BABALARININ DİNİNİ YAŞAYANLAR
36/YÂSÎN-6:
Li tunzire kavmen mâ unzire âbâuhum fe hum gâfilûn(gâfilûne).
Babaları
uyarılmamış bir kavmi, uyarman içindir. Çünkü onlar gâfillerdir.
Bir evvelki
âyet-i kerime ile bağlantı yapıldığında, Peygamber Efendimiz (S.A.V)'in
babaları uyarılmamış bir kavmi uyarması için Kur'an-ı Kerim'in Allahütealâ
tarafından indirildiği ifade edilmektedir.
Peygamber Efendimiz (S.A.V)'in de Sıratı Mustakîm'in üzerinde olduğu ve Allahütealâ
tarafından gönderildiği ifade edilmektedir. Allahütealâ, babaları uyarılmamış
bir kavimden bahsetmektedir. Kur'an'ın diğer âyetlerine göre burada Allahütealâ'nın,
Peygamber Efendimiz (S.A.V)'in Arap kavmine evvelce hiç Resul göndermediği
mânâsını çıkartmak mümkün değildir. Çünkü Kur'an-ı Kerim Allahütealâ'nın Resullerini
ardarda ve bütün kavimlere gönderdiğini söylemektedir. O zaman babaları
uyarılmamış bir kavim, kendilerine gelen uyarıyı almamış, kabul etmemiş ve puta
tapanlar olarak yaşamış olan bir kavimdir. Bu kavmin içinde Hristiyanlar ve Yahudiler
de vardı. Ama hepsi bir kavmi oluşturuyorlardı.
Puta tapanlar kendilerine Resul geldiği halde onu değil, babalarını dikkate
almışlardır. Babaları da kendi babalarını dikkate almışlar, kendilerine gelen
Resulleri dikkate almamışlardır. Allahütealâ bu sebeple: "Babanız İbrahim"
ifadesini kullanmaktadır.
Allah, bütün kavimlere, onlara kendi dilleriyle hitap eden Resul gönderdiğini
ve bu Resulleri ardarda gönderdiğini ifade etmektedir.
14/İBRÂHÎM-4:
Ve mâ erselnâ min resûlin illâ bi lisâni kavmihî li yubeyyine lehum, fe
yudillullâhu men yeşâu ve yehdî men yeşâ’(yeşâu), ve huvel azîzul
hakîm(hakîmu).
Hiçbir Resulümüz
yoktur ki; Biz, onu kendi kavminin lisanıyla göndermiş olmayalım. Onlara (kendi
lisanlarıyla) beyan etsin (açıklasın) diye. Öyleyse Allah, dilediğini (Allah'a
ulaşmayı dilemeyenleri) dalâlette bırakır. Dilediğini (Allah'a ulaşmayı
dileyenleri) hidayete erdirir. Ve O, Azîz'dir, Hikmet Sahibi'dir.
23/MU'MİNÛN-44:
Summe erselnâ rusulenâ tetrâ, kullemâ câe ummeten resûluhâ kezzebûhu fe etbâ’nâ
ba’dahum ba’dan ve cealnâhum ehâdîs(ehâdîse), fe bu’den li kavmin lâ
yu’minûn(yu’minûne).
Sonra Biz,
Resullerimizi ardarda (arası kesilmeksizin) gönderdik. Her ümmete Resulü
geldiği zaman, her defasında onu yalanladılar. Biz de onları birbiri arkasından
(helâk ettik). Ve onları efsane kıldık. Artık mü'min olmayan kavim (Allah'ın
rahmetinden) uzak olsun.
31/LOKMÂN-15:
Ve in câhedâke alâ en tuşrike bî mâ leyse leke bihî ilmun fe lâ tutı’humâ ve
sâhibhumâ fîd dunyâ magrûfen vettebi’ sebîle men enâbe ileyy(ileyye), summe
ileyye merciukum fe unebbiukum bi mâ kuntum ta’melûn(ta’melûne).
Ve bilgin
olmayan bir şey hakkında, şirk koşman için seninle mücâdele ederlerse, ikisine
de itaat etme! Ve dünyada onlara güzellikle sahip ol. Bana yönelenlerin (ruhunu
Allah'a ulaştırmayı dileyenlerin) yoluna tâbî ol. Sonra dönüşünüz Banadır. O
zaman yaptığınız şeyleri size haber vereceğim.
Allahütealâ'nın
Lokman-13'te ifade ettiği şirk Rum Suresinin 31 ve 32. âyetlerindeki şirktir.
Şirkten kurtulmak için Allah'a ulaşmayı dilemek temel farzdır. "Bana
yönelenlerin yoluna tâbî ol" ifadesi ile "Sonra dönüşünüz
Banadır" ifadesi ölümden sonra bana döneceksiniz demektir. "Bana
yönelenlerin yoluna tâbî ol" Bana ulaşmak için yola çıkanların yoluna tâbî
ol, demektir. Çünkü Allahütealâ Şura Suresinin 13. âyet-i kerimesinde diyor ki:
42/ŞÛRÂ-13:
Şerea lekum mined dîni mâ vassâ bihî nûhan vellezî evhaynâ ileyke ve mâ
vassaynâ bihî ibrâhîme ve mûsâ ve îsâ, en ekîmûd dîne ve lâ teteferrekû
fîh(fîhi), kebure alel muşrikîne mâ ted’ûhum ileyh(ileyhi), allâhu yectebî
ileyhi men yeşâu ve yehdî ileyhi men yunîb(yunîbu).
