan süreçlerin meydanda olmamasından ötürüydü. Bu nedenle rızk söylemi bir dönemi unutturup, gaspın kılıfı olmakla kişileri zihnen uyuşturmaydı. .


Kolektif oluş içinde çalışan nüfus 50 kişiyse ve 50 kişinin çalışması bir gün olan 24 saatle sınırlıdır. Sürdürülmesi olanaksız olsa da kişi en fazla 24 saat çalışabilirdi. Güvenliği sağlanan, azığı hazır edilen, ateşi yakılan 50 kişi bir gün içinde her biri 12 saat çalışmakla 50 kişi günde 600 saatlik bir iş üretme hacmindeki üretim gücü ve üretim nesnesine sahiptir.


Kişide bir günde 600 saat çalışacak emek gücü yoktur. Yine kişide 600 saatlik bir iş alanını bir günde mamur edecek iş üretme kapasitesi olmamakla kişi sahipliğinde 600 saatlik bir iş gücü kullanımı olan bağ, tarla, fabrika gibi iş sahasını sahiplenme kapasitesi de yoktur. Bu yüzden üretim aracı kolektiftir. Bir kişinin hüneri asla bir kolektif kullanma ve kolektif sahipliğin üretim gücüne hiçbir zaman sahip olamaz.


Kolektifin günde 600 saat çalıştığı alanı (toprağı, fabrikayı, boğaz köprüsünü, hastaneyi, uçağı, döğer biçer vs.) bir kişi işleyip üretemez. Kişi çalışması zaman ve mekânla sınırlıdır. Ama kolektif güç zaman ve mekânla sınırlı değildir. Çalışma yeteneği bakımından zaman ve mekânla sınırlı olan kişi çalışma kapasitesi bakımından zaman ve mekânla sınırsız olan kolektifin sahipliğine asla sahip olamaz. Olması kendi kapasitesiyle bir şeyine yaramaz.


Kaldı ki kişisi çalışmayı yapacak olan kişinin çalışma süresi boyunca da güvenliğinin sağlaması ve geride bakması gerekenleri var olmakla kolektif güce mahkûmdur.


Yine o bir kişimiz, çalışıyor olma esnasında hasta olmasıyla, sakatlık geçirmesi durumuyla çalışamaz olması gibi bir yığın hal durumlarıyla olacaktır. Kişi bunlara da zaman ayıracağından zaten 600 saatlik çalışma yapamayan kişinin yapamaz lığı daha da katmerli olup olasılık dışı olur.  Bir kişi bunu teknikle de aşamaz.  Çünkü teknik te kolektifin gücü içinde ancak kolektif yapı içinde olan bir teknik çalışmayla olası olur.  Tek başına ne teknik ne teknik çalışma olasıdır. Teknik ve teknolojinin tümü kolektif olan ortak mirastır.


Siz ancak kolektifin gücü olmakla bir döver biçeri, bir trans Atlantik’i, tek kişilerin imar edemeyip; yine tek kişilerin işleyemeyip binlerce kişinin imar edeceği tarım arazisini, teknik teknolojileri, bilgiyi bir kişiye verin; sonra da buna rızk deyin. Olacak iş değil. Döver biçerden, fabrikadan yoksun olana da, nasipsiz; kaderin böyleymiş deyin. Olacak şey değil ama olan buydu maalesef.


Bir kişinin bırakın günde 600 saat çalışmasını; ancak güvenliği sağlanmış ortam içinde en fazla 24 saatle sınırlı biçimde alışacağı da çok çok açıktır. Bu bile sizi kolektif lige zorlayan salt oluştur. Bir üretim alanına ilişkin biliş sel duyuş sal kapasiteler kolektifin etkisiyle kişi bilincine aktarılır.  


Böylece kişilerdeki çalışma olan kas ya da beden sel ve zihin gücü bu kolektif etki ile emek ve emek gücü olur. Emek ve emek gücü kolektif ligi belirler. Kolektif oluş ta emeği ve emek gücünü belirler.


Kişi ve kişinin emeği ve emek gücü; kişinin kas gücü olduğu kadarı ile kendisiydi. Emek ve emek gücü kolektif belirlenmeydi.  Kişinin emek ve emek gücü kolektif belirlenme olduğu kadar da kişinin kendi beden ya da zihin gücü veya kas gücü olduğu biçimde kişinin sahipliğiydi ve kişinin özeliydi. Kişinin emeğine ve emek gücüne aktarılan kolektif etki kadarda kişinin emeği ve emek gücü kişinin değil, kolektifindi. Bu bilince yabancılaşmamak şarttı.