(Allah) dinde,
onunla Hz. Nuh'a vasiyet ettiği (farz kıldığı) şeyi (şeriati); “Dîni ikame edin
(ayakta, hayatta tutun) ve onda (dinde) fırkalara ayrılmayın.” diye Hz. İbrahim'e,
Hz. Musa'ya ve Hz. İsa'ya vasiyet ettiğimiz şeyi Sana da vahyederek, size de
şeriat kıldı. Senin onları, kendisine çağırdığın şey (Allah'a ulaşmayı dileme)
müşriklere zor geldi. Allah, dilediğini Kendisine seçer ve O'na yöneleni,
Kendisine ulaştırır (ruhunu hayatta iken Kendisine ulaştırır).
Öyleyse burada Allahütealâ: "Sonra dönüşünüz, Banadır." diyerek bütün
insanların dönüşünün Kendisine olduğunu ifade etmektedir. Bu dönüş ölümden
sonraki dönüştür. Kişinin ruhunu ölmeden evvel Allah'a ulaştırması ile ruhun
ölümden sonra Allah'a dönüşü aynı şey değildir. Ölmeden evvel Allah'a ulaşmak
hidayete ermektir.
5/MÂİDE-104:
Ve izâ kîle lehum teâlev ilâ mâ enzelallâhu ve iler resûlî kâlû hasbunâ mâ
vecednâ aleyhi âbâenâ e ve lev kâne âbâuhum lâ ya’lemûne şey’en ve lâ yehtedûn(yehtedûne).
Ve onlara:
“Allah'ın indirdiğine (Kur'an'a) ve Resul'e (itaate) gelin.” denildiğinde;
“Babalarımızı üzerinde bulduğumuz şey (din) bize yeter (kâfi)” derler. Ya
onların babaları (bu gerçeklere ait) bir şey bilmiyorlarsa ve hidayete ermemişlerse
de mi?
Resul onlara
"Allah'ın indirdiğine (Kur'an'a) ve Resul'e (itaate) gelin.' dediğinde:
"Babalarımızı üzerinde bulduğumuz şey (din) bize yeter (kâfi)
"diyorlar. Allahütealâ, bu âyette "onların babaları âyetleri bilmiyor
ve hidayete ermemişse de mi?" buyuruyor.
Allahütealâ bütün insanların hidayete ermelerini üzerlerine farz kılmıştır.
Ruhlarını Allah'a teslim etmeleri "ruhun hidayeti', fizik vücutlarını
Allah'a teslim etmeleri "fizik vücudun hidayeti', nefslerini Allah'a
teslim etmeleri "nefsin hidayeti" ve iradelerini Allah'a teslim
etmeleri "iradenin hidayeti" olarak Kur'an’ı Kerim'de yer almaktadır.
Ama günümüz İslâm tatbikatında hidayete doğru yol denilerek "insan ruhunun
hayatta iken Allah'a ulaşması" demek olan hidayet kelimesi değiştirilmiş
ve aslî mânâsından saptırılmıştır. Bu sebeple Allahütealâ hidayeti, insanların
üzerlerine farz kılmış olmasına rağmen din âlimlerinin hidayet kavramını
tamamen unuttuklarını, görüyoruz. O zaman mutluluğa tabii ki ulaşmaları mümkün
değildir.
2/BAKARA-170:
Ve izâ kîle lehumuttebiû mâ enzelallâhu kâlû bel nettebiu mâ elfeynâ aleyhi
âbâenâ e ve lev kâne âbâuhum lâ ya’kılûne şey’en ve lâ yehtedûn(yehtedûne).
Ve onlara:
“Allah'ın indirdiği şeye tâbî olun!” denildiğinde; “Hayır! Biz atalarımızı
üzerinde bulduğumuz şeye (yola) tâbî oluruz.” dediler. Ve eğer, onların ataları
hiçbir şeyi akıl etmiyor ve hidayete ermemiş olsalar bile mi?
Kur'an’ı
Kerim 14 asır önce indirildi.14 asır sonra ise insanların çok büyük bir kısmı
Allah'ın dîni yerine kitaplardan öğrendikleri dîni yaşamaktadırlar. Bir
kısmının din ile uzaktan yakından ilgisi yoktur. Bu insanlar için İslâm'ın
şartı 5'tir. Bu 5 şartı yerine getiren Allah'a teslim olmuştur. Böyle
zannederler...
Bugünkü İslâm dîni öğretisi, hiç kimseyi cennete ulaştırmayacak eksik ve
yanlış bir öğretidir.
Allahütealâ daimî zikri farz kılmış ama ne 32 ne de 54 farzın içinde var. Zikir
olmadıkça, namaz kılmak, zekât vermek, oruç tutmak, hacca gitmek kimseyi
kurtaramaz.
Zavallı insanlar! bir gün cehennemle burun buruna geldikleri zaman hakikatleri
anlayacaklardır. Kendilerinin nasıl aldatıldıklarının farkına varacaklardır.
Her şeyin ardındaki iblis, Allah'ın güzelliklerini çirkin hale getirmeyi
başarmış, insanlara sunmuş ve onlar da ne yazık ki inanmışlar ve kendilerini
cehenneme mahkûm etmişlerdir. Ataları neyi göstermişse onu yapmışlardır.
Allah razı
olsun
Burhan AKSU