Kişinin kaba beden ve zihin gücü ve kaba kas gücü kolektifin ortaya koyduğu biçimlemeyle ancak emek ve emek gücüne dönüşüyordu. Bunu unutmayın. Kolektif sahipliği gasp ettirmenizle birlikte rızk kavramı düşünceleri kolektif oluştan uzaklaştırdı. Bu uzaklaşma sahipliği sistem dışı bir mana gücünün inayeti altına soktu.


Buluş yapmak için ne aradığınızı ve nerede arayacağınızı bilmeniz gerekiyordu. Siz de neyi, nerde arayacağınızı bilmemekle; sorgulamayı bambaşka yerde yapmakla doğru cevapları bulamıyordunuz.  Kolektif kişiler yeteneği ile üretim, emek ve emek gücü toplumundu. Emek gücü ve üretim nesneleri toplumun içindeydi. Ve kayıp olduklarında bunlar aranacaksa toplumun içinde aranacaktı.  


El üretiminizi rızk yapmıştı. Rızk ta üretilen değil; aranan El gibi toplum dışı bir güç tarafından kişiye verilendi. Kurgu buydu. El neyi aradığınızı değil, aradığınızın bulunması gereken yeri size şaşırtıyordu. Siz bu şaşırtma içinde bulamama şaşkınlığını üzerinizden atamadan daha bulmanız gereken şey size lütuf ve merhamet olup, takdir olarak dönüyordu. Ürettiğiniz acıma, himmet olarak izah ediliyordu.


Bilmezliğimizle, kendimize ve topluma yabancılaşmakla biz köleler elde kaçırdıklarımızın peşine merhamet, acıma, esirgeme, lütuf, bağış, himmet gibi öznel izahlardan medet ummanın duacı lığı ile düşüyorduk. Salt gerçekler mana anlayışının gölgesinde kalmakla, görünmez olmuştu. Artık köleci adaletin kendisi adaletsizlik değildi. Kolektif lige göre olan salt adalet, kaybedilmişti.


Yani üreten ilişkiler üzerindeki kolektif mülk sahip liginin adaleti olan salt duygusu; kaybedilmişti. Kaybedilen yerine El takdiri konmuştu. El karşımızdaydı. Ama El’in söylemleri sisteme göre olmamakla sistem dışında geliyordu. Kaybedilen, kaybedildiği yerde değil de; El takdirli köleci adalet(!) üzerinde aranacaktı. Ve tabii ki bulunamaz olacaktı. Salt’ın içinde (toplumun üretim hareketi içinde ) kayıp edilmişti. Ama salt olmayan alakasız yerde; El’in alanı içinde aranıyordu.


Artık üretim hareketi zorunlu ve mütekabiliyetle olan girişme değildi. Mal sahiplerinin size acıyıp çalışmanız ve rızkınızı çıkarmanız için size acıyıp lütuf yaptıkları bir durum olmanın kertesine inmişti.


Üreten kolektif ilişki, kişisi El sahipliği içinde kaybedilmişti. Üretim araçları mal sahipliği ve rızk dağıtımının içinde aranıyordu. Karada kaybedilmiştiniz; denizde aranırken boğuluyordunuz. Boğulur iken kul köle olmaya söz verip; kulluk imanlı can simidi ile kurtarılıyordunuz. Siz de bu kurtarılmanın minnetiyle şükrediyordunuz. Kara da üretip, karada kaybedip; kaybettiğinizi yanlış yerde; denizde ararken; boğulmaktan kurtulmaya kul oluyordunuz.


Bu köleci ittifak, köleciliğin El ile elestiydi. Artık boğaz tokluğunuz bile üretim araçları üzerindeki mal mülk sahipliği olanların size acıma ve merhamet etmesiyle çalışmanız da bir lütfuydu. Ötesi yoktu. İlk sömürü rızkları verilenlerin size lütuf etme oyunu içinde inşa oluyordu. Bu sömürünün günümüzdeki varyasyonları bin biri bir tür sömürü olan ücretli çalışmaydı.


Ömer Hayyam’ı dinleyelim; Ey garip kuş! Bu yıldızlar darı sana;  / Elest günü canı sen verdin insana.  /


Dünyayı gören büyülü bir kadeh varmış:  /  O kadeh sende, başka yerde arama.

( Müruru Zaman 6 başlıklı yazı Bayram KAYA tarafından 20.03.2018 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